Diyarbakır’da “İslami Mücadelenin Yeni Dili” Semineri
Araştırmacı Yazar Hamza Türkmen, yeni bir mücadele dili ve usul geliştirmenin önemi üzerinde durarak, bunun ilk defa “Ortadoğu intifadaları”nda görüldüğüne işaret etti.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, “İslami Mücadelenin Yeni Dili” başlığı altında bir seminer tertip etti. Ahmet Maruf Demir’in katılımcının hayatı hakkında verdiği kısa bilginin ardından geçilen program, Yakup Ballı’nın okuduğu Kur’anı Kerim’le başladı.
Araştırmacı Yazar Hamza Türkmen’in konuşmacı olarak katıldığı seminerde genel olarak dünden bugüne İslam dünyasının durumu, ortaya çıkan ıslah ve ihya hareketleri, bu hareketlerin karşılaştığı sorunlar, İslam dünyasındaki uyanış sürecini bekleyen tehlikeler ve yeni bir Kur’an nesli için yapılması gerekenler üzerinde duruldu.
“Öncelliğimiz ümmet coğrafyasını özgürleştirmektir”
İslam dünyasının 1. Dünya Savaşı’nın ardından baştan sona işgal edilerek adeta felç edildiği tespitinde bulunarak konuşmasına başlayan Türkmen, “İslam coğrafyası” tanımına açıklık getirdi. Türkmen konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu kavram üzerinde durmakta fayda görüyorum. Biz toprakçı mıyız? Allah arzı bize varis kıldı ama buna rağmen biz, bizim coğrafyamız diyoruz. Sosyal bir güç olma boyutuyla bu önemli. Kültürümüzde ‘sıla i rahim’ diye bir olay var. Bizim toprağımızda vatan, ulus toplumun kutsadığı belirli sınırdaki vatan parçası değildir. Bizim için vatan yani memleket doğduğumuz, büyüdüğümüz, alışık olduğumuz tabii çevremizdir. Bu anlamıyla Müslümanların yaşadığı tabii çevreleri onlara ait ifadesi özellikle üç halde değerlendirilebilir. 1- Müslümanların buralarda yaşadığını gösteren mezarlar. 2- Tarihi aktaran camiler. 3- Medreseler. Ve daha değişik tarihi kalıntılarımız vardır. Bunlar bizim coğrafyamızdır. Bu özelliklere sahip olmayan coğrafyada yaşayan Müslümanlar genellikle azınlıkta bulunur. Bizim derdimiz işgal altındaki kendi coğrafyamızı, ümmet coğrafyasını özgürleştirmektir.”
İstişare ve merhaleci süreç yaşanıyor
İslam dünyasında yaşanan mağlubiyet sonrasında yeniden dirilmek ve atıl hale gelmiş düşkün hale gelmiş ümmeti canlandırmak konusunda toplumsal ve siyasal değişim hedeflerinin olduğunu belirten Türkmen, buna rağmen 1. Dünya Savaşından bu yana hayatımızı, coğrafyamızı kuşatan yerel ve küresel cahiliyeden, vesayetten yeteri kadar arınamadıklarını kaydetti.
“Ortadoğu İntifadası” sürecinde meydana gelen olaylar ve yaşanan değişimleri analiz eden Türkmen, “Tunus’ta başlayan diktatörlere karşı uyanış ve devrim süreci önemli bir etkinlik, yayılma hızı kitleselleşme hızı gösterdi. Ve o günden bu yana bileşenlerle beraber diktatörlere karşı özgürlük arayışında en fazla ıslah çizgisinden gelen Müslümanlar rol oynadı. Bu Müslümanlar genellikle merhaleci, alttan gelen bir dalga ile istişarî temelde bir mücadeleyi üstlendiler. Tunus’ta, Libya’da, Yemen’de merhaleci sürece tanıklık ettik. Suriye’deki durum biraz daha farklı gelişti. Suriyeli Müslümanlar öncellikle var olmaya çalıştılar. Onlar da silah ellerine almadılar. 6 ay boyunca barışçıl direniş gösterdiler. Ancak silahlı mücadeleye zorlandılar. İhvan’ın en güçlü olduğu ikinci yer Suriye idi. Fakat 1980’lerden beri kıyımlardan geçtiler. Suriye direnişi süreç içinde gelişti. Ortadoğu’da istişare ve merhaleci süreç yaşanıyor. Bunun en tipik örneği Mısır’dır. Barışçıl direnişin ön planda olduğu Mısır’da bir süreç işliyor. Muhammed Bedii çıktı dedi “biz teslim olmayacağız, boynumuzu eğmeyeceğiz. Öleceğiz, kanlarımız dökülecek ama kanlarımızla özgürlüğe gideceğiz.” Bir nevi Mekke dönemini canlandıran bir hitap… Onur budur, erdem budur. Psikolojik olarak mücadeleyi kazanıyorlar” dedi.
Toplumu gereğince uyarmak demek?
Tıkanıklığı aşmanın yolları üzerinde de duran Türkmen, “Bu toplumu uyarmak demek; Kur’an insanları zulümattan nura çıkartmak için gelmiş bir kitaptır. İlk inzal olan ayetler baştan aşağı Mekke toplumunu sosyal, siyasal, itikadı, ekonomik ve hukuki işlerle irtibatlıdır. İlk inen ayetler özeleştiri getirir ve doğru yolu gösterir. Hayatın içinde bir Kur’an okuma; yaşanan sorunlarla, sorunlar üzerinden sorunları izah ederken tevhidi anlatır. Nüzul sırasına göre okuduğumuzda hangi ayetine bakarsanız bakın böyle bir form var. Toplumu gereğince uyarmak demek; yaşadığı sorunlar hakkında biz Müslümanlar olarak, Kur’an ehli olarak ne düşünüyoruz, ne diyoruz diyebilmektir. Problemleri çözemeyebiliriz ama analiz edelim, doğruları ortaya koyalım, nesnel olalım, gündem oluşturalım... Kendimize yeter şahsiyetler olabilmemiz önemli, tohum olmamız önemli…” şeklinde konuştu.
“Kur’an nesli yetiştirmeliyiz”
Son dönemde yaşanan değişimler ile ilgili Kur’an ile bağ kurulması gerektiğini belirten Türkmen, uyanış mücadelesinin önderlerinden olan Seyyid Kutup’un ifadesiyle bir “Kur’an nesli” yetiştirilmesi gerektiğini belirterek, “İnsanları yeniden dirilten bir toplumun inşası için sahabenin yetiştirildiği gibi bir Kur’an nesli yetiştirmeliyiz. Sünnetullahı yakalamaya çalışmamız lazım. Yoldaki İşaretler kitabında Seyyid Kutup bu dili yakalamaya çalışıyor. Zaafları olabilir ama ana hatlarıyla bu dili kurmaya çalışıyor. Ortadoğu intifadalarının başlamasıyla bu dili yakalamaya başladık. İlk defa toplumsal bir var oluş gösteriyoruz. Gündemi biz oluşturuyoruz.” dedi.
Seminerin sonunda Türkmen, seminer ismini taşıyan “İslami Mücadelenin Yeni Dili” adlı kitabını imzaladı.
HABERE YORUM KAT