Dünya Suriye’yi nasıl yanlış anladı?
Charles Lister, Suriye meselesinin dünyanın geneli tarafından oldukça sorunlu bir zeminden ele alındığını ifade ediyor.
Charles Lister / Foreign Policy
Dünya Suriye’yi nasıl yanlış anladı?
Suriye’de 2011 yılından bu yana süren savaşın seyri 27 Kasım’da Heyet Tahrir eş-Şam liderliğindeki grupların başlattığı operasyonla hızla değişti. Muhalifler 7 Aralık gecesi Şam’a girdiklerini açıkladı. Suriye lideri Beşar Esad Rusya’ya gitti, kendisi ve ailesine sığınma hakkı tanındı. Peki, Şam nasıl bu kadar hızlı düştü?
Ortadoğu Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı ve Suriye ile Terörizm ve Aşırıcılıkla Mücadele programlarının direktörü Charles Lister, Foreign Policy’de yayınlanan yazısında, “Esad’ın yıkılamayacağı mitinin” Batı’yı ve Orta Doğu ülkelerini yanılttığını ileri sürüyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Esad rejiminin hızla dağılması herkes için sürpriz oldu. Uluslararası toplum yıllarca Suriyelilerin değişim talebinin gerçekleşme ihtimalini yok saymış, bunun yerine “dondurulmuş çatışma” kavramını benimsemiş, dikkatini ve kaynaklarını Suriye politikasından yavaş yavaş çekmişti. 2023’te Arap dünyasının çoğu Esad’ı yeniden kucakladı, onu Arap Birliği’ndeki koltuğuyla ve yüksek düzeyde resmi ziyaretlerle ödüllendirdi.
Doha’da donmuş sorun yanılgısı
Gerçekte, uluslararası toplum son yıllarda Suriye’deki durumu yanlış değerlendirmişti. Haritalara çizilen çizgiler ve diplomasinin durgunluğu Esad’ın kalıcı olduğu ve iktidarını sağlamlaştırdığı varsayımlarına yol açarken, aslında rejim içeriden çürümekte ve parçalanmaktaydı. Esad rejiminin 2020’nin başından bu yana ciddi bir askeri meydan okumayla karşılaşmamış olması, çürümenin kök salmasını sağlayan koşulları yaratan şeydi.
Geçtiğimiz iki hafta içinde yaşananlar Suriye’ye yönelik tüm uluslararası yaklaşımı alt üst etti. Şimdi hızlı bir adaptasyon ve yeniden değerlendirme süreci yaşanıyor. Bu hafta sonu Katar’ın başkenti Doha’da alelacele düzenlenen bir dizi üst düzey toplantıda Arap hükümetleri yeni gerçekliğe uyum sağlamakta zorlandı.
Suriyeliler 7 Aralık günü geç saatlerde Şam banliyölerinin kontrolünü ele geçirirken ve Esad kaçmaya hazırlanırken Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak ve Katar dışişleri bakanları ateşkes ve siyasi müzakere çağrısında bulundu. Bu tabii bir hafta önce olsa belki anlamlı olabilecek bir açıklamaydı. Daha sonraki yan toplantılarda, bölge devletlerinin sahadaki olaylar karşısında şaşkınlık içinde oldukları ve geride kaldıkları açıkça görüldü.
Cenevre süreci başka bir gündemle yeniden başlayabilir
Bu arada Birleşmiş Milletler ve Suriye özel temsilcisi Geir Pedersen harekete geçecek. Astana grubu (Rusya, İran ve Türkiye), Arap devletleri, ABD ve Avrupa ile 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı etrafında ileriye dönük bir yol çizmek üzere yoğun bir şekilde temaslarda bulundu.
Cenevre’deki Suriye barış görüşmelerinin yeniden başlaması için planlar yapılmaya başlandı bile. Ancak bu görüşmelere, anlamlı bir ilerleme kaydedilmesini engellemekten başka bir işe yaramayan Esad rejiminin temsilcileri katılmayacak. Bununla birlikte, hızlı eylem çağrısına rağmen, BM’nin Cenevre’ye tam olarak hangi formatı getirmeyi planladığı ve kimlerin ya da kaç Suriyelinin katılacağı belirsizliğini koruyor.
HTŞ daha hızlı hareket ediyor
Siyasi sürece ilişkin müzakereler devam ederken sahada da olaylar hızla gelişiyor. 8 Aralık günü erken saatlerde Suriye’nin güneyinden gelen silahlı savaşçılar ülkenin Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali’yi Şam’daki Four Seasons oteline götürerek hızlı, ama şiddet içermeyen bir geçiş süreci planladılar.
HTŞ ve daha geniş askerî operasyon koalisyonu ile bağlantılı dört kaynağa göre Suriye’de siyasi geçiş süreci halihazırda devam ediyor ve içeriden yönetiliyor. Onların görüşüne göre, dışarıda tasarlanan ve belirlenen BM liderliğindeki bir süreç gereksiz ve bunu reddediyorlar. Şam’a vardıklarında içlerinden biri bana “Uluslararası toplumun desteğini memnuniyetle karşılıyoruz, ancak zaten uygulamakta olduğumuz bir süreci üretmelerine ihtiyacımız yok” dedi. Bir diğeri ise “Geçmişin tuzaklarına düşmeyi reddediyoruz” dedi.
İç ve dış aktörlerin farklı vizyonları önemli bir sorun teşkil ediyor ama bu, aynı zamanda gelişmelerin ne kadar şaşırtıcı bir hızla gerçekleştiğinin de basit bir yansıması.
Uluslararası toplum ne yapmalı?
Şimdilik uluslararası toplumun önceliği, sahadaki silahlı ve sivil aktörlerin mümkün olduğunca çoğuyla iletişim kurmak olmalı. Suriye’deki pek çok kasaba ve şehir artık uzun süredir var olan yerel konseyler, dinî kurumlar ve devlet kurumları tarafından yönetiliyor.
Bunların Şam’da devam etmekte olan geçiş sürecine ya da BM’nin Cenevre’deki görüşme planlarına nasıl uyum sağlayacağını kimse tahmin edemez. Suriye’nin geleceğini belirlemek için uluslararası liderlikte yeni bir süreç tasarlamadan önce, bölgesel ve BM yetkililerinin sahada halihazırda bu süreci şekillendiren güçleri dinlemeleri ve onlarla iletişim kurmaları akıllıca olacaktır.”
HABERE YORUM KAT