Ebu Yahya, Ebu Halid, Ebu Abdullah Derken…
Ebu Yahya, Ebu Halid, Ebu Abdullah Derken…
"Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki Allah’a verdikleri ahde sadık kaldılar. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi kimisi de beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde ahitlerini değiştirmedi.” (33/Ahzab, 23)
Ahrar eş-Şam el-İslami’nin çoğu şûra meclisi üyesi olmak üzere 50 civarında mensubu toplantı halindeyken bir patlama sonucu şehit oldular.
Patlamanın şekliyle ilgili farklı iddialar olmakla beraber şehit olanların tamamına yakınının vücutlarında hiçbir yara izi bulunmaması bir kimyasal madde saldırısı şüphesini arttırmaktadır.
Saldırının şekli ve kimler tarafından gerçekleştirildiği ile ilgili detaylara girmeden önce üzerinde durmamız gereken; yazının girişinde naklettiğimiz ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi onlar öyle adamlardı ki; Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar ve bu uğurda canlarını verdiler.
Bu insanların ortak noktaları Esed zulmüne karşı İslami bir şuurla mücadele etmeleriydi. Suriye intifadasından önce de Suriye’de tebliğ, davet ve irşat faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle Baas Rejimi tarafından yıllarca meşhur Seydnaya Cezaevinde işkenceye tabi tutulmuşlardı.
Oradan çıktıktan sonra da mücadelelerine kaldıkları yerden devam ettiler. Hiçbir şekilde yılgınlığa düşmediler, taviz ve pazarlığa yanaşmadılar ve nitekim bu uğurda şehit oldular.
Farklı vesilelerle en azından bir kısmını tanıma bahtiyarlığına eriştiğimiz bu insanların samimiyetlerine, fedakarlıklarına ve mütevaziliklerine Allah için şahidiz.
Hz. Peygamber’in ifadesiyle bu insanlar nasıl yaşadılarsa öyle öldüler.
Allah yolunda ve Allah rızası için hayatlarını adadılar.
Allah ile yapılan böylesi bir ticarette kayıp nasıl söz konusu olsun ki?
Burada bir kayıptan söz edilecekse; öncelikle zulüm, katliam ve Allah’a isyan halinde olanları ve destekçilerini birinci sırada zikretmek lazım.
İkinci olarak bu zulüm ve katliamlara sessiz kalanları ekleyebiliriz.
Üçüncü olarak da ABD ve destekçilerinin yeni bir işgale hazırlandıkları bir sırada bu öncü şahsiyetlerin aramızda olmayışları başta Suriye İslami Direnişi olmak üzere tüm Müslümanlar için büyük bir kayıptır. Amerika ve destekçileri kurtarıcı olarak (!) yeniden bölgeye girme hazırlıkları yapıyorlar. Bölgeyi “IŞİD teröründen temizleyecekler”miş (!) Ne ki işin ucu oradaki gayrimüslim azınlığa ve iki tane Amerikalı gazeteciye dayandı diye bütün dünya ayağa kaldırıldı. Oysa dört yılı aşkın bir süredir çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere 200 binin üzerinde Suriyeli, Esed tarafından hunharca katledildi. Milyonlarca Suriyelinin evleri başlarına yıkıldı, dünyanın dört tarafına muhacir oldular. Çok eski değil daha iki ay önce Gazze’de 17 gazeteci İsrail saldırıları sonucu yaşamını yitirdi. Bunların adını dahi bilen yok. Ama gelin görün ki bu sözünü ettiklerimizin tamamı Müslüman. Dolayısıyla ölenlerin Müslüman olması bu “kurtarıcılar”ı hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.
Bu kervana katılan diğer tüm şehitler gibi bunlar da yolumuzu aydınlatan birer meşale olmuşlardır. Kendilerinden sonra gelenler için kutlu bir yol ve emsalsiz bir miras bırakmışlardır. Nitekim aynı gün bu bayrağı devralan insanların ortaya çıkması bunun en somut göstergesidir.
Evet! Onlar bir alışveriş yaptılar ve inşallah kazandılar ancak bu kayıp; sorumluluğumuzu ve sırtımızdaki yükü bir kat daha arttırmıştır.
YAZIYA YORUM KAT