Diyarbakır'da devlet
Ben Diyarbakır'da bir tür belirsizlik gibi görünen siyasî atmosferin iyi şeylere gebe olduğuna inancımı koruyorum. Umarım bölgede legal siyasetin alanını genişletecek gelişmeler devam eder. Eğer merkez siyaset Diyarbakır'da var olamazsa, Kürtlerin cazibe merkezi güneye ve başka bölgelere kayar bundan şüphe yok.
Bölgeyi iyi bilen birçok arkadaşım, yakın gelecekte Kuzey Irak'ın Kürtler için cazibe merkezi olacağına inanıyor. Özellikle Süleymaniye ve Erbil'in tüm Kürtler için önemli hale geleceğini söylüyorlar. Ortadoğu'da gecikmiş bir Kürt Rönesansı bekleyen bu arkadaşlarıma şunu söylüyorum hep: Bir Kürt Rönesansı olacak mı, bilmiyorum. Ama eğer olacaksa eminim Kuzey Irak'ta ya da başka bir Kürt bölgesinde değil, Türkiye'de olacak. Bu Rönesans'ın başkenti de Erbil ya da Süleymaniye, hatta Kermanşah ve Mehabad değil Diyarbakır olacak. Çünkü Diyarbakır, tüm bölgenin kalbi olmak için her şeye, hatta fazlasına sahip. Üstelik sadece Kürtler açısından da değil. Akraba olan tüm etnik topluluklar ve halklar için... Geçen hafta sonu bir şiir okuması için, son kitabımı yazdığım Diyarbakır'a döndüğümde bunu bir kez daha hissettim. Şunu söyleyebilirim: Binlerce yıldır cazibeyi var eden ve koruyan bir merkez Diyarbakır. Kent dokusu açısından ancak Halep'le kıyaslanabilir ki o da ikinci Kudüs olarak biliniyor. Oradaki kültürel yoğunluk ve canlılık ise ancak İstanbul'la karşılaştırılabilir.
Kentte bu hareketliliği siyaset açısından görmek de hiç zor değil. Türkiye'nin önümüzdeki dönemde nereye doğru yöneleceğini az çok merak eden herkesin dikkatle izlediği, izlemesi gereken bir yer orası. Geçtiğimiz hafta sonu bir şiir okuması için gittiğim kentte sokaklara yansıyan siyaseti, bu siyasetteki değişimi gözlemleme fırsatı buldum bir kez daha. Tozlu yağmurlu öğle sonrasında gittiğimiz Keçiburcu'nda bu kez bildik şiir severden çok kentin politik kadroları toplanmış gibiydi. Gerek merkez gerekse yerel siyasetten pek çok kişi şiir dinlemek üzere bir aradaydı. Siyasî kimliğini bir an için dışarıda bırakıp, şiir ve mimarinin buluşmasında zamanı unutmayı seçen o topluluk, bana siyasetteki kutuplaşmanın geçmişte ne kadar da sert yaşandığını hatırlattı. Ama kent değişiyordu işte. Benim açımdan yaşanan o anın en önemli özelliği, şiirlerin karanlık mahzende yankılanmasından çok protokole aldırmadan öylesine dizilen kürsülere oturan siyasîlerin bir an olsun yan yana olmayı başarmalarına tanıklık etmemdi. DTP'den isimler oradaydı, AKP'den milletvekilleri vardı. Ayrıca kentin bu tarz etkinliklerde pek de bir arada görmediğimiz yöneticileri oradaydı.
Bilmeyenler olabilir; Diyarbakır'da merkez siyasetin yerel yöneticileriyle Kürt siyasetçiler geleneksel olarak iki ayrı adaymış gibi davrandı uzun süre. "Devletin düzenlediği" neredeyse hiçbir etkinliğe yerel Kürt siyasetçiler rağbet etmedi. Belediye, DTP çevresinin düzenlediği etkinliklere ise -ki bu sanat dahi olsa- "devlet" pek yüz vermedi. Bırakın DTP'nin ya da bir belediyenin yaptığı etkinliği, Diyarbakır Sanat Merkezi gibi entelektüel kriterleri hayli yüksek bir kurumun düzenlediği etkinliklerde bile bir devlet yetkilisi görmek pek mümkün değildi. Aslında bu bile orada olup biten her şeyi açıklar nitelikte. Diyarbakır'da kültür nasıl adalara ayrıldıysa, siyaset de o öyle üretiyor kendini. Ama sanıyorum bu bariyer aşınmış durumda. Artık daha yakın ilişkiler için kapılar aralanmış gibi görünüyor. Bunu bizzat yaşadım...
Bir tür minyatür Aya İrini olan Keçiburcu'ndaki şiir okumasında mekânı paylaşmak üzere orada bulunan dinleyicilerin niteliği başkalarına da şaşırtıcı gelmiş olmalı ki; toplantıyı düzenleyen arkadaşım profildeki değişimi, 'Verheugen bile böyle farklı kesimleri buluşturamamıştı' sözleriyle anlattı. Bu değişimi görmek umut verici... Diyarbakır değişiyor. Ve bu değişimi hemen her kesimde gözlemek mümkün... Kürt siyasetçileri şiddetli bir siyaset üretme ihtiyacı içinde olduklarını fazlasıyla hissettiriyorlar. Artık sadece ideoloji üreten değil, hizmet de üreten bir belediyecilik anlayışı sergilemeye çalıştıklarını görebiliyorsunuz. Öyle ki Diyarbakır'ın son 10 yıldır doğru düzgün yapılmayan imarı, hararetli bir çalışmayla başlatılıp kent insanca yaşanır bir yer haline getiriliyor. Elbette bu çabada önümüzdeki yerel seçimlerin rekabet doğası etkili oluyor. Yollara asfalt döken siyasetçi, halkına sadece kimlik talebiyle değil, hizmet götürdüğünü kanıtlamış olarak da gitmiş olacak önümüzdeki seçimlerde... Yani karşısında hizmet üreten bir AKP gören DTP'li belediyeler, yarışı bırakmaya hiç niyetli görünmedikleri gibi son derece iddialı bir çaba içindeler. Ve asıl önemlisi DTP ve AKP arasındaki bu rekabet sadece hizmet alanında değil, siyaset üretme konusunda da olanca şiddetiyle yaşanacağa benziyor.
Başbakan bugün, neredeyse Meclis'i toplayacak kalabalık bir heyetle Diyarbakır'da olacak. Açıklayacağı pakette ne var hiçbirimiz tam olarak bilmiyoruz. Ama her ne olursa olsun Diyarbakır'ın bir cazibe merkezi olmasının altını çizecek ve bölgede yeşermesi gereken siyasî umudun kıvılcımı olacak bir ilk adım olmasını temenni ediyoruz. Öyle olmasını ummak zorundayız. Başbakan'dan sonra Diyarbakır'a gidecek CHP lideri Deniz Baykal'dan da bir adım beklemek hakkımız. Tüm Türkiye'nin bir Kürt sorunu varken bu sorun hiç yokmuş gibi davranmayı başaran Baykal 'bölgede coşkulu bir organizasyon istiyorum' diyerek küçük de olsa bir hayat belirtisi gösteriyor. Öyle ya, Deniz Baykal'ın en son Diyarbakır'a ne zaman gittiğini hatırlayanınız var mı? Ya da CHP'li bir siyasetçinin en son ne zaman oralarda insanların arasına karışıp bir 'hal çaresi' aradığını... Neden peki? Bölgede aktif hale gelmesi gereken en önemli siyasî aktörlerden biri CHP. Üstelik bu defa geçmişte olduğu gibi aşiret ilişkileri ve Alevîlerin oylarına da yaslanmadan yapmalı siyasetini. Çünkü başka çaresi yok. Eğer merkez siyaset Diyarbakır'da var olamazsa, Kürtlerin cazibe merkezi güneye ve başka bölgelere kayar bundan şüphe yok.
Ama ben Diyarbakır'da bir tür belirsizlik gibi görünen siyasî atmosferin iyi şeylere gebe olduğuna inancımı koruyorum. Umarım gerek Diyarbakır gerekse bölgedeki diğer illerde legal siyasetin alanını genişletecek gelişmeler devam eder. Başka bir yol da görünmüyor zaten...
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT