Dolandırıcılık Hikayelerini Kara Propagandayla Tarikat Diye Sunan Saymaz’ın Temelsiz ve Çirkin Hedefi
Dolandırıcılık hikayelerini tarikat formunda sunan Saymaz'ın temelsiz ve fakat çirkin hedefini değerlendiren Yıldırım, Şehvetiye Tarikatı ismiyle kamuoyuna sunulan kara propaganda metninin en güçlü olduğunu sandığı tezine güçlü bir darbe indiriyor.
Yeni Şafak/ Ergün Yıldırım
Dolandırıcıları tarikatçı gösterme şehveti
Yakup Kadrinin Nur Baba ve büyük edebiyat dehası Refik Halit Karay’ın Kadınlar Tekkesi’ni iki defa okudum. Tarikat içindeki sapmaları, gözümüze sokmadan ve aşağılamada bulunmadan ancak bu kadar güzel anlatır. Keşke bu üslup, bu adap ve bu sağduyu devam etse. Böylece tarikatlar da kendisiyle yüzleşir, toplum da aydınlanır. Maalesef son günlerde bir hayli gündem oluşturan Şehvetiyye Tarikatı adlı eseri okuyunca hayal kırıklığına uğradım. (İ. Saymaz’ın bana nezaketli ifadelerle gönderdiğini de belirtmeliyim). İki nedenden. Birincisi, tarikat diye kurgulanan 5 biyografi ve vak’ada tarikat yok. Tamamen dolandırıcılık hikâyeleri var. İkincisi, Türkiye’nin en okumuş laikçi kesimlerin tarikatla doğrudan alakası olmayan bu içeriği büyük bir coşkuyla tarikat diye benimsemesi.
Kitabın başlangıcında “tarikat nedir?” sorusuna cevap verecek hiçbir nesnel bilgi yok. Okuyucu tamamen üstün körü bilgilerle, yanlış bir bilinç içinde okumaya hazırlanıyor. Mesela sadece Bektaşi ve Mevlevi tarikatları kapandı deniyor( 13). Oysa devlet hala sadece bu iki tarikatın ayinlere katılıyor. Her yıl Hacı Bektaş’ta ve Konya’da bunlar tekrarlanır. Başka önemli bir çarpıtma da Nakşilik ile ilgili. “1930’da İzmir Menemen’de Derviş Mehmet adlı Nakşibendi şeyhi” ayaklandı(13) deniyor. Bir resmi ideoloji icadı bu. Çünkü Derviş Mehmet denilen adam ne Nakşi ne de derviş. Uyuşturucu kullanan ve alkol alan bir sapkın. Tarihçi Mete Tunçay, bunun düzmece olduğunu defalarca söyledi. Rejim Osmanlı meşayihinin başındaki son Nakşi Şeyhi Esat Erbilli’yi tasfiye etmek istiyor. Nitekim hastanede 90 yaşlarındayken iğne ile öldürülüyor. Dolayısıyla Menemen Nakşiliği silmenin bir kumpanyası.
Kitapta DİB’e ait gizli rapor denilen metinden paragraflar kullanılıyor. Buna dayanarak tarikatlar üzerine holdingleşme ve sömürü tehditlerinden bahsediyor. Oysa bu raporu ne DİB kabul etti, ne de bu rapordaki öneriler somut verilere dayanıyor. Kitap holdingleşme ve sömürü iddialarını hiçbir bilimsel veriyle ortaya koymuyor.
Kitapta beş vaka üzerinde duruluyor. Birincisinde Dr. Ahmet Coşkun Yılmaz var. Bir dolandırıcı şebekesinin başı. İnsanların ellerindeki paraları alıyor. Hiçbir tarikat geleneğinden gelmiyor. Dolandırıcılık yaparken bazı mistik ifadeler kullanıyor. İkinci vakanın figürü Nevzat Açıkgöz. Emekli ve çiftçilik yapıyor. Bunun da tarikat, tasavvuf ve dergahla somut bir ilişkisi yok. Kurduğu dolandırıcılık şebekesi ile “altın çıkarma” umuduyla insanların elindeki paraları çalıyor.
Üçüncü vakanın aktörü Recep Küçük. İlkokul mezunu. Ankara’da kısa bir süre, bir tarikata katıldığı söyleniyor. Ama bu bilgi boşlukta kalıyor. Hangi tarikat, ismi ne? Hiçbir bilgi yok(43). Askerlik sonrası Balıkesir’e yerleşiyor. Hizmetli görevinden emekli oluyor. Gökköyünde halkın belli bir mekana yüklediği yatır anlamı üzerine tekke inşa ediyor. Halkın muhayyilesinden doğan bir pratiği R. Küçük kullanıyor. Cahil bir adam, ama halk ona anlam yüklüyor. Recep Küçük, korkunç istismarlar yapıyor. Her çeşit namussuzluk var.
Dördüncü vakanın aktörü Uğur Korunmaz. O da ilkokul mezunu. Bir ara, bir cemaat yurdunda birkaç dua öğreniyor. Ama kitap tarikat diyor buna. Ancak onun ifadesi üzerinden gidilerek bir şeyh ile ilişkilendiriliyor. Bu namussuz ve dolandırıcı adamın hikâyesi bırakılıp şeyhin bunlarla ilgisi olmayan hikayesi anlatılıyor. Böylece Korunmaz’ın “tarikatsızlık boşluğu” ilişkisi içinde olduğu varsayılan başka bir şeyhle dolduruluyor. Korunmaz’ın onun(Şeyh H.B) Nakşi şeyhi olduğu ifadesi aracılığıyla, Korunmaz da okuyucunun algısına ”nakşi şeyhi “olarak monte ediliyor.
Beşinci hikaye, Mehmet Çalışkan’a ait. O da ilkokul mezunu. Onun da hiçbir tarikat ve dergah tecrübesi yok. Çalışkan hırsızlık ve ırza düşmanlık suçundan ceza alıyor. On yıl sonra dernek açıyor, mehdi olduğunu söylüyor ve çevresinden para topluyor. Çok eşle evleniyor, cinsel istismarlarda bulunuyor.
Görüldüğü gibi bu beş hikayenin tarikatlarla hiç bir alakası yok. Yani bir tarikat geleneğinden, silsilesinden, sistematiğinden gelen şeyhler değil. Tamamen cahil, dolandırıcı, hırsız, namus düşmanı insanların kurduğu şebekeler. Bunlar sadece görüntüleriyle sufi bir hava veriyorlar. Halkın inandığı bir takım hurafeler ve inançları kullanıyorlar.
Kitapta oldukça itici, ilginç, sapkın cinsellik hikayeleri elbette insanların çok dikkatini çekiyor. Ama burada cahil, eğitimsiz ve tarikat geleneği içinde konumlanmayan dolandırıcıları tarikat diye pazarlamadaki amaç nedir? Sosyolog olarak benim için başka bir soru var: Okuma düzeyi oldukça yüksek olan laikçi kesimler neden bu dolandırıcılık hikayelerini tarikatçılık diye algılıyor ve yutuyor? Hakikaten araştırılmaya değer bir konu bu. Keşke tarikatların gerçek sapmaları eleştirilse. Çünkü her toplumsal kurumdan ve meslekten çürümeler olduğu gibi burada da var. İvedilikle objektif ve ilmi araştırmalar yapılması ve kamuoyunun aydınlatılması lazım.
HABERE YORUM KAT