Duble yol/Çıkmaz sokak
İktidarı elinde tutan AKP, siyasi misyonunu herhalde bir tür 'duble yol' olarak tasavvur ediyor. Bir tarafta demokrasi yolunda yürüyen, reformlar yapan, Türkiye'yi küresel dünyanın vazgeçilmez parçası kılan, insan onuruna layık bir özgürlük ortamını gerçekleştirmek isteyen bir parti var.
Hemen buna paralel olarak da, iktidarını neredeyse süresiz olarak uzatmak, her seçimde oylarını artırmak ve toplumun bir bütün olarak nabzını tek başına elinde tutmak isteyen, 'milletle' özdeşleşmeyi hayal eden bir parti... Ne var ki bu iki amaç gerçekte çok da uyumlu değil. AKP'nin şansı birinci yolu sahiplenen bir siyasi hareketin olmadığı ortamda, çoğunluğu temsil eden parti olarak reformculuğu taşıyabilmesiydi. Böylece bütün rakipleri reform karşıtı bir konumda tıkanıp kalmışken, AKP'nin de siyasi riski asgariye indiren bir yenilikçilik çizgisi izlemesi mümkün oldu.
Oysa hayalleri süsleyen bir siyasi misyon olarak bu 'duble yol', ideoloji ve zihniyet açısından tutarlı ve sağlam bir bileşimden ziyade, birbiriyle uyumsuz, hatta çatışmalı hatları ifade ediyor. Nitekim toplumu bütünleştirerek kendi rehberliğine bağlayan, buradan bir millet mitosu üreten bakışın çok da demokratik olması mümkün değil. Çünkü bu yaklaşım toplumu millete indirgediği oranda, toplumsal farklılıkları ve çeşitlilikleri de hem görülmez kılıyor, hem de siyaseten göz ardı edilmelerini kolaylaştırıyor. Bu noktada AKP'nin bazen zaptedilmesi iyice zorlaşan ataerkil eğilimine gönderme yapmak gerek... Bu partinin ileri gelenlerinin, çoğunluğu temsil etmenin getirdiği özgüvenin ötesinde, 'hakiki' olmak, dolayısıyla haklar açısından kendi kimliğini 'doğal' olarak daha üstün görmek gibi bir zihinsel kayma yaşadığına sıkça tanık oluyoruz.
Bu sorgulanmamış ve yüzleşilmemiş eğilim, 'toplumu milletleştirirken demokratikleştirmek' gibi bir hedef üretmiş gözüküyor. Oysa bu durum gerçek anlamıyla 'işin doğasına' aykırı: Çünkü demokratikleşme, kaçınılmaz olarak her milleti toplumlaştırır. Yani kendi içindeki çeşitliliği muhatap almanın ötesinde, bu çeşitliliğin önünün açılmasını gerektirir. Diğer bir deyişle demokratikleşme yolunda gidildikçe, 'millet' bölümlere ayrılma sürecine girer. Ve eğer 'millet' kavramına sarılıp, onu katılaştırır, muhtemel esnekliğini engellerseniz, söz konusu bölümler arasındaki gerilimlerin sonucu toplumsal bölünme olur.
Çözüm, önce toplumun hukuki bir meşruiyet zemini üzerinde kendisini özgürce kurgulamasına izin verilmesidir ve 'demokratikleşme' denen şey de esas olarak budur. Demokrasi, toplumların önceden belirlenmiş bir 'demokratik duruma' uygun olarak saf tutması değil, toplumların önceden bilinemeyecek bir 'demokratik duruma' doğru evrilebilme olanağına sahip olmasıdır.
Kürt meselesi gibi tarihsel derinliği olan ve toplumsal kırılmaları ima eden sorun alanları ancak bu şekilde kuşatılabilir ve kalıcı bir çözüme götürülebilir. 'Çözüm' denen durumun ise, Kürtleri 'millete' katmayacağının, 'Kürt milletini' toplumun parçası haline getireceğinin idrak edilmesinde yarar var.
Ancak görünen o ki, AKP bu sonucu zihninde sindirebilmekte, kendisini milletin taşıyıcısı olarak görmekle, toplumu demokratikleştiren siyasi özne olma hayali arasındaki mesafeyi algılamakta epeyce zorlanıyor. Öte yandan bu parti bir seçim zaferine daha hazırlanıyor ve bundan sonra da aynı yüzdeleri alma ihtimali hiç de az değil. Bu durum iktidar partisini söz konusu 'duble yolu' elinden kaçırmama stratejisi üzerinde siyaset aramaya sevk ediyor ve böylece giderek tıkanan bir hükümetle karşılaşıyoruz.
Tıkanma, AKP'nin 'gerçekte' reformları kerhen yapan bir parti olduğunu ima etmiyor. Bu parti reformları istiyor, çünkü reform yolunun İslami kesimi merkeze, Türkiye'yi ise küresel dünyanın üst katmanlarına taşıyacağının bilincinde. Ayrıca İslami akidelerle insan hakları arasında bir geçişlilik olduğu da keşfedilmiş durumda ve dolayısıyla artık reformların çizdiği düzen bir Batı icadı olarak değil, insanlığın gereği olarak algılanıyor.
Ne var ki öteki yanda da toplumu milletin çerçevesi içinde tutmak ve milleti de kendi rehberliğine bağlamak tutkusu var... Dolayısıyla küçük reform adımları atılıyor ama büyük reform adımlarında isteksiz kalınıyor. Bir yandan 'en reformcu' olunuyor, öte yandan da örneğin Kürt meselesinin çözümsüzlük hali uzatılıyor.
Önümüzdeki dönem AKP'yi değişime zorlayacak... 'Duble yolun' bir çıkmaz sokak olduğu, tercih zamanının geldiği anlaşılacak. AKP ya milleti çevreleme uğruna toplumu elinden kaçıracak, ya da demokratikleşme üzerinden toplumu özgürleştirerek, partiyle özdeşleşmeyen bir milletin yolunu açacak. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT