Doktorlar Sağlığımızı Düzeltirken, Dilimizi Hastalıklı Hale Getirmesinler!
Mehmet Doğan yazısında, gündemde olan koronavirüsle beraber sağlık çalışanlarının bizde muadili olan kelimeler yerine yabancı kelimelerle izah yapmasını eleştiriyor.
KARAR / Mehmet Doğan
İzolasyona Hayır!
İzolasyon”u birçoğumuz, dünyayı kasıp kavuran salgından önce, ısı, nem veya ses yalıtımı ilgili bir kelime olarak biliyorduk ve izolasyon yerine genellikle “yalıtım” kelimesini tercih ediyorduk.
Aynı anlamı karşılayan kelimemiz, tecrit idi. Eskiden ses, nem ve ısı tecridi yaparken, son yıllarda -nedense- izolasyon veya yalıtım yapmaya başlamıştık!
İzolasyon, tıbbî bir terim değil, tabiplerin de kullandığı bir kelimedir. İki isimde de kalsa, vatandaşlara kitap okumayı tavsiye eden sağlık bakanımız, hem de Mustafa Kutlu’yu zikrettiğine göre, tecrit veya yalıtım kelimesini kullanmalıydı.
İş buraya geldiğinde meselenin izolasyonla, izole etmekle halledilemeyeceği de ortada. Son günlerde televizyonlarımızda konuşan tabip hocalarımızı anlamak için tercümana ihtiyacımız var! Bu ülkede bir “hastahane dili” var ve bu dil türkçe değil. Arada bir ilâç nevinden türkçe kelimeler geçiyor elbette. Mesela “tanı”. Neyi “tanı”yacağımızı bilemiyoruz doğrusu! Eskiden doktorlarımız, hastalığı teşhis ediyorlardı, şimdi “tanı”yorlar!
Semptom da sık kullanılan bir kelime. Bunun türkçesi belirti, emare, alâmet. Hatta araz da var, seç beğen al! Diğer sık kullanılan kelime, sendrom. Sendromu eskiler, “araz-ı umumiye” diye çevirmişler. Yani bir hastalığın bütün belirtileri. Malûm hastalığın mahiyeti icabı enfeksiyon ve enfekte de sık kullanılıyor. Enfeksiyon, “bulaşma, sirayet” demek. Eski tıp dilinde intan, denirdi, ilgili servisin adı da intaniye idi. Enfekte “bulaşmış, sirayet etmiş”.
Entübe de son günlerin sık kullanılan kelimelerinden. Entübe etmek, sun’i solunum cihazını kullanabilmek için nefes borusuna özel bir tüp yerleştirmek demek. Kısacası “entübe hasta”, solunum cihazına bağlı hastadır!
Kovit-19 bütün dünyayı kasıp kavururken “kıran” kelimesi hatırlanmıyor nedense. Çocukluğumuzda, arada bir tavuklara kıran girerdi. Patır patır telef olurdu zavallılar. Ahmet Vefik Paşa, “kıran”ı mühlik (helak eden, öldürücü), kaatil, şedit şey, olarak açıklıyor. Kıran girmek de öldürücü salgın hastalık yayılmak demek. “Kıtlığına kıran girmek” diye bir de deyimimiz var. “Bulunmaz olmak, kıymete binmek” anlamına.
Şöyle bir bakalım: Hastahanelerde sık kullanılan kelimelere, tamlamalara…
Paramedik/âcil servis elemanı, süpervizör nöbetçi/âmir nöbetci, ampute etmek/bir uzvu kesmek, sepsise girmek/mikroplar kana yayılmak, resüsitasyon/ayıltma, canlandırma, ambu cihazı/solunum cihazı, arrest durumu/kalp sektesi…
Tıbbın bazı hastalıklar karşısında çaresiz kaldığı gibi, biz de tıp dili karşısında çaresiziz! Bir hastahane tiriyajla başlıyor, morgla bitiyor!
Eskiden iyi kötü anladığımız doktorları anlayabilmek için artık tercümana ihtiyaç duyuyoruz. Böyle tercüme yapacak mütercimler var mı? Onu da bilmiyoruz.
Doktorlarımız bizi bedenen sağlıklı yapmak isterken, dilimizi hastalıklı hâle getiriyorlar!
İyi ki “yoğun bakım” var; “intensive care”dan kurtulmuşuz! Etibbadan istirhamımız, dilimizi hiç olmazsa olağan bakıma alsınlar! Hastalarıyla iletişim kurmak için olsun, türkçe konuşmaya itina göstersinler.
Dünyada tıp dili latince üzerinden gidiyor. İstisnası Japonya ve Çin. Onlar kendi dilleri üzerinden bir tıp terminolojisi geliştirmişler. Bunu bir zamanlar biz de başarmıştık. Dil devrimi döneminde osmanlıca tıp terimleri terk edildi, latinceye geçildi. Bugün maruz kaldığımız hâlin başlangıcı bu değişikliktir. O günden bugüne türkçe bir tıp sözlüğü ortaya konulmamasına ne demeli? Ayaktopu, Sepettopu terimleri sözlükleri bile yayınlayan TDK, neden bugüne kadar bir tıp terimleri sözlüğü yapamadı?
Kestirmeden söyleyelim: Medeniyet iddian yoksa, böyle bir şey yapamazsın!
HABERE YORUM KAT