
Dünya bir kez daha Uygurları yarı yolda bıraktı
Yalkun Uluyol, geçtiğimiz günlerde verilen tüm sözlere rağmen Tayland tarafından Çin'e iade edilen Uygurlar üzerinden, tüm dünyanın sessiz kaldığı Doğu Türkistan zulmüne dikkat çekiyor.
Yalkun Uluyol (İnsan hakları izleme örgütü çin araştırmacısı) / Karar
Dünya bir kez daha Uygurları yarı yolda bıraktı
27 Şubat sabahı, bir kâbustan uyanıp başka bir kâbusun içine düştüm. Telefonuma ardı ardına mesajlar yağıyordu. Tarifesiz bir China Southern Airlines uçuşu, sabah saat 04:48’de Bangkok’tan havalanmış ve Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin güneyindeki Kaşgar’a inmişti. Son on yıldır Çin hükümetinin Uygurlara karşı insanlığa karşı suçlar işlediği -benim ise büyüdüğüm- yerdi, burası.
Uçakta, Çin’den on yılı aşkın bir süre önce kaçmış en az 40 Uygur erkeği vardı. 2014 yılında, Güneydoğu Asya’dan geçerek tehlikeli bir kara rotası üzerinden kaçmaya çalışan yüzlerce Uygurun arasında onlar da bulunuyordu. Bazıları Türkiye’ye vararak nispeten güvenli bir yere sığınabildi. Diğerleri ise Tayland makamları tarafından göç merkezlerinde alıkonuldu.
Temmuz 2015’te, Tayland yaklaşık 170 Uygur kadın ve çocuğu Türkiye’ye gönderdi. Ancak aynı zamanda, 109 Uygur erkeğini de başlarına torba geçirilmiş, elleri ve ayakları zincirlenmiş halde Çin’e teslim etti.
Geriye kalan birkaç düzine erkek, Tayland’daki göçmen gözaltı merkezlerinde keyfi, süresiz ve hukuka aykırı biçimde tutulmayı sürdürdü. 10 yıl boyunca korkunç koşullarda yaşayan bu insanlardan geriye kalanlar -çünkü bu süreçte en az üçü insanlık dışı koşullarda yaşamını yitirmişti- 27 Şubat sabahının erken saatlerinde Tayland tarafından zorla Çin’e giden bir uçağa bindirildi.
Londra’daki güvenli ortamımda, Tayland medyasının paylaştığı, Bangkok’taki göçmen merkezinde tutulan erkekleri taşıyan camları karartılmış birkaç kamyonun çıkışını gösteren bir videoyu izledikten sonra, yeniden uykuya daldım. İçimdeki tüm umutsuzluğa rağmen bunun sadece bir yanlış anlaşılma olmasını diliyordum.
On yılı aşkın bir süre önce, Çin’den kaçtıktan sonra zorla geri gönderilen Uygurların başına neler geldiğini kendi gözlerimle gördüm. Malezya’dan zorla iade edildikten sonra uzun hapis cezalarına çarptırılan iki Uygur erkek için memleketimde bir mahkeme önünde toplanan yüzlerce kişi arasında ben de vardım.
“Az kalsın özgür olacaklardı” demişti biri.
“Neden geri gönderdiler ki? Başlarına ne geleceğini bilmiyor olamazlar, değil mi?” diye haykırmıştı bir başkası.
Biz ise çaresiz, güçsüz ve derin bir hayal kırıklığı içinde mahkemenin dışında bekledik. Halka açık olması gereken bu duruşmaya girmemize izin verilmemişti. Çevremizi saran ağır silahlı polislere rağmen, beklemeye devam ettik-tek isteğimiz o iki adamı, karanlık bir hücreye götürülmeden önce son bir kez görebilmekti.
Son haftalarda, Tayland’ın bu adamları geri göndereceğine dair söylentiler yayılmaya başladığından beri, zihnimde bu sahne döndü, durdu.
10 Ocak’ta bu adamlar tarafından yazılmış bir açık mektupta şöyle deniyordu: “Hapsedilebiliriz, hatta hayatımızı kaybedebiliriz. İnsan haklarıyla ilgilenen tüm uluslararası kuruluşlara ve devletlere acilen çağrıda bulunuyoruz: Bizi bu felaketten kurtarmak için iş işten geçmeden derhal harekete geçin.”
Ben ve diğer aktivistler, bu adamların çaresizlik içindeki yardım çağrılarını duyurmak için çok çaba sarf ettik. Tayland yetkililerine, Birleşmiş Milletler’e ve ilgili hükümetlere seslendik.
Ancak muktedirler onları yarı yolda bıraktı. Tayland, bu adamları serbest bırakıp güvenli bir üçüncü ülkeye gitmelerine olanak tanımak yerine, Çin’in baskılarına teslim oldu. Tayland yetkilileri, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin bu insanlara ulaşmasını defalarca engelleyerek onların mülteci statüsü kazanmalarının ve böylece güvenli bir ülkeye yerleştirilmelerinin önünü kesti.
Bu skandal sınır dışı kararıyla Tayland, yalnızca uluslararası yükümlülüklerini değil, kendi yasalarını da ihlal etmiş oldu.
2023 yılında, Tayland hükümeti, zulüm riski altındaki kişilerin geri gönderilmesini yasaklayan ‘geri göndermeme’ ilkesini kendi yasalarına dahil etmişti. Üstelik bununla da yetinmeyip, sınır dışı işleminin gerçekleştiği ana kadar, başta Başbakan Paetongtarn Shinawatra olmak üzere Taylandlı yetkililer, uluslararası hukuka uyacaklarına ve bu adamların sınır dışı edilmeyeceğine ilişkin defalarca güvence vermişlerdi.
Bu utanmazlığı daha da katlayan şey, Taylandlı ve Çinli yetkililerin şimdi de tarihi yeni baştan yazmak ve Uygurlara yönelik zulmü örtbas etmek için iş birliği yapmaları. Bu adamların zorla Çin’e geri gönderilmesini cömert bir “aile birleşimi” olarak sunuyorlar.
Bu adamların şu an karşı karşıya oldukları gerçeklik ise bambaşka. 2016’nın sonlarından bu yana, Çin hükümeti Sincan’da ‘Terörist Şiddete Darbe Vur’ adlı son derece sert bir kampanya yürütüyor. Bu süreçte yaklaşık 1 milyon Uygur ve diğer Türkistanlı Müslüman, keyfi olarak “siyasi eğitim kamplarında” tutuldu; zorla çalıştırma, ailelerinden koparılma ve daha birçok insan hakları ihlaline maruz bırakıldı. Yaklaşık yarım milyon kişi, sırf telefonlarında Kur’an-ı Kerim kaydı bulunduğu için uzun süreli hapis cezalarına çarptırılmış durumda. Uygurlar artık yalnızca baskı altına alınmakla kalmıyor; aynı zamanda “büyük anavatan”a minnettarlık göstermeye zorlandıkları distopik bir gözetim ve baskı rejimi altında yaşıyor.
Sincan’da artık kimse bir mahkeme önünde toplanmaya cesaret edemiyor. Hatta bir duruşma olup olmayacağından bile emin değilim. Bu adamların, hiçbir suç işlememiş olmasına rağmen 2018’de zorla kaybedilmiş ve şu anda 16 yıl hapis cezası çekmekte olan babam Memet Yaqup ile aynı hücreye kapatılıp kapatılmayacaklarını soruyorum kendi kendime.
Kâbuslarımda, babamı kurtaramıyorum; tıpkı bu Uygurlar için hiçbir şey yapamadığım gibi.
Dünya, kaç kez daha Uygurları yarı yolda bırakacak?
HABERE YORUM KAT
Hakı yaşayanların hak ca yaşadığı zaman Allah Azze yardım eder,zülüm sonlanır inşallah
Yanıtla (0) (0)Boğulana yardım etmek istiyorsan yüzme bilmelisin,..........türkistanın doğuşu öylede batısı farklımı.........Doğu Türkistan'da gardiyanlar çinli,batı Türkistan'da gardiyanlar türk.,.........batıdakilerin rahatı sekulerizmin efendiligini kabullerinden kaynaklanıyor.
Yanıtla (0) (0)