Dünyanın Gözü Önünde Arakan’da Zulüm!
Bugünkü yazısında, yıllar önce Arakan’a yaptığı ziyarette edindiği izlenimleri tekrar hatırlatan Özlem Albayrak, o günden bu güne hiçbir şeyin değişmediğini, hatta zulmün katlanarak arttığını vurguluyor.
Arakan İçin...
Özlem Albayrak / Yeni Şafak
Bundan yaklaşık 5 yıl önce, yine bir Ağustos ayında görme imkanı bulmuştum Arakan’ı. Ziyaret ettiğimiz kampın adı Baw Du Pha adını taşıyordu. Mayıs ayında başlayıp Kasım’a kadar durmaksızın yağan Muson yağmurlarının çamur ve yosun deryasına dönüştürdüğü bölgede, bir terliği olabilecek kadar şanslı olanlar terliğini elinde tutarak ve hepsi çıplak ayaklarıyla kampa giden çamurlu yolun kenarına sıra sıra dizilmiş bizi “Selamun Aleyküm” diyerek karşılamıştı Arakanlılar. Yüreklere bir burgu girmişti.
Uzaktakiler gözyaşlarıyla selama durmuş, yakında olanlar kendi dilleriyle “bizi kurtarın, hepimizi öldürüyorlar” diyerek boynumuza sarılmışlardı. İnsanların gözlerinden akan damlalar, su ve çamur ülkesinin yağmuruna karışıyordu. Hepimiz şok olmuştuk, zira böylesi bir yoksulluğu, korkuyu, çaresizliği, acıyı, dünyanın hiçbir yerinde görmemiştik.
O dönem Yeni Şafak’taki değerlendirme yazısında da yazdığım gibi, Arakanlı Müslümanlar şu sorunları yaşıyordu:
1- Camiler, köyler yakılmakta, mescit ve medreselerin tamiri devletten izin alınamadığı için mümkün olmamaktadır. İzinsiz tadilat 6 aydan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılabilmekte.
2- Tüm aile bireylerinin tamamının yer aldığı bir fotoğraf her yıl hükümet yetkililerine teslim edilmek zorunda. Arakanlılar doğan ve ölen her aile bireyi için devlete vergi vermek zorunda.
3- Müslümanların seyahat özgürlüğü yok. Bir köyden başka bir köye gitmek bile vergiye ve izne tabi.
4- Müslümanların beton ev yapması yasak, ahşap yapmak zorunda. Devlete ait olduğu farzedilen bu evin yanlışlıkla yanmasının karşılığı ise 6 yıl hapis cezası.
5- Bir Müslüman işyeri açabilmek için bir Budistle ortak olmak zorunda. Budist sermaye koymadan işletmenin yarısına ortak olmakta.
6- Müslümanlar hayvanları için her yıl devlete vergi ödemek zorunda.
7- Müslümanların evlenmesi izne tabi durumda. Evlenmek isteyen Müslüman kadın ve erkekler, devlete vergi vermek durumunda. Vergilerini ödeseler bile devlet izin vermezse evlenememekte.
8- Müslümanlar hastalandıklarında devletin hastanelerine gidememekte.
9- Müslümanlar en fazla liseye kadar okuyabilmekte.
10- Müslümanlar sabit telefon, cep telefonu ya da motorlu taşıt sahibi olamamakta.
11- Müslümanlar hiçbir ücret verilmeksizin devletin ve Budistlerin işlerinde çalıştırılabilmekte.
12- Müslümanların vatandaşlık hakları ve kimlikleri bulunmamakta.
13- Müslümanların pasaportları bulunmamakta.
Anlayacağınız Arakan’daki -gözlerindeki korkuya bizzat tanık olduğumuz- Müslümanlar “nefes alması bile kabahat” kabilinden bir ötekileştirilmeye ve düşmanlaştırılmaya maruz bırakılıyordu. Irkçılık, ayrımcılık demek bile durumu anlatabilmek için çok hafif kalıyor; Arakanlıların hiçbirinin canlarının, mallarının, varlıklarının, emeklerinin zerrece değeri yoktu. İnsan budistlerin onlara yaptıklarına baktığında, kendi insanlığından utanıyordu.
Görünen o ki, o günden bu güne bırakın şartların düzelmesini, zulüm giderek artmış. Arakan’da son bir hafta içinde 3 bin Müslümanın öldürüldüğü haberleri geliyor. Katliamı gerçekleştirenlerse Myanmar ordu güçleri, yani devlet. On yıllar boyunca cuntayla yönetilen ve henüz birkaç yıllık demokrasi tarihi bulunan Myanmar’ın Nobel Barış ödüllü lideri Aung San Suu Kyi ise medya organlarına yaptığı açıklamada Müslüman grupları suçluyor. Oysa, bizim Arakan’da gördüğümüz teröristler değil, kapkara bir vahşetti.
Zaten Arakan’daki sorun da, terör filan değil, soykırım. Hangi terör örgütünün 400 bin üyesi olabilir? Rohingya azınlığının temsilcileri şimdiye dek Arakan’da 400 bin Müslümanın, çeşitli şekillerde öldürüldüğünü söylüyor. Sırf geçtiğimiz haftanın bilançosu 3 bin kişi. Arakan’ın toplamı zaten 1 milyondan biraz fazla. Soykırım diye buna denmeyecekse, neye denecek?
İşin kötüsü, bölge tamamen kapalı kutu, Arakan’a hiçbir uluslarası kurum ya da kuruluşun girmesine izin verilmiyor. Birleşmiş Milletler, bölgede yaşananları aydınlığa kavuşturmak üzere kendi araştırma komisyonunu görevlendirmiş, ancak Myanmar hükümeti komisyon üyelerinin bölgeye erişimini engellemişti. Herhangi bir siyasi amaç gütmeyen insani yardım kuruluşları da bölgeden özellikle uzak tutuluyor.
Sonuçta, dünyanın gözü önünde, kendi kaderleriyle baş başa Arakanlılar. Kaçamayanlar zaten ölüyor, Bangladeş’e kaçmaya çalışanlar ise ya yolda, ya nehirde ya da denizde ölüyor. Hasbelkader Bangladeş’e ulaşabilenler ise Bangladeş hükümeti tarafından ölüme geri gönderiliyor. İnsan, hala dünyanın başımıza yıkılmıyor oluşuna şaşırıyor.
HABERE YORUM KAT