Dürümlü PKK’nın Defterini Dürer mi?
Dürümlü katliamı, örgütün gerçek yüzünü örgüt tabanına anlatabilmek için bir imkân olarak görülebilir. Ancak Dürümlü’nün bir milada dönüşmesi mümkün görünmüyor.
Dürümlü PKK’nın Defterini Dürer mi?
Serdar Bülent Yılmaz / Star Açık Görüş
PKK, 12 Mayıs gecesi Dürümlü’de 16 ton patlayıcı yüklü kamyonu infilak ettirerek 16 köylüyü taammüden katletti. Köylülerden 13’ü, geride yakınlarının DNA testi için bulabildiği doku parçalarından başka bir şey bırakmamacasına adeta buharlaştı. 13 kişiden geriye sadece toplam 60 kg doku kalmıştı. 13 köylünün “boş tabutları” yan yana kazılan 13 mezara defnedildi. Dürümlü Köyü’ndeki katliamın, PKK eylemselliği açısından şaşırtıcı olmadığını, örgütün sabıka dosyasına gözünü kapatmamış herkes bilir. Zira PKK’nın bugüne kadar yaptığı katliamlar saymakla bitmez. Bunların en trajik olanlarını içeren mini bir listeyi Cengiz Alğan 21.05.2016 tarihinde Serbestiyet’te yayınlanan “Dürümlü’de HDP’ye Oy Veren Yerel İşbirlikçiler” başlıklı yazısında sıralamıştı.
Bu ölüm sessizliğini tanırım
Örgüte müzahir partilerin, insan hakları derneklerinin, sendikaların, odaların, aydın(!)ların bu katliam karşısındaki dezenformatik tutumu ve ölüm sessizliği de tıpkı PKK’nın katliamı kadar şaşırtıcı değil. Mesela İHD’nin bu konuda tek kelime etmemesi alışılmadık bir durum değil. Tutarsızlık hiç değil. PKK sever yapıların örgütün terör eylemleri karşısındaki onaylayıcı tutumu bilakis dünden bugüne bir tutarlılık arz ediyor. Esas tutarsızlık Dürümlü katliamı karşısında örgüte karşı açık bir tavır alarak köylülerin yanında yer almaları olurdu.
PKK ve sivil(!) örgütleri için insan hakları söylemi de diğer birçok mevzu gibi bildik istismar alanlarından biri. Hangi olayın öne çıkarılıp neyin görmezden gelineceği bu yapılar açısından tanımlıdır. Bir olay, propagandaya hizmet ettiği oranda önemlidir. Bu bağlamda, Berkin Elvan’ı, Silvan’da gerçekten de ekmek almaya giden ve PKK’nın bombasıyla paramparça olan Fırat Simpil’den daha değerli kılan araçsallaştırılabilirliğidir. Diyarbakır’da DAEŞ bombasıyla ölen sivilleri, Ankara’da PKK bombası ile ölen sivillerden, Ceylan Önkol’u Yasin Börü’den, Roboski’yi Dürümlü’den değerli kılan da aynı şey. İnsaniyetin siyasal pragmatizme kurban edildiği bir atmosferden erdemin neşet etmesini beklemek saflık değil de nedir?
Ahmet Kaya ne diyordu şarkısında; “Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım / Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım.” Evet, biz bu kurşun sesini, bu ölüm sessizliğini, bu sessizlik suikastini, bu yalan mekanizmasını, bu çifte standardı da nerde olsa tanırız.
Örgütün bir yılda ölümüne neden olduğu beş binden fazla taraftarı, yerle bir olmasına sebebiyet verdiği şehirler, devletin 90’lardaki zorunlu göçünü aratmayan büyük göç dalgası, sivillere yönelik katliamlar, heba edilen çözüm süreci ve bütün bunların sonunda örgüt adına teselli kabilinden bile hiçbir kazanımın elde edilememesi, bilakis özyönetim hayalinin özkatliam kâbusuna dönüşmesi, buna karşılık bütün bu süreçleri örgütün politikası doğrultusunda kabullenen HDP ve sivil yapıların örgüte biatı Kürtlerde örgüte karşı bir tepki birikimini ifade ediyor.” Bu ağır tablo, ayrışmayı getirecek bir kitlesel tepkiyi doğurur mu?” sorusu bugün cevabı en çok aranan soruların başında geliyor. Özelikle Dürümlü katliamından sonra bu soru daha fazla gündeme gelmeye başladı.
Sonun başlangıcı mı?
Dürümlü üzerinden yapılan kimi değerlendirmeler bu katliamın zaten çukur siyasetiyle kitlesini kaybeden(!) örgütün sonunun başlangıcı olduğu yönünde. Bu yaklaşım, örgütün çukur siyasetiyle kitlesini kaybettiği şeklindeki gayrı istatistiksel bir ön kabule dayanıyor. Oysa bu konuda ciddi hiçbir araştırma yapılmış değil. Acaba temenniler gerçeklerin önüne mi geçiyor?
Çukur siyasetinin bölge halkını ciddi bir şekilde rahatsız ettiği ve hiçbir şekilde onaylanmadığı açık. Ancak bu durum tek başına örgütün tabanını kaybetmesi için yeterli midir?
Örgütün geniş tabanı açısından çukur siyaseti ciddi bir hata olarak görülüyor. Sur, Cizre, Silopi halkı gibi çukur siyasetinin doğrudan mağduru olan belli bir kesim örgütten uzaklaşmış durumda. Ama aynı şeyi, doğrudan mağduriyeti yaşamayan geniş kesimler için söylemek zor. Aynı şekilde Dürümlü katliamı da tıpkı diğer katliamlar gibi örgütten kitlesel kopuşlara neden olmayacak. Peki, örgütün üst üste bu kadar büyük hatalar yapmasına ve en büyük zararı Kürtlere vermesine rağmen beklenen büyük kopuş neden yaşanmıyor?
Bu sorunun cevabını bulmak için iki unsuru iyi tanımak gerekiyor; birisi örgütün yapısını, ikincisi de travmatik Kürt sosyolojisini.
Travmatik Kürt sosyolojisi
Gürbüz Özaltınlı, “Kürt Sorununda Şiddeti Aşmak İçin...” başlıklı yazısında “PKK nedir?” sorusuna şu cevabı veriyor: “PKK, terörü temel alan siyasal bir örgüttür ve aynı zamanda sosyolojik bir gerçektir. Sıradan siyasi taleplerin çok daha derinine inen bir varoluş duygusuna yaslanmaktan; derin toplumsal bağlardan söz ediyoruz. Karşımızda bir siyasi partiden de terör örgütünden de fazlası var.”
PKK, elbette yıllardır uygulayageldiği tedhiş yöntemleri itibariyle bir terör örgütüdür. Bunun yanında PKK, devletin ayrımcılığından beslenen, giderek uluslaşan ve ulusal taleplerde bulunan bir sosyal tabana sahip. Bu tabanın desteği, örgütün ideolojik ya da silahlı yapısının benimsenmesinden öte devletin ayrımcı ve haksız uygulamalarından kaynaklanıyor.
Uluslaşmayı da besleyen bu derin motivasyon, kitleye, inancıyla çatışmasına rağmen örgütün kurucu ideolojisini önemsiz gösteriyor ve örgütün salt bir yanlış söyleme veya fiile indirgenmesini de engelliyor. Bu kitlenin gözünde örgütün sosyalistliği, aşırı laikçi tutumu, din karşıtlığı görmezden gelinebilecek bir ayrıntı. LGBTİ meselesi ve diğer ideolojik çelişkiler de öyle. Geniş dindar kesimleri, imamları, mollaları, şeyhleri kapsayan bir kitlesellik, tabanla tavan arasındaki ideolojik çelişkiyi görünmez kılan bir unsura dönüşmüş durumda.
Öte yandan 1999’dan itibaren PKK içinde üç ayrı aidiyet noktası oluştu; İmralı, Kandil, siyasi parti. Bu üçayaklı aidiyet, örgütün yanlış politikalarından kaynaklanan tepkinin dağıtılmasını ve aidiyetin bir şekilde sürmesini mümkün kılıyor. Mesela PKK’nın Dürümlü katliamıyla ilgili açıklamasındaki “işbirlikçilik” vurguları, açılan o büyük çukuru örtmeye yetmediğinde bu kez HDP devreye girip örgütü özür dilemeye davet ediyor. Bu durum tabandaki rahatsızlığı, ayrışmaya dönüşmeden yumuşatarak ortadan kaldırıyor.
Çift yönlü baskı
Uzun süren kirli savaş Kürtlerin kolektif bilincinde yarılmalara, çatlamalara yol açtı. Kirli savaş, faili meçhuller, kara propaganda, göç, toplumsal altüst oluşlar, çift yönlü baskı ve korku atmosferi, “kırk katır mı kırk satır mı” ikileminde kalan bir sosyoloji üretti. Bunu iyi kullanan taraf ise örgüt oldu.
Travmatik süreçler, Kürt toplumsal yapısını disorganize ederek üzerinde operasyon yapılabilecek kıvama getirdi. Böylece Kürtlerin gerçekliğine paralel sanal bir gerçeklik, bir simülasyon oluşturulabildi. Simüle edilen bu dünyanın kavramları gerçek dünyanınkinden farklı. Olaylar bu dünyaya hakikatinden soyutlanarak yansıyor. Tıpkı Orwell’ın 1984’ünde olduğu gibi, tek kanaldan yayılan enformasyon, o toplum için, içinde var olunan inşa edici bir tarih edimine dönüşüyor.
Bu kötücül tabloya karşın, özgürlük adına teröre, şiddete, ölüme esir edilen Kürtler bu oyunu bozacak olan sosyal potansiyeli de barındırıyor. Yalanlarla, kara propagandayla, şiddetle örtülen ve bastırılan gerçekler elbet bu kesif karanlıktan bir yarık bularak aydınlığa kavuşacak, simüle edilen gerçeklik dünyası elbette yeniden gerçekliğine ulaşacak ve mahsusa mahkum edilen zihinler makuliyetini bulacaktır. Bütün mesele bunun daha fazla kan akmadan gerçekleşmesidir.
Ancak unutmamak gerekir ki Kürt toplumsal aklını makuliyetten uzaklaştırarak mahsusun operasyonel ellerine bırakan süreç uzun ve trajikti. İnşa edici bir evrimsel süreçten bahsediyoruz. Bu süreç Kürt toplumsal hafızasında öyle derin izler bıraktı ki o izlerin silinmesi için daha etkili merhemlere ve yine uzun bir sürece ihtiyaç var. Örgütün yalanlarının, kan içiciliğinin ve ölü seviciliğinin Kürt toplumsal aklında tebarüz etmesi için örgütün yeni katliamlar yapmasından medet ummak yerine restorasyon süreci için bir kurmay akıl inşa etmek gerekmektedir. Bunu kavrayamayan bir aklın Kürtleri yeniden kazanmayı başarması mümkün değil.
Halk bu eli geri çevirmez
Örgüt bugün hala kitlesini büyük oranda muhafaza ediyor, militan bulmakta zorlanmıyor, siyasal söylemini ve propaganda gücünü sürdürüyor, uluslararası destek alamaya devam ediyor. Şimdi tekrar düşünelim, PKK gerçekten yolun sonuna mı geldi? Aslında örgütten büyük kopuşun maddi ve psikolojik koşulları oluşmuş görünüyor ama bu durum sadece bir imkânı ima ediyor.
Bugüne kadar defalarca görüldüğü üzere, örgüte karşı askeri başarı Kürt sosyolojisini derinden etkilemeye yetmiyor. Dolayısıyla PKK’yı yok etmek, örgüte destek veren Kürtleri kazanmayı beraberinde getirmez. İkisi farklı şeylerdir ve farklı süreçler izlemeyi gerektirir.
Aynı şekilde örgütün yanlış politikaları da örgütün tabanını bir anda kopuşa götürmez. O nedenle topyekûn bir ayrışma salt örgütün yanlışlarıyla mümkün değil; devletin de bu süreçte yanlışlar yapmadan, doğru bir siyaset izlemesi gerekiyor.
Dürümlü katliamı, örgütün gerçek yüzünü örgüt tabanına anlatabilmek için bir imkân olarak görülebilir. Ancak yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı Dürümlü’nün bir milada dönüşmesi mümkün görünmüyor. Örgütün çukur siyaseti ve Dürümlü katliamı, devletin doğrularıyla birleşirse ancak Kürt kolektif bilincinde makes bulabilir. Bu da bugün hala eksikliği açıkça görülen bir kurmay aklın tesisi ile mümkün.
HABERE YORUM KAT