Dünyanın Mülteci Yörüngesi
Mülteci sorununu, Avrupa bir insan kaynağı sorunu gibi algılıyor. 'Vasıfsız iş gücü, nitelikli insan kaynağı, eğitimli insan ihtiyacı' gibi tanımlarla tasnif ediyor mültecileri.
Dünyanın mülteci yörüngesi
Ali Nur Kutlu / Yeni Şafak
Adalet bu değil.
Dünyanın yarısından fazlası mülteci bir hayat yaşıyor. Küçük azınlık, yer yüzündeki nimetlerin yarısından fazlasını tüketiyor.
Bu dünya böyle bir dengesizlik, böyle bir adaletsizlikle daha uzun süre dönemez. Büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
Bu gelir dağılımındaki adaletsizlik, sömürülmüş topraklardaki fakirlik ve yokluğa terk edilmiş hayatlar, tüm kötülüklerin ana kaynağı.
Her gün yüzlerce, binlerce, on binlerce yokluk içinde sürmüş mülteci hayatlar, Avrupa'nın kapısında, Akdeniz sularına gömülüyor ve göçüyor bu dünyadan.
Sömürgeciliğin sonucu mülteci dramı
Depolarında binlerce mülteci cesedi ile batan gemileri çıkarmak pahalı olduğu için el bile sürmüyorlar. Şişme botlar, kurşunlanıp, batırılıyor. Denizin ortasında, bozulmuş tekneler azgın dalgalara terk ediliyor, ölmeleri için. Tel örgülere takılmış çocukların üzerine kurşun yağıyor, feryatlar babaların, anaların yüreklerini dağlıyor.
Mülteci sorununu, Avrupa bir insan kaynağı sorunu gibi algılıyor. 'Vasıfsız iş gücü, nitelikli insan kaynağı, eğitimli insan ihtiyacı' gibi tanımlarla tasnif ediyor mültecileri. Başka bir tartışma ise, bu insanlara 'mülteci' mi, yoksa 'göçmen' mi demek gerekir konusu. 'Göçmen' derlerse başka bir hukuk, 'mülteci' derlerse başka bir hukuk doğuyor ve farkı bir masraf oluyormuş onlar için. Bu tartışmalar bile başlı başına insanlıktan çıkıp bir makineye, bir bilgisayar programına döndüklerini gösteriyor.
Mültecileri, yüzyıldan fazladır sömürdükleri ve fakirleştirdikleri ülkelerin bir sonucu olarak görmüyorlar. Çaldıkları yer altı zenginliklerini, gasp ettikleri yaşam haklarını ve aç gözlü tüketimlerinin milyonlarca insanı fakirleştirdiğini düşünmüyorlar, düşünseler de umurlarında değil.
Batı'nın vicdanına seslenmek anlamsız
Bir vicdan muhasebesi yapmak yersiz artık. Modernizmin insanlığa yaptığı kötülüğün sonucunu yaşıyoruz. Batı, hiçbir zaman vicdanıyla hareket etmez. Hiçbir zaman merhamet, acıma, sevgi kelimeleriyle tanımlamaz hayatı.
“Batının çıkarları” her şeyin üzerindedir. Her şey derken, biz doğuluların en saygın ve en hassas kelimeleri de dahildir buna. Paylaşmak, merhamet etmek, adaletli olmak, saygı göstertmek, duygulanmak... Tüm bu değerlerin Batı modernizmi karşısında bir kıymeti harbiyesi yoktur. Sanırım onlar Nietzsche gibi düşünüyor, bu duyguları insanın kötü yanları olarak görüyorlar.
Vicdan çağrısı, bir insani talep olsa da, artık bir acziyet göstergesine dönüştü bizim için. Yakılmış ve tarumar edilmiş topraklarımızdan sürülmüş mültecilerin dramı, bu şekliyle sona ermez, bunu anlamalıyız. Topraklarımızda yaratılan kaosu, terörü, açlığı, ölümleri Batı'nın vicdanına seslenerek sonlandıramayız.
Yeni bir dünya düzeni/yörüngesi istiyor muyuz?
Bu adaletsiz düzene karşı, yeni bir dünya talebimiz var ama hazırlığımız yok.
Yeni bir dünya talebimiz var ama fikrimiz tam değil.
Yeni bir dünya talebimiz var ama kendi içimizde paramparçayız.
Dünyanın zalimliğine, gaddarlığına isyan ediyoruz ama kendi kardeşlerimizi perişan ediyoruz önce.
Burada bir çelişki var, burada bir yanlışlık var.
Bu dünya böyle bir yörüngede daha fazla dönemez. Bu ilahi adaletin çizdiği yörünge değildir. Bu, acziyetine bakmadan böbürlenen insanoğlunun, Allah'ın adalet düzenine rağmen çizdiği kendi yörüngesidir. İnsanı ezen, ötekini yok eden, aç gözlülerin ve güçlülerin kendileri için çizdiği bir yörüngedir bu. Bu yörünge dünyayı ilahi yörüngesinden çıkartıp, dengesizce göktaşlarının içine doğru sürüklüyor.
Bir gün, bir göktaşı çarpacaktır bu dünyaya. Bu adaletsiz ve vicdansız yörünge bizi oraya doğru götürüyor. Bir göktaşı çarpacak ve yeniden bizi adaletin yörüngesine geri oturtacaktır. Tıpkı 1400 yıl önce olduğu gibi.
HABERE YORUM KAT