Dürüst bir cevap yeter
Danıştay/Yargıtay/HSYK/CHP ittifakı daha ilk andan itibaren, paketi görmeden ve görmeye gerek duymadan anayasa değişikliğine itiraz ediyor. Şaşırtıcı mı? Değil. Zira, bu yapının ilk kez bir araya gelişi değil... Her defasında demokratikleşme ve sivilleşme temalı bütün reformlara karşı keskin bir itiraz yükseltmektedirler.
Laiklik adına...
Bu gerekçe daha önce; 367 şartı ile 10. ve 42. maddelerin iptalinde de ileri sürülmüş, meşruiyet sınırları dışına çıkma pahasına iktidar partisinin teşebbüsleri engellenmişti. Meşruiyet sınırlarını aşmak bahsinde bir başka örnek de Danıştay’ın katsayı kararlarıdır.
Özetlenecek olursa, artık herhangi bir reformu hukukun çizdiği meşruiyet sınırları içinde önleyebilmek mümkün görünmemektedir. Doğal olarak da meşruiyet sınırı aşıldıkça hukuka olan güven de sarsılmaktadır.
Bu kez de benzer sinyaller verilmektedir.
Dün, AK Parti’nin anayasa heyeti (Cemil Çiçek, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik ve Bekir Bozdağ) bütün gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenlerine anayasa taslağını anlattılar. Konu, beklendiği gibi hemen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeni yapısıyla ilgili değişiklik önerisine odaklandı.
Bütün soruları ve yorumları dikkatle dinledim, not aldım. Önerilen HSYK değişikliğine karşı işin özüne dair bir itiraz gelmedi. Hatta hiç ses çıkmadı.
Kabul. Medyanın hukuki detayları anlaması beklenemez...
Bakanlardan sonra HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’in açıklamasını da dinledik.
“Kurul’da Bakan ve Müsteşar bulunmaktadır, müsteşar katılmadığı takdirde HSYK toplanamamaktadır. Gündem, Bakanlık tarafından belirlenmektedir. Teftiş Kurulu Adalet Bakanı’na bağlıdır. Denetim de bakanlığa bağlıdır. HSYK’nın ayrı bir sekretaryası yoktur... “ dedi.
Özbek, Adalet Bakanı ve Müsteşar’ın HSYK’dan çıkarılmasını da istedi.
Peki, yeni anayasa taslağı mevcut yapıyla kıyaslandığında ne getiriyor, ona bakalım. En başta üye sayısı 7’den 21 üyeye çıkartılıyor ve HSYK üç ayrı kurul haline getiriyor. Bakan ve müsteşar kalıyor ama bakan kurulun başkanı sıfatından başka fonksiyon üstlenmiyor ve kararların alındığı daire toplantılarına da katılamıyor. Müsteşar ise sadece bir dairede görev alıyor ve şu anda olduğu gibi toplantıya katılmaması kurulun çalışmalarını engellemiyor.
Teftiş Kurulu şu anda bakana bağlı ve üyeleri bakan tarafından atanıyor; bakanın izniyle harekete geçip, soruşturma yapabiliyor. Yeni düzenlemede ise Adalet müfettişleri bakana bağlı olacak ama kurulun da kendi müfettişleri olacak. Atamaları da doğrudan kurul tarafından yapılacak.
Halen kurul kararlarına itiraz edilememesi büyük bir eksiklik. Yeni yapıda bu yol da açılıyor. Özbek’in şikayet ettiği HSYK’nın kendine ait sekreteryası sorunu da bu taslakla çözülüyor ve HSYK, personel müdürlüğüne bağlı olmaktan kurtuluyor.
En önemli husus elbette kurul üyelerinin seçimi... Şu anda Yargıtay 3 asıl, 3 yedek üyeyi, Danıştay da 2 asıl, 2 yedek üyeyi seçiyor. HSYK da geri dönüp Yargıtay üyelerini seçiyor!
Önerilen sistemde Yargıtay ve Danıştay üye seçimine devam edecek ama kürsü hakimleri ve savcıları, yani ilk derece mahkemeleri üyeleri de 10 üye seçecekler. 4 üyeyi de Cumhurbaşkanı seçecek.
Şimdi soralım. Hangi yapı daha çok bağımsızlık sağlıyor, hangi yapı daha demokratiktir?
Eğer bu sorulara dürüstçe cevap verilemezse o zaman geriye başka can alıcı sorular kalıyor.
Acaba, bütün bu itirazlar tek nedeni, kendilerini devletin yerine koyan ve sadece kendileri varsa laikliğin korunacağına inananların varsayımları mı? Yani, o kurullarda birbirini bilen tanıyan 3-5 kişi olursa laiklik teminat altına alınacak; olmazsa ve hakimler-savcılar ve Cumhurbaşkanları üye seçerse laiklik tehlikeye mi atılmış olacaktır? Mesele bu mudur?
Birisi bize dürüstçe anlatsın da boşuna gerilmeyelim.
STAR
YAZIYA YORUM KAT