Dostlarımızı Bekliyoruz; Saniyeler Yıllar Gibi...
Adem’le yıllarca önce bir öğrenci evinde tanıştığımızda alevlenen ideolojik bir kavganın karşıt iki tarafıydık. Adem’in kızgınlığı da samimiyetinden kaynaklanırdı. Gel zaman git zaman birbirimizi tanıdıkça duvarları yıkmış bir süre sonra ise iki dost iki kardeş olmuştuk. Önyargıları insani sıcaklıkla eritmiş iki can yoldaş olmuştuk…
İnsaniyet, İslami ideallerimize olan bağlılıkla birleşince Adem yani çabuk parlayan ve bir o kadar çabuk sakinleşen o “baştan başa samimiyet” tam bir dost olmuştur...
Öyle bir sıcaklık ki tartışsa da inat etmeyen, kardeşinin her şeyiyle ama her şeyiyle ilgilenen bir samimiyet...
Yıllar önce başlayan yolculuğumuz devam ediyor Adem’le,
Bu yolculuk esnasında çok seyahat ettikçe çok farklı kültürler ve anlayışlarla tanışan bir Adem var karşımızda…
Bu nimet onun ufkunu genişlettikçe samimiyetini de dalga dalga çevresine yaymasına vesile oluyor…
Çünkü ben Adem’i başörtüsü için girdiği hapisten tanıyorum…
Tinercilere Müslüman medyada ilk kez mikrofon uzatmasından tanıyorum,
Kafkas mücahidlerinin, Iraklı mazlumların sesi oluşundan,
Afgan dağlarına çıkıp Amerikan emperyalizmine karşı direnenlerin kendilerini ifade edebilmelerine zemin hazırlamasından tanıyorum…
Hiç dili ve parası olmadan tamamen amatör bir ruhla Hindukuşlara kadar çıkıp Amerikan bombalarıyla yaralanan önce Müslüman sonra gazeteci olan Adem’i…
Adem sayesinde öğrenebildi çoğu insan dünyanın dört bir yanında zulme başkaldıran insanların davalarını…
Ben Adem’i, “Dünyada Patani diye bir yer varmış, orada da bir başka Filistin varmış.” dedirtmesinden tanıyorum…
Adem’i Hizbullah’ın direnişini anlatışından, 2006 Temmuz Savaşı sonrası Şii mazlumların sesi olmasından tanıyorum. Güney Lübnan’a girip Siyonist barbarlığı ifşa etmesinden…
Adam gibi adam derler ya hani işte oradan tanıyorum Adem’i,
Şam’da beraberken Golan Tepelerine gidişimizden tanıyorum onu. Bin bir zorluğu aşıp kontrol noktalarını geçip bölgeye girmiştik. Cesareti, risk almayı sevişini orada bizzat görmüştüm…
Kendisiyle Merhum Fadlullah'ı ziyaret etmiş, Şii-Sünni kardeşliğinin nasıl tesis edilebileceği üzerine kafa yormuştuk röportaj sonrası sabaha kadar...
Suriye'deki Filistin kampları vb. birçok sahada beraber yürümüş onun gazetecilik heyecanını nasıl insani bir hassasiyetle beslediğine bizzat tanık olmuştum.
Sonrasında 16 Temmuz'da sınıra dayanma seferberliğinde nasıl o heyecanını mazlum Suriyelilere aktardığını da görmüştüm...
Adem gezdikçe öğrenen öğrendikçe tepkiselliklerden uzaklaşarak daha mutedil ve makul bir İslam algısına ulaşan her dem daha iyiye doğruya doğru evrilen biri.
Mavi Marmara’dan tanıyorum onu. Gemiye saldıran Siyonist askere attığı yumruktan biliyorum onu…
Adem’le yürüyüşümüz gençleri Suriye'de yaşanan zulme karşı duyarlılık oluşturmasıyla devam ediyor. Gençlere halen İslami bir duyarlılık, insani bir hassasiyet ve heyecan vermesiyle tanıyorum onu...
Bilgiçlik taslayıp masa başından hava atanlara benzemiyor Adem,
O, yollara düşüp kaybolan vicdanımızı bize hatırlatan bir seyyah... Kâh Sudan'da çocuklarla top oynarken, kâh Nepal'de bir Budist tanrıça kıza el sallarken...
Batılı ve doğulu felsefelerle İslam'ı sentez yapmanın Müslümanca ama sadece Müslümanca düşünmeye tercih edildiği post-modern zamanlarda, gençleri İslami kimliğe, namaza, Kur'an'a yönlendiren bir seyyah...
Şimdi sıcak bir öğrenci evindeki heyecanıyla soğuk ve bilinmez bir yerde.
Muhtemelen İns şeytanlarının sorgusunda, içim kan ağlayarak söylüyorum ki muhtemelen maddi ve psikolojik işkence altında...
Ve bizim Adem ve Hamit'in şahsında tüm Suriye halkının nasıl bir vahşiliğin pençesinde olduğunu daha çok gündemleştirmemiz gerekiyor.
Ve onu Mavi Marmara'dan döneceği gibi, Hindukuşlardan, Bağdat'tan, Güney Lübnan'dan döneceği gibi bekliyoruz, yanında İdlib'in Humus'un çiçekleriyle ve Hamitimizle bekliyoruz... Dua, umut ve sabırla...
YAZIYA YORUM KAT