Düzenin “Milli Din” Projesi Karşısında Diyanet ve Elmalılı Hamdi Yazır
Elmalılı Hamdi Yazır’ın mektuplarına yer vermeye devam eden Yeni Şafak gazetesi, yazı dizisinin bugünkü bölümünde Akif devreden çıktıktan sonra Kemalist rejimin “Milli Din” inşası için Diyanet ve Elmalılı üzerine kurduğu baskıyı konu ediniyor.
Ayşe Olgun’un Yeni Şafak gazetesinde hazırladığı yazı dizisinin üçüncü bölümü:
TEFSİRİ BIRAK TÜRKÇE MEAL YAZ
Akif, meali teslim etmeyince yeni bir anlaşmayla hem tefsir hem de meal yazma görevi Elmalılı’ya verildi. Anlaşmadan üç ay sonra Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi, Elmalılı’ya bir mektup yazar ve Türkçe mealin ayrı basılacağını belirterek, meali hemen göndermesini ister. Elmalılı ise tefsir ve mealin ayrı basılmasına kat’i şekilde karşı çıkar.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın terekesinden çıkan mektuplardan biri de bundan tam 80 yıl önce dönemin önemli alimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır ile Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’nin birbirlerine yazdıkları mektuplar. İlk anlaşmada Kur’an meali çalışmasını kabul eden ancak daha sonra bu mealin Türkçe ibadet için kullanılacağını düşünüp anlaşmayı fesheden Akif yanılmamıştı. Ocak 1932 tarihinde Yerebatan Camii’nde ilk Türkçe namaz kılındı. Yine Ocak ayında Fatih Camii’nde ilk Türkçe ezan Atatürk’ün emriyle okutuldu. Kadir Gecesi'nde ise frak giydirilen Hafız Saadettin Kaynak, Ayasofya Camii’nde ilk Türkçe hutbeyi okudu. Türkçe ibadete halk sıcak bakmadı ve bundan rahatsız oldu.
MEAL DE ELMALILI’DA
Türkçe ibadeti halkın gözünde meşrulaştırmak için devrin önemli âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır’ın hazırladığı Türkçe Kur’an mealine ihtiyaç vardı. Bunun üzerine 4 Mayıs 1932 yılında Türkçe tefsirin yanı sıra Türkçe meali yazma görevi de yapılan yeni bir anlaşmayla Elmalılı’ya verildi. Mektuplar ise işte bu anlaşmadan iki ve üç ay sonra Rifat Börekçi tarafından Elmalılı’ya yazılmış.
Mektuplarda özetle derhal Türkçe meali kendilerine göndermelerini isteyen Börekçi, hükümet tarafından bu konuda baskı gördüklerini dile getiriyor ve yapılan anlaşmaya rağmen tefsirle meali birlikte basmayacaklarını, önce meali göndermesini ısrarla istiyor. Elmalılı ise yazdığı cevapta buna kat’î suretle karşı çıkıyor. Tefsir ve mealin birlikte yayınlanmasını isteyen Elmalılı, o dönemde tefsirine “Türkçe ibadet için kullanılamaz” ibaresini ekleyecek ancak önsözde yer alan bu ifadeler kitabın baskısından çıkarılacaktı.
Elmalılı Hamdi Yazır
TÜRKÇE İBADETE TEPKİ
Rifat Börekçi’nin anlaşmadan çok kısa süre sonra neden böyle acele ettiğini, ilk iki anlaşmada tefsirle meal birlikte basılacakken gelen devlet baskısı üzerine neden meale öncelik verildiğini yazar ve akademisyen Necmi Atik şu cümlelerle anlatıyor: “Hükümet, ‘Türkçe İbadet’ veya ‘Millî Din’ projesi çerçevesinde, İstanbul Göztepe Camii’nde, Dârulfunûn İlâhiyât Fakiltesi’nde ve benzeri yerlerde Türkçe ibâdet girişimleriyle kamuoyu yoklaması başlar. 1931-32 yıllarında, Türkçe ibadet bizzat Mustafa Kemal’in kontrol ve denetiminde yapılır. Kur’ân, camilerde cemaate Türkçe olarak okutulur. Yerebatan Camii’nde, Sultanahmet Camii’nde, Ayasofya Camii’nde ve Süleymaniye gibi büyük camilerde Kur’ân Türkçe okutulur, hutbeler tamamen Türkçe verilir. Ezan, kâmet ve salât ü selam Türkçeleştirilir. Hükümetin bütün bu girişimlerine Elmalılı karşıdır ve Türkçe ibadetin asla olamayacağını her fırsatta dile getirir. Hatta tefsirin önsözüne Türkçe ibadet olamayacağını anlatan ilmî bir makâle de yazar. Mektuplarında da korkusunu açıkça dile getirir. Korktuğu da başına gelir. Harf inkılabı ile Latinize edilen tefsirden, baskı öncesi hükümet tarafından sakıncalı görülen her şey çıkarılır. Hatta ilk baskıda (1935) önsöz tamamen devre dışı bırakılır.”
ÜÇ AYDA MEALİ İSTER GÖNDER BASKISI
Mektuplardan anlaşıldığı üzere Diyanet İşleri Başkanlığı ile Elmalılı Hamdi Yazır arasında yapılan yeni mukavelede teslim tarihiyle ilgili bir bilgi notu düşülmez. Ancak Börekçi önce 4 Temmuz ve ardından da 4 Ağustos tarihlerinde (mukavele tarihinden iki-üç ay sonra) Elmalılı’ya iki mektup yazar. “Üç hafta mukaddem yazmış olduğumuz mektuba henüz cevap alamadığımızdan ikinci def’a yazmaya ve meseleyi biraz îzâh etmeye lüzûm hissediyoruz. Bu sene muvâzene-i mâliye encümeninde tercüme ve tefsîrin behemehâl tab’ına başlanacağına dâir tarafımızdan kat’î söz verilmiştir. Tarafımızdan bunlar nazar-ı dikkate alınmış, tefsirinde ikmâli ve tab'ı ve neşrine mâni' teşkîl edebileceği vârid-i hâtır olduğuna bir taraftan metn-i celîl ile birlikte tercümenin, diğer taraftan da ayrıca tefsîrin tab'ına başlanılmasını muvâfık bulduk” der. Bu kadar acil istemesinin sebebini ise şöyle açıklar: “Akif beyin sebebiyet vermesiyle bu güne kadar uzayıp gelmiş olan bu mesele bu sene bi’z-zât hükümet tarafından ehemmiyetle ta’kîb ve buna bir nihâyet verilmesi arzu edilmiştir. Buna nihâyet vermekte ancak tab’a başlamak demektir.”
Atatürk, Türk'ün milli dini olarak İslamiyet'i Türkleştirmek istiyordu. Bu proje çerçevesinde Türkçe ibadet gündeme geldi.
Müslümanlığı bırakıp Hıristiyanlığa geçelim
Atatürk, Cumhuriyet’i ilan etmeden önce dinde yapacağı reform çalışmalarının ilk halkası olarak Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmekti. Atatürk’ün çevresindekilerden bazıları ise İslam’da reformu bile yeterli görmüyordu. Hatta Türklerin bin yıldır mensubu olduğu İslam’ı bırakıp Hıristiyanlığa geçmelerini, Türklerin geri kalmalarının sebebinin İslam olduğunu düşünenler bile vardı. Hıristiyanlığı savunanlar arasında Reşit Galip, Mahmut Esat Bozkurt, Tevfik Rüştü, Fethi Okyar, İsmet İnönü gibi isimler dikkat çekiyordu. Fethi Okyar, ‘Türkler İslamiyet’i kabul ettikleri için böyle geri kaldılar- İslam kaldıkları sürece de geri kalmaya devam edeceklerdir.
Bunun için İslam kalmayacağız’ derken İsmet İnönü, Kâzım Karabekir’e Müslüman kaldıkları sürece sömürgeci devletlerin, özellikle de İngilizlerin daima kendilerine karşı çıkacaklarını, sonuçta istiklallerini kaybedeceklerini dile getiriyordu.
ATATÜRK’ÜN ‘MİLLİ DİN ’ PROJESİ
Atatürk’ün projesi ise Türk’ün milli dini olarak İslam’ı Türkleştirmekti. Bu proje için önce Arap harfleri kaldırıldı. Medreseler kapatıldı. Arapça ve Farsça kökenli kelimeler yerine yeni kelimeler türetildi. Türkçe Kur’an tefsiri ve Buhari tercümesi için düğmeye basıldı.
İslam ilerlemeye manidir
Kazım Karabekir 18 Temmuz 1923’te Meclis’teki din tartışmasını şöyle aktarır: “18 Temmuz 1923’te Meclis’te Tevfik Rüştü Bey (Teşkilat-ı Esasiye) ‘Anayasada dinimiz açıkça yazılmalıdır’ diyordu. Ben söz aldım ve sordum ‘Anayasada dinimizin İslam olduğu zaten yazılıdır’ Tevfik Rüştü bey hangi kanaati haykıracaksın ve anayasaya hangi dini yazdıracaksın, Hıristiyanlığı mı? diye sorunca bu sırada Mahmut Esat bey söz aldı ve sertçe cevap verdi: Evet Hıristiyanlığı, çünki İslamlık terakkiye (ilerlemeye) manidir. Bu dinle yürünmez ve bize de kimse ehemmiyet vermez”
Mehmed Rıfat Börekçi kimdir?
Mehmet Rifat Börekçi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı'dır. Ankara’da doğdu (1860). Asıl adı Mehmed Rifat’tır. Babası Ankara ulemâsından Börekçizâde Ali Kâzım Efendi, annesi Habibe Hanım’dır. Börekçi, 7 Aralık 1907’de Ankara Müftülüğü'ne tayin edildi. Görevleri esnasında kendisine sırasıyla mûsıle-i sahn ve mûsıle-i Süleymâniyye Bursa müderrislikleri, İzmir pâye-i mücerredi ve mahreç pâyeleri verildi. Son olarak bir de nişân-ı Osmânî aldı. 23 Nisan 1920’de Menteşe’den (Muğla) mebus seçilerek ilk meclise katıldı. Bu arada Şeyhülislâm Dürrîzâde’nin İngilizler’in baskısıyla Millî Mücadele aleyhinde verdiği fetvayı reddeden bir fetva verdi. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde neşredilerek yurdun her tarafına dağıtılan bu fetva halkın Millî Mücadele etrafında toplanmasında etkili oldu. 27 Ekim 1920’de mebusluktan ayrılan Börekçi, 16 Aralık 1922’de Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti Hey’et-i İftâiyye âzalığına getirildi. Bu vekâletin kaldırılıp Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulması üzerine 31 Mart 1924’te Diyanet İşleri reisi oldu ve ölümüne kadar (5 Mart 1941) bu görevde kaldı.
Rıfat Börekçinin mektubu:
Dersi'âmdan Elmalılı Fazîletli Hamdi Efendi Hazretlerine
“Üç hafta mukaddem yazmış olduğumuz mektuba henüz cevap alamadığımızdan ikinci def'a yazmaya ve meseleyi biraz îzâh etmeye lüzûm hissediyoruz. Bu sene muvâzene-i mâliye encümeninde tercüme ve tefsîrin behemehâl tab'ına başlanacağına dâir tarafımızdan kat'î söz verilmiştir. Binâen'aleyh bu günlerde tab'a başlamak zarûreti vardır. Çünkü Meclis toplandığı ve bütçeler her dâireden istenildiği zaman tercüme ve tefsîr için fasl-ı mahsûsına konulacak olan para münâsebetiyle bu mesele mevzubahis olacaktır. Aynı zamanda taraf-ı fâzilânelerinden yazılmış olan mufassal ve kıymetli tefsirin tab' ve neşri uzun zamana mütevakkıf ve bunu herkesin ta'kîb edebilmesi de güç olduğundan tercümenin müstekıllen tab'ı arzu edilmektedir. Tarafımızdan bunlar nazar-ı dikkate alınmış, tefsirinde ikmâli ve tab'ı ve neşrine mâni' teşkîl edebileceği vârid-i hâtır olduğuna bir taraftan metn-i celîl ile birlikte tercümenin, diğer taraftan da ayrıca tefsîrin tab'ına başlanılmasını muvâfık bulduk. Tab'a başladığımızı anlatmak için sizce hazırlanmış olan kısımlarla şimdiden işe başlamak lazımdır. Onlar tab' edilirken hazırlanan kısımlar da verilir.
Metn-i Celîl ile birlikte tercümenin tab'ına başlarken bir taraftan da tefsirin tab'ına başlanacağından isteyenler tefsîre de mürâca'at ederek tercümede mücmel olan noktaları oradan anlayabileceklerdir. Akif beyin sebebiyet vermesiyle bu güne kadar uzayıp gelmiş olan bu mesele bu sene bi'z-zât hükümet tarafından ehemmiyetle ta'kîb ve buna bir nihâyet verilmesi arzu edilmiştir. Buna nihâyet vermekte ancak tab'a başlamak demektir.
Binâenaleyh evvelce de bildirildiği üzere hazırlanmış olan kısımların heman tab'a verilmesi için icâb eden mu'âmeleye tevessül olunmak üzere cevâbınıza intizâr olunduğunu 'arz eder ve bi'l-vesîle hürmetlerimi takdîm eylerim efendim.
Diyânet İşleri Reîsi Rifat”
HABERE YORUM KAT