Duanın gücü
Son yıllarda, Ramazan ayını idrak etmeye yelken açtığımızda, internet ve telefon üzerinden ulaşan tebrik ve tezkir (hatırlatma) içerikli mesajlar, birçok kişi için olduğu gibi bende de kesifleşmeye başlar.
Bu sene de öyle oldu.
Birçok mesaj aldım. Ama aldığım bir SMS vardı ki, çok hoşuma gitti, günlerce düşündürdü ve günlerce anlamlı çağrışımlar yaptı. Gelen mesajda şu ibretâmiz cümle yazılıydı:
“Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdiniz olursa Rabbinize; 'Bizim bir derdimiz var' demeyin, bilâkis derdinize dönüp; 'Bizim çok büyük bir Rabbimiz var' deyiniz.”
“Acaba bu vecîz cümle aslında kime ait?” diye merak ettim. Siz önceden duymuş olabilirsiniz ama ben ilk kez duymuştum. Google arama motorunda kısa bir gezinti yaptım, bu sözü içeren iki websitesi buldum.
Orada da başka bir sürprizle karşılaştım. Bu sözü okuyan birçok okur, yorum kısmında büyük harflerle, “Bizim çok büyük bir Rabbimiz var” diye not düşmüş. Hem de tekrar tekrar..
Zihnim; duanın rahatlatan, ferahlatan, insanı güçlü kılan yönüne, okumuş olduğum intiharlarla ilgili istatistik bir haberi birleştirerek dünya gerçeklerine bir ayna tuttu.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyada her 40 saniyede bir intiharın, her 3 saniyede ise bir intihar girişiminin gerçekleştiğini, son 45 yılda intiharların yüzde 60 civarında arttığını ve intiharın tüm dünyada ilk 10 ölüm nedeni arasında yer aldığını bildirmekteydi.
Bu verilere göre her gün 3 bin kişi intihar etmekte, her 30 saniyede bir kişi hayatına son vermekteydi. Tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 1'inin intihar girişimleri sonucu gerçekleştiğinin, intiharların ve intihar girişimlerinin özellikle genç nüfusta daha çok görüldüğünün altı özellikle çizilerek verilmişti haberde.
“Bir imdat çığlığı bu!”, diye mırıldanmıştım haberi okuduğumda. Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD), “10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü” nedeniyle bu istatistik verileri değerlendirmişti.
Bu tehlikeli trendi yukarıdaki dua bağlamında hatırlıyor, sığınacak bir merci bulamayan insanların stres ve depresyona düştüğünü, yaşanan ruh çöküntüsünün bir sonucu olarak da daha kolay cinnete girdiklerini ve hayatlarına son vermeye kalkıştıklarını düşünerek duanın gücünü bir kez daha idrak ediyorum.
Zihnime Kur'an âyetleri üşüşüyor:
“Allah'ı zikretmek, O'nu anmak ise muhakkak en büyük (ibâdet)tür.” (Ankebut: 45)
“Doğrusu benim Rabbim duayı işiticidir.” (İbrahim: 39) “Kullarım sana beni sorduklarında: Ben muhakkak ki, yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına icâbet ederim.” (Bakara: 186) “Rabbiniz, şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim (duanızı kabul edeyim)” (Mü'min: 60)
Sonra aklıma Efendimiz'in duanın gücüyle alakalı söylediği bir sözleri geliyor: “Dua mü'minin silahı, dinin direği, yer ve gökyüzünün de nurudur.” (Mustadrek: 1/669, hn: 1812)
Hâlis dua İslâm perspektifinden ibâdetin özü olduğu gibi, insan benliğinde de Allah bilincini canlı tutan en güçlü vesiledir. Duadan sistemli olarak uzaklaşan/uzaklaştırılan insan, ne büyük bir imkânın elinden çekilip alındığının farkında değil.
Tam burada aklım elimin altındaki mastır tezine gidiyor. Endonezyalı bir öğrencinin hazırlamış olduğu tez, derecelendirmek üzere bana tevdi edilmiş. Tezin unvanı; “Hadisi Şeriflerde Koruyucu Hekimlik” (Preventive Health Studies in the Light of Kutub al-Sittah). Kutubu Sitte'de geçen beden ve ruh sağlığına yönelik hadisler bir araya getirilmiş. İbâdet aşkıyla hayata geçirilen hadislerin nasıl koruyucu hekimlik görevi üstlendiği modern tıp verileri baz alınarak açıklanmış ve bu meyanda bir çerçeve geliştirilmeye çalışılmış.
Ruh sağlığına dair duanın önemi anlatıldıktan sonra ilgili hadisler, Batılı bilim adamlarının görüşleri ışığında yorumlanmış. Bu tür çalışmalara temkinli yaklaşan âcizânemin, hekimlerden aktarılan şu veciz söz dikkatini özellikle çekiyor: “Bir gün gelecek, doktorlar hastalarına yazdıkları reçetelerine, 'Dua ediniz' diye de not düşecekler.”
Modern çağda bedenlerden çok ruhların kirlendiğine inanıyorum. Hâlihazırda ruhların arındırılmasında büyük fırsat olan bir iklimi idrak ediyoruz; başı rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennemden beraat olan ve içerisinde 80 yıllık ömürden daha bereketli Kadir Gecesi'ni..
Efendimizin (s.a.v): “Ramazan geldiğinde cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır, şeytanlar bağlanır.” (Muslim: 2/758, hn: 1079) dediği bu iklim, “Bizim çok büyük bir Rabbimiz var” şuurunu benliğimize kazımak ve O'na iltica etmek için en bereketli zaman dilimi.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT