“Durumdan vazife çıkarma” mantığı hortlamasın
Ege ve Akdeniz’i kasıp kavuran orman yangınlarının derin bir acıya, haklı bir öfkeye sebep olması beklenmedik bir hadise değildi. Lakin ne bu yangınlar ilkti ve son olacaktır ne de baş edilemeyen orman yangınları hadisesi Türkiye ile sınırlıdır. İhmal ve kasıtla ya da kundaklama ve terör faaliyeti kapsamında da bu türden yangınlarla çok karşılaştık ve ciddi kayıplar yaşadık. Kabul edelim ki; iklim değişikliği ve sıcak hava dalgalarıyla bundan sonra daha ağır ve daha hızlı yayılan yangınlarla karşılaşma riskimiz geçen her gün de artmaktadır.
Doğal hayatı koruma konsepti nasıl işlemeli?
İklim değişikliğine sebep olan faktörlerle mücadele konseptini terörle mücadele konseptinden ayırdığımız oranda ülke ve toplum olarak bu mücadeleyi daha baştan kaybetmeye mahkûmuz. Devletçi hamasetle, milliyetçi popülizmle, rantçı kurnazlıklarla bu tehdit ve tehlikeyi savuşturmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Siyasetçisiyle bürokratıyla Türkiye’de devlet hukuka, kanuna, doğal hayatı koruma sorumluluğuna gözü gibi bakmaktan bir an olsun gaflete düşmeksizin güven ve istikrar telkin eden sağlam bir teamül inşa etmek mecburiyetindedir.
Bir süre öncesine kadar Covid-19 pandemisi üzerinden topluma salınan korku ve dehşet şimdi yerini orman yangınları üzerinden salınan korku ve dehşet senaryolarına bırakmış durumda. Aşikâr olduğu üzere CHP-İYİ Parti ittifakı her durumda korku ve dehşet senaryolarına daha fazla yatırım yaparak kendince iktidarı yakınlaştırmaya gayret ediyor. Yönetilemeyen bir ülke, ölüm ve hastalığa terk edilen toplum, talan edilen veya yangına teslim edilen ormanlar, yabancı sermayeye peşkeş çekilen ülkenin alt yapı yatırımları vs. söylem ve önermeleriyle Türkiye’yi ağır bir trajediden ibaret çökmüş bir coğrafya olarak lanse ederek meşruiyet ve kudret devşirebileceği üzerine kurnazca hesaplar yapıyor. Bu sebeple de rasyonel bir projeye, somut bir ileri adıma, sağlam ufuk sahibi bir kadroya yaslanmaya tenezzül bile etmiyor. Tam da bu sebepten ötürü “Erdoğan iktidarını bir yıkabilirsek gerisini nasılsa getiririz”den bir metre öteye geçebileceklerine dair toplum CHP-İYİ Parti ittifakına karşı derin şüpheler taşıyor.
Son birkaç yılda yüksek enflasyon ve işsizlik oranı, bir türlü makul seviyeye çekilemeyen döviz ve altın fiyatları, mülakat sistemiyle iyice çığırından çıkan eş-dost kayırmacılığı ve ehliyetsiz-liyakatsiz kadroların toplumda büyüttüğü rahatsızlıklar sebebiyle muhalefetin pazarladığı trajedi (ne kadar can sıkıcı olsa da) giderek daha fazla alıcı buluyor. İşin tuhafı korku ve dehşet senaryolarıyla örülen bu trajediler sadece muhalefet cephesinden topluma arz edilmiyor. Tersinden fakat aynı mantıkla orman yangınlarını terör ve dış güçlerin kundaklama faaliyetleri şeklinde izah etme yönündeki inatçı ve kör tercihler de toplumda şüpheleri derinleştirmeye, güvensizlik ve öfke duygularını şaha kaldırmaya yarıyor sadece.
Evet, önemli bir kesim muhalefetin ajitasyon ve provokasyon üzerine bina ettiği yıkıcı söylem ve tavırlara karşı en baştan rest çekiyor. Fakat buna rağmen THK’nın yolsuzlukları, hurdaya çıkmış uçakları, helikopterle müdahalenin aritmetiği ne kadar anlatılırsa anlatılsın neden onca senedir bir yangın söndürme filosunun hazır edilemediğine dair haklı eleştiri ve talepleri boşa çıkaramıyor. Şikâyeti alışkanlık edinmek, muhalefetin sistematik yalanlarının dışında haklı ve yerinde eleştirilerine de kulak vermeye engel oluyor anlaşılan.
Panik havası yıkar, dayanışma iklimi ihya eder
Nihayet toplum duygu ve düşüncelerinde kargaşaya düşüp, tavır ve ilişkilerinde ölçüyü kaybedecek raddeye doğru ilerlemeye başlıyor. “Yabancı plakalı araçları durdurduk çünkü şüphelendik. Kimlik kontrolü yapacağız” gibi kanunsuz ve mantıksız işler sağda solda devreye girmeye başlıyor. Polis, jandarma veya savcının yapacağı işi durumdan vazife çıkaran “yerli ve milli unsurlar, ileri düzeyde vatansever komşular” üstlenmeye kalkışınca demokratik hukuk devleti söylemi basit ve içi boş bir jargona dönüşüyor maalesef.
Birey ve toplumun paniğe kapılmasına siyaset ve devlet hiçbir surette müsaade etmemelidir. Savcı, polis, jandarma, kaymakam, vali veya bakan en ağır şartlarda bile duruma vaziyet ettiğini, edeceğini fiilen deklare edip bu türden kanunsuz yetki kullanımlarının önünü derhal almalıdır. Bu türden görüntülerin şimdilik istisna olması gerekli tedbirlerin behemehâl alınmaması durumunda yaygınlık kazanmasına sebebiyet verebilir çünkü.
Evet, orman yangınları büyük bir felakettir ama bütün kayıplar telafi edilebilir. Sürekli şikayet etmek, geleceğe dair hep kötü ve ümitsizlik aşılayan söylemlere yaslanmak orman yangınlarından da Covit-19 pandemisinden de daha dehşetli bir kayba ümit ve güven kaybına işaret eder. Üstelik bu kaybın telafisi diğerine göre daha zordur ve daha uzun zaman alır.
Gece gündüz “biz Suriyelileri söküp atmaya çalışırken şimdi de Afganları başımıza musallat ettiler” ağıtını yakan Kemalist-ulusalcı cephe orman yangınlarının büyüttüğü sıkıntıya ölçüsüz ve insafsızca yatırım yapıyor. Ama bu kitle imha silahının elinde patlaması, barbarca tertiplediği bu çirkin tuzağa düşmesi için iktidarın makul ve güven verici siyasette sebat etmesi icap ediyor. Devletçi- milliyetçi söylemi, komplo teorilerine teşne bürokrat ve medya unsurlarını öne çıkarmak çözümü değil çözümsüzlüğü büyütür çünkü. Sükûnet ve sabırla sosyal adaletin tesisi için güçlü adımlar atmaya duyulan ihtiyaç dava üzerine, vatan-millet-devlet üzerine nutuk çekmekten milyon kez öncelikli olduğu üzerine yapılan tavsiyelerin şakaya vurulacak, küskünlüğe vesile kılınacak tarafı da yoktur katiyetle.
YAZIYA YORUM KAT