Diyaloğun siyaseti
2007'nin sonlarına doğru yeni seçilen Papa 16. Benedict'i Vatikan'da ziyaret eden Suudi Arabistan Kralı Abdullah, dönüşünde bazi âlimleri huzuruna çağırıp şöyle bir soru sorar: "Dinler arası diyalog İslamiyet'e mi aittir, Hıristiyanlığa mı?" Alimler kısa bir düşünme faslından sonra "İslam'a aittir" cevabını verirler.
O zaman Suud Kralı şöyle der: "Pekiyi, neden biz bu diyalog işinden uzak duruyoruz? Madem bize aittir, benim himayemde geniş katılımlı bir toplantı düzenleyelim."
Bu çerçevede Suudi Arabistan, bir ayağı Mekke'de ve sadece Müslümanlar arasında, diğeri gayrimüslimlerin de katılımıyla Riyad'da bir diyalog toplantısı planlıyor. İlkini başarıyla gerçekleştirmiş durumda. Diğeri önümüzdeki aylarda yapılacak.
Pekiyi, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın "dinler arası diyalog" sürecini başlatma fikri nereden aklına geldi? Çoğu kişi, bunu Papa'yı ziyaret etmiş olmasına bağlıyor; çünkü ilk akla gelen 1962-65 ll. Vatikan Konsili'nde bu konunun konuşulup karara bağlanmış olması. Fakat bu yanıltıcı bir açıklama. Sebebi gayet basit: Yeni Papa, diyalog çalışmalarına hiç de sıcak bakmıyor. Vatikan'ın başına geçtikten hemen sonra "Dinler arası diyalog bölümü"nü ilga eti, bu konuda çalışan öğrencilerin burslarını kesti, daha alt seviyede "kültürler arası diyalog seksiyonu"na indirdi. Bunun manası şu: Teolojik açıdan "sadece Katoliklik din"dir, diğerleri birer inanç veya kültür seviyesindedirler; 'dinler arası diyalog' diğer dinleri, Katoliklik seviyesine çıkartmak anlamına geldiğinden teolojik olarak yanlıştır. İkincisi, -belki de telaffuz edilmeyen faktör- diyalog çalışmalarından "İsa'nın mesajını diğer milletlere ulaştırma gayesi" güdülürken, bu işten en çok Müslümanlar kazançlı çıktı. Bunun ayrıca uzun uzadıya açıklamasını yapmak gerekir, yeri burası değildir.
Papa, dinler arası diyaloğa sıcak bakmadığına göre, yeni bir politikanın ilk mesajını vermek üzere, Kral Abdullah'ın Papa 16. Benedict'i ziyaret etmiş olması, bize diyalog fikrine Papa'nın değil, aksine Kral'ın istekli olduğu fikrini ilham etmektedir. Kral'ın ilk adım olarak Papa'yı ziyaret etmesi şu demektir: Suudi Arabistan, önemli -merkezî- bir İslam ülkesidir. Kral Hadimü'l-Haremeyn'dir, İslam bu topraklarda neş'et etmiştir, Müslüman dünyanın kalbi Mekke ve Medine'de atmaktadır. Dolayısıyla, İslam ile diğer dinler arasında diyalog olacaksa, Suudi Arabistan en başta akla gelen-gelmesi gereken bir ülke konumundadır.
Bu önemliydi ve ne anlama geldiğini anlamak için biraz geriye gitmekte fayda var: İşin aslına bakılırsa, diyalog fikrini yakın zamanda ilk telaffuz eden eski İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'ydi. Daha 1994'te Samuel Huntington'ın "medeniyetler çatışması" tezine karşı "dinler arası diyalog ve medeniyetler arası ittifak" fikrini ortaya attı. Daha öncesinde 1970'lerin başlarında ilk formel diyalog toplantısı Libya'da yapıldı ve belki ondan öncesinde Lübnan'da Müslümanlar ile Hıristiyanlar "birbirimizle konuşmak için diyalog kurmalıyız" fikrini ortaya attılar. Türkiye'de de özellikle Fethullah Gülen Hocaefendi'nin teşvikleriyle son yıllarda hem ulusal hem uluslararası seviyelerde diyalog toplantıları yapıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı ise başlangıçta bu işe sıcak bakmadı, diyalog toplantılarına Vatikan'ın başlattığı sürece 'geriden katılma' gözüyle baktı; sonra bir ara bu faaliyetler genel kabul görmeye başlayınca kendisi de katılır gibi oldu, ama kurum olarak sözü edilmeye değer bir etkinlikte bulunmadı. Bir tür medcezir hali yaşadı. Sonuçta diyeceğimiz şu ki, söz konusu başlık altında yapılan toplantılar yeni değildir.
Konumuza dönecek olursak, Kral Abdullah'ın diyalog işine kalkışması "beklenmedik bir teşebbüs" ve hatta içeride "diyalog İslam dinine aykırıdır" diye gelen tepkiler açısından riskli gibi görünüyorsa da, aslında gerisinde inceden inceye düşünülmüş bir siyaset yatmaktadır. Kral açısından "diyaloğun stratejik bir değeri" vardır; bu da bölgenin içine girdiği yeni durumla yakından ilgilidir.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT