Ebû Yûsuf’un İhtiyatlı Arz Yöntemi
Mehmet Özşenel’in Ebû Yûsuf’un Hadis Anlayışı adlı kitabını Haksöz-Haber için Asım Öz değerlendirdi.
EBÛ YÛSUF'UN İHTİYATLI ARZ YÖNTEMİ
ASIM ÖZ / Haksöz Haber
Müslümanların düşünce ve kültür tarihinde hadis-sünnet sahasında önemli tartışmalar yaşanmış ve hâlen de yaşanmaktadır. Bu konudaki farklılaşmaları oluşturan hususlar, hadis ve sünnetin doğru bir şekilde anlaşılması, yorumlanması ve bunun için ortaya konulan metodolojiler olarak anılabilir. Farklı bir hadis usulü ortaya koyan isimler içinde Hanefî ekolün kaynaklı olanlar dikkat çekmektedir. Ebû Yûsuf işte bun isimlerden biridir.
Ebû Yûsuf (731-798) İslami ilimlerin tasnif ve tedvin edildiği zaman diliminde yaşamış küçük yaştan itibaren başladığı ilim hayatını Ebû Hanife'nin ders halkasına katılarak sürdürmüş ve bu ekolün önemli isimlerinden biri haline gelmiştir. Ebû Hanife'nin vefatından sonra bu ders halkası kısa süre Züfer'in başkanlığında devam etmiş daha sonra bu ders halkasının temsilciliğini Ebû Yûsuf sürdürmüştür.
Hanefi mezhebinin hadis anlayışı ve hadisleri değerlendirme metodu, geçmişte olduğu gibi günümüzde de en çok tartışılan konular arasında yer almaktadır. Hadisler konusunda Hanefi bakış açısını doğru bir şekilde tahlil edebilmek için bu yolun temellerinin atıldığı ve hadis-rey tartışmalarının yoğun bir şekilde yaşandığı hicri ikinci asra ait temel kaynakların incelenmesi büyük önem taşımaktadır.
Muhaddis Bir Fakih
Ebû Hanife'nin en önemli öğrencilerinden ve rey ekolünün önemli temsilcisi olan, Ebû Yûsuf'un günümüze ulaşan eserlerini eksen kabul ederek, hadis ve sünnet anlayışını tespit ve tahlil etmeyi amaçlayan Ebû Yûsuf'un Hadis Anlayışı Mehmet Özşenel tarafından hazırlanmış. Giriş, dört bölüm ve sonuçtan oluşan çalışmada genel olarak Ebû Yûsuf'un ilmi kişiliği, hadis ve sünnete bakışı, hadisleri anlamlandırması, yorumlaması üzerinde durularak başkalarının hadis ve sünnet anlayışına yönelik eleştiri ve değerlendirmelerine de yer verilmiştir. Giriş bölümünde Ebû Yûsuf'un usul düşüncesi, birinci bölümde sünnet kavramını anlamlandırma biçimi, ikinci bölümde hadis eleştirisinde takip ettiği yöntem, üçüncü bölümde eserlerindeki rivayetlerin hadis tekniği bakımından ifade ettiği anlam, dördüncü bölümde hadislerin anlaşılması ve yorumlanması konusundaki yaklaşım ve yöntemleri üzerinde durulmaktadır. Sonuç kısmında ise Ebû Yûsuf'un hadis anlayışını özetleyen tespitlere ve ilk dönem eserlerinden hareketle yapılacak çalışmaların gerekliliğini ortaya koyan bazı tekliflere yer verilmekte.
Ehli reye mensup muhaddis bir fakih olarak Ebû Yûsuf hadisleri değerlendirirken hocası Ebû Hanife gibi Kur'ân'ı merkeze alan bir anlayış içinde hareket etmiştir. Spesifik olarak, bazı konularda farklı düşünüyor olmaları onu bu ekolden ayrı olarak değerlendirmeyi hele ikili arasına kalın bir hat çekmeyi hiç mümkün kılmaz. Onların genel anlamıyla sünnetin çerçevesi üzerine gerçekleşen bir ittifakı söz konusudur. Ebû Yûsuf ve Ebû Hanife'nin sünnet hakkındaki görüşleri arasında sonuçları itibariyle çok büyük bir farklılık yoktur, birleştikleri noktalar ayrıldıkları hususlara göre daha çoktur.
Her iki isim de hadis olarak aktarılan rivayetleri bütün olarak eleştiriye tabi tutmakta, hadis ilminin ölçüleri içerisinde sened yönünden tetkikler yaptığı gibi, içeriğin doğruluğunu da sağlam kaynaklarla ayrıca test ederek az hadis rivayet edip rivayeti anlamaya çalışmanın daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Bunda anlam ve içeriğe nüfuz etme yolu olarak anlayışı kendilerine usul edinmesinin de payı vardır kuşkusuz. O nedenle sadece söz aktarımını değil aktarılan söz üzerinde düşünmeyi öncelemişler, Peygamber'den nakledilenleri tenkit ederek sünneti korumaya çalışmış ve bu süreçte sünnet ve hadisi ayrı iki olgu olarak değerlendirmişlerdir.
Tabii onların bu konudaki hassas tutumları hadisçi ve gelenekçi akımlar tarafından hadis ve sünnetin iptal edilmesi veya reddi olarak algılanmış, bunun neticesinde de bu ekole ta'nı caiz gören önemli bir karşı söylem geliştirilmiştir. İki isim arasındaki farklılıklardan biri de siyasilerle ilişkileridir kanaatimce. Sivil kalmayı önceleyen Ebû Hanife'ye nazaran Ebû Yusuf'un Abbasi halifesi Harun Reşid'in isteği üzerine Harac'ı yazmış olmasını bu çerçevede düşünebiliriz.
Sabit Sünneti Koruma Kaygısı
Ebû Yûsuf'un tenkit sisteminin temelinde arz yöntemi bulunmaktadır. O bunu hem ortaya koyarak temellendirmiş hem de bunu bir ilke, bir ölçüt olarak ele aldığını uygulamalı olarak eserlerinde göstermiştir. Ebû Yûsuf'un yöntemi kendi anlayışı doğrultusunda sahih ve sabit gördüğü asıl sünneti koruma kaygısından doğmuştur. Bu konudaki yaklaşımlarını delillendirmek için kaydettiği birkaç rivayet bulunmaktadır. Bunlardan ilki arz hadisi ikincisi Hz. Peygamber'in vefatından önce söylediği söz ve Hz. Ömer ile Hz. Ali'den az hadis nakletme veya hadis aktarırken kılı kırk yaran bir titizliği ortaya koymak için naklettiği rivayetlerdir.
O arz yöntemini sadece uydurma ve güvenilir olmayan rivayetleri reddetmek için değil aynı zamanda, bir rivayetin doğru anlaşılması için de kullanmış ve içerik tahlilini gerçekleştirmiştir. Peygamberimizin arkadaşlarının birbirlerine yönelttikleri eleştiriler de dikkatle okunduğunda, hadis rivayetlerini Kur'an ve sünnete arz etme yönteminin erken sayılabilecek tarihlerden itibaren uygulandığı görülmektedir.
Bir yandan hadislerin tedvin ve tasnif edildiği bir yandan da rivayetlerin sayısının günden güne arttığı bir ortamda yaşayan Ebû Yûsuf, bu rivayetler içinde maruf olmayan ve anlayış sahiplerinin tanımadığı, Kuran ve sünnete muvafık olmayanların çıktığının farkında olduğundan şaz hadislerden sakınılması gerektiğini belirtmiştir. Hadislerin çokluğu karşısında ma'rûf sünnete bakmanın doğru bir yol olacağı üzerinde özellikle durmuştur. Zaman zaman ma'rûf kavramını hadisler için de kullanması; hadis ve sünnet arasında yapmış olduğu ayrımların sahih olanı sahih olmayandan ayırmak için tercih ettiği bir ifade biçimi olarak dikkat çekmektedir. Sünnetin mahiyeti konusundaki belirsizliğe de aynı ölçüde karşı çıkan Ebû Yûsuf, kaynağı ve dayanağı belli olmayan süregelen uygulamaların sünnet olarak kabulünü de karşı çıkmış; güvenilir ve zaptetme yeteneği olan aktarıcılardan gelmeyen uygulamaları sünnet kategorisinde değerlendirmemiştir. Bu yönüyle o sünnet ve hadis konusunda müphemlik ve kaynağı belirsizlik konularından uzak bir anlayışı sürdürme çabası içinde olmuştur. Helal ve haram gibi kesinlik isteyen konuda insanların uygulamalarını esas almayı ve bunlara atıf yapma tarzının yanlışlığı üzerinde durmaktadır.
Rivayetlerin sıhhati konusunda bir tereddüt yaşandığında temel kaynak ekseninde bir kıyas yapılmasının elzem olduğunu belirterek nasıl hareket edilmesi gerektiği hususunda şunları ifade etmiştir: "Kur'an'a muhalif olan hadis, rivayet yoluyla gelmiş olsa bile Rasulullah'tan gelmiş değildir. (..) O halde Kur'an ve ma'rûf sünneti kendine önder ve rehber edin. Bunlara tabi ol. Kur'an ve sünnette hükmü açıkça belirtilmeyen konularda gelen rivayetleri buna kıyas et." Sünnetin ma'rûf olmasını şart koşarak, sünnetin sıhhatini ve onun Peygamber'e ve sahabeye nispetini garanti altına almak istemekte, hadisin şaz olanından kaçınmaya gayret etmektedir. Şaz hadis kavramı Ebû Yûsuf'un usulünde fukahanın tanımadığı tek kalmış rivayet anlamının yanında Kuran ve sünnete aykırı olan rivayeti de içermektedir. Bu yönüyle o rivayetlerin içerik bakımından da tahlilinin gerekli olduğunu düşünmekte olduğu ortaya koymuştur. Vahye ve sünnete aykırı rivayetin şaz olarak anılması ona özgü bir kavramlaştırmadır.
Kullandığı dil, üslup ve muhatabını eleştiri tarzı bakımından son derece dikkat çekici bir isim olan Ebû Yûsuf'un görüşlerini aktardığı eserlerinin satır aralarında yazım tarzını da belirgin kılan bir üslubu var. Ebû Yûsuf naklettiği yahut kanaatini belirttiği çoğu meselenin ardından, kitabı uzatmamak gayesiyle yazıda iktisatlı davrandığını sıkça belirtmektedir. Örneğin Suriye ekolünün öncüsü İmam Evzaî'nin, Ebû Hanîfe'ye itiraz ettiği, yaklaşık elli meseleyi tartışan er-Redd alâ Siyeri'l-Evzâi eserinde "Uzatma endişesi olmasaydı bunlardan pek çoğunu sana yazardım" demektedir.
Ebû Yûsuf'un en fazla üzerinde durduğu konu hadislerin usulünce aktartılması kadar onların doğru biçimde anlaşılmasıdır. Hz. Peygamber'den aktarılan rivayet hadis usulünce doğruluğu kabul edilen bir rivayet olsa dahi, bunun bağlamı bilinmeden o hadisin doğru bir biçimde anlaşılması mümkün değildir. İşte bu noktada hadisleri bütüncül bir bakışla ele alma ve tutarlı yorumlamanın gerekliliğine işaret eden tefakkuh kavramı gündeme gelmektedir. Hadis aktaranların sadece düz aktarıcı değil, aynı zamanda aktardıkları bilginin künhüne vakıf olarak ondan çıkarımlarda bulunabilmesini de şart koşarak anlayış sahibi olma mantığını öncelemesi üzerinde durulması gereken önemli bir hassasiyettir. Hadislerin doğru biçimde anlaşılması için ince anlayışlı olma gereği söz konusudur. Bu gereklilik onun Kûfe ekolünün özellikle de Ebû Hanife çevresinin geliştirdiği ve uyguladığı usule bağlı bir fakih olarak hareket etmesinden kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Ebû Yusuf Hz. Peygamber'den aktarılan ve istisna teşkil eden uygulamalarla iddiasını temellendiren hadisçilere karşı, daima Hz. Peygamber'in genel uygulamasına dayanmayı ilke edinir.
Netice olarak Ebû Yûsuf'un hadisleri anlama ve yorumlama konusunda ortaya koymuş olduğu usulü, geliştirdiği ve ona has olan ıstılahları örnekleriyle birlikte ele alan bu çalışma anlayış sahibi olmanın önemini ortaya koyması bakımından özellikle de eleştirinin ibadet olduğu bilinciyle dikkatle okunmalıdır.
Mehmet Özşenel,
Ebû Yûsuf'un Hadis Anlayışı,
Klasik Yayınları,
2011,
171 sayfa.
HABERE YORUM KAT