Döviz’le Oynanan Bir Büyük Oyuna, Kim ‘Dur!’ Diyecek?
18-20 yıl öncelerde, 28 Şubat 1997 Askerî Darbe Zorbalığı’nın cereyan ettiği zaman diliminde, yığınla holdingler, İslamî muhtevalı sayılan gazetelere verdikleri yüksek kâr payları ilânlarıyla, özellikle Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerindeki ve ekonomik açıdan orta sınıftan sayılabilecek nicelerinin iştah ve tamahını tahrik ederek dehşet verici bir kazanma hırsını körüklemişlerdi.
Bazı holdinglerin temsilcileri, camilerde bile, yüzde 17-18 gibi yüksek kâr payı dağıtıyorlardı. Kâr hırsı gözleri bürümüştü. Kimileri evlerini satarak veya bankalara ipotek edip, krediler çekerek paralarını bu holdinglere yatırmış ve ‘nemâ’lanmaya koyulmuşlardı. Namazında-niyazında insanlar da şer’î ölçüleri unutup, bu cezbeye kapılmışlardı. O zaman, Alman bankaların uygulamakta oldukları en yüksek faiz ise yüzde 4-5 civarındaydı.
***
28 Şubat günleri sonrasında, Batı Avrupa ülkelerine yeni geçmiştim ve bu durumu dehşetle izliyordum. O günlerde yazdığım gazete de holdinglerin çarşaf-çarşaf reklamlarını yayınlıyordu, sahifesi 2 bin mark’tan..
Konferanslara çağrılıyordum. Ama gittiğim her şehirde, eskiden ‘Kelime-i Tevhid bayrakları’nın kapladığı salonların duvarlarını holdinglerin reklamlarıyla kaplı görüyordum.. Gerçi o konferansları bazı gençlik kuruluşları tertip ediyordu ama o salonların parasını bazı holdingler ödüyordu.
Bu çarpık ilişkiye değindiğim birkaç yazıda, ‘holdinglerin kazançlarının mahiyetini kavrayamadığımı ve şüpheli şeylerden kaçınılması gerektiği yolundaki aqîdevî ölçüleri unutmamak gerektiğini’ yazıp,‘gittiğim salonlarda herhangi bir holding reklamını görürsem, konuşma yapmadan orayı terk edeceğimi’ açıkladım ve uyguladım da..
***
Sonunda bütün o holdingler çöktü. Onbinlerce insan evsiz-barksız ve bankalara borçlu olarak, sosyal yardım fonlarının yardımlarıyla yaşamak zorunda kaldı. Tayyip Bey, başbakanlığının ilk yıllarında Berlin’e gittiğinde ‘holdingzede’lerin yoğun yakınmalarıyla karşılaşınca, ‘Bana mı sordunuz da verdiniz?’ demek zorunda kalmıştı..
Bir gün bir konferans için gittiğim Hannover Üni’de, bir eski yazar arkadaşla karşılaştım. ‘Nasılsın, n’apıyorsun’lardan sonra, muhatabım, ‘Ben zengin olmaya karar verdim, borsaya gireceğim.. Müslümanlar borsayı kumar zannediyorlar.. Halbuki alâkası yok!’ dedi.
O arkadaşa, ‘Ben ekonomist değilim ve anlamam ama borsanın müthiş bir kumar olduğunu düşünüyorum. Dünyanın etkili borsalarında belirlenen fiyatlarla, bir anda milyonlarca dolar kazanabilir veya kaybedebilirsin.. Bundan daha büyük kumar mı olur?’ demiştim.
O arkadaş, yine de borsaya girmiş ve tıpkı holdingler gibi batmış ve paralarını alıp borsaya yatırdığı kişiler karşısında da oldukça güç duruma düşmüştü.
***
Bunları niye mi hatırladım ve hatırlattım..
Bir ticaret adamı arkadaşla konuşuyorum..
Döviz fiyatlarındaki oynamalarla güç duruma düşen bazıları, uğradıkları zararları telafi edebilecekleri gibi ümitlerle, ‘forex’ denilen ve bir para biriminin farklı bir para birimine karşı değer kazanıp kaybetmesine ilişkin çift yönlü işlem yapma imkanı diye, çok mâsum izah edilen biruluslararası sistem’e giriyorlarmış.. O sisteme, en az 100 dolar’la giriliyormuş.. Hattâ, 10 milyon dolarını yitirenler bile varmış.. Oyunda aracı durumunda olanlar ise kendilerini taa baştan garantiye alıyorlarmış..
Arkadaş, BDDK’dan tanıdıklarına söylemiş, ‘Bizim yetki alanımız değil, SPK’ne başvur’ demişler. SPK’ya, Sermaye Piyasası Kurulu’na başvurmuş, ‘Bir dilekçe yaz, bakalım..’ diye baştan savmışlar.. (Bu arada, 20 Ocak günü BDDK’da vazifeli 26 kişi FETÖ üyesi suçlamasıyla tutuklandı.)
Arkadaş, ‘Birilerini şikayet etmiyorum, bir büyük oyunu haber vermek istiyorum, kimse elini o konuya bulaştırmak istemiyor..’ diyor.. Akçeli işler belâlı işlerdir.
Tüccar arkadaş diyor ki, ‘Yeter ki ilgilensinler, ben gereken bilgiyi vermeye hazırım.. Ama, kimse, ben buradayım..’ demiyor.
İllâ da, bir yeni holdingler faciası mı yaşansın? Buradan duyurması..
YAZIYA YORUM KAT