1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. Dostoyevski'nin terk ettiği ülke
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

Dostoyevski'nin terk ettiği ülke

18 Aralık 2009 Cuma 02:32A+A-

İsviçre bir polis devleti değil, ama her İsviçreli bir polistir. Minare tartışmasının üzerinden haftalar geçmiş. İsviçre'de yaşayan yabancılarla krizi konuşuyoruz. Pek çoğu Türkiye'den giden göçmenler; dindarlar, Aleviler, sol grup mensupları.

Yaşanan kriz Avrupa'daki gizli ayrımcılığı görünür kıldığı için gündem hâlâ sıcak. Hak ve özgürlükler konusunda İsviçre Türkiye'nin gerisindeymiş gibi konuşuyor çoğu! Hepsinin referansı temel insan hakları. Avrupa'da edindikleri bilinç gizli ırkçılığın duvarına çarpıp kırılmış. Bir tür hayal kırıklığı ve yabancı olmanın yarattığı acımış ruh haliyle İsviçre demokrasisini eleştiriyorlar. Özgürlüklerden ne anlamamız gerektiği hepsinin temel sorusu.'Aynı özgürlüğü Türkiye için de düşünür müsünüz?' diye sorduğumda, tereddüt ederek 'evet' diyenler bile, İsviçre'ye demokrasi dersi vermek fırsatını kaçırmak istemiyor!

Anlatılanlar, hak bilincinin bir tür tahammülsüzlükle perdelendiği, toleransın yok olduğu hikâyeler toplamı. Her biri komşusunun ihbarıyla kapısına gelen bir polis hikâyesi anlatıyor. Kimi kendi yaşadığından kimisi de tarihten örnek veriyor.

En çarpıcısı 1867'de kızı Cenevre'de ölen Dostoyevski'nin hikâyesine atıfla çizilen İsviçre portresi. Ünlü Rus yazar, 4 aylık kızını kaybedince acı içinde ağlarken komşuları, kapıya hizmetçilerini gönderip 'hıçkırıklarınız sinirlerimizi bozuyor, lütfen sessiz ağlayın' uyarısında bulunmuş. Karısı Anna, Dostoyevski'nin İsviçrelileri hiçbir zaman sevemediğini, en elemli anlarında dahi çevresinden gördüğü kalpsizlik ve katı yürekliliğin nefretini artırdığını yazıyor anılarında.

Dostoyevski'nin hikâyesi, tahammülsüzlüğün derinliğini göstermesi bakımından önemli. Ünlü yazarın İsviçre'yi terk etme kararını belirleyenin bu katı yüreklilik olduğunu aktarıyor karısı.

İsviçre'yi kolaylıkla terk etme lüksü olmayan göçmenlerin ruh hali ise başka bir gerçeğin perdesini aralıyor; konu elbette minare görüntüsüne olan tahammül değil. Daha derinlerde başka bir sorunun artık kapatılmayacak kadar hayatiyet kazandığını gösteriyor kriz; göçmenliğin, üçüncü dünyadan gelenlerle yaşamak zorunda kalmanın Avrupa'da yarattığı yük bu. Yorgun kıtanın yorgunluğunu daha da görünür kılan bir karşılaşma alanı göçmenlik. Kriz bu nedenle minarelerin görüntüsünün İsviçreliler için ne ifade ettiğinden daha derinlerde seyrediyor. İki kutuplu dünyanın yarattığı değerlerin daralan kavşağı belki de. Yabancıların yükünü taşımakta zorlanan yorgun Avrupa'nın, bu yüke itiraz etme gücünü kendisinde gören steril vitrini İsviçre. Krizin burada çıkması boşuna değil. Kültürel kodlar hesaba katılınca olanlar fazlasıyla anlam kazanıyor.

Özgürlükler konusu tahammül sınırını aştığında o sınırı yeniden tanımlayacak araçlarımız neler? Yahut aynı araçları günün gereklerine, özgürlük talebine uyarlayacak kapasiteye sahip mi dünya? Yorgun kıta demokrasi referansları konusunda yeni değerleri hangi mekanizmalarla üretecek? Soru çok. Ve en önemlisi; üçüncü dünyanın yoksulları kapıyı bu kadar zorlarken, Avrupa daha ne kadar adaleti, eşitliği referans alacak?

Adalet ve eşitlik, somut tezahürleri olduğunda gerçeklik kazanan kavramlar.

Burada imkan gibi görünen tek veri şu: Krizi belirleyen eski kuşağın kültürü. Giderek içine kapanan ve dünyadaki değişimi görmeyi kabullenmeyen bir kuşak bu.

Fakat aynı kuşağın torunları bugün bambaşka bir kültürün habercisi konumundalar. Referandumda minare yasağı için evet oyu kullanan kuşağın torunları bugün göçmen çocuklarıyla aynı okullarda okuyorlar. Aynı kreşlerde büyüyorlar. Çoğu yirmilerinde olan bu yeni kuşağın habercileri dünya ile entegre durumda. Amerika'ya, Asya'ya gidiyorlar. Tarihinde hiçbir koloni ilişkisi olmamış bir ülkenin özgür dünya vatandaşları olarak gizli ırkçılığı kendi hayatlarında yenmeyi öğreniyorlar.

Genç kuşak melezliği getiriyor. O kuşağın zihninde ne dünya farklı kutupların dünyası ne de bir ülke, sadece bir dilin... sınırların aşıldığı bir zihin pratiği yön veriyor hayatlarına. Eski kuşak statüko konusunda ısrar ederken, yeni kuşak dünya ile iç içe. Bu kuşak gelecek projeksiyonu için yeterli bir referans gibi göründü bana.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT