"Disko Cehennemine Hoşgeldin Asker"
Er Uğur Kantar’ın ağır işkence sonucu hayatını yitirdiği askerî disiplin koğuşunda üç kez zulüm gören bir asker, “disko” gerçeğini Meclis’e yazdı.
Er Uğur Kantar’ın ölümüyle gündeme gelen, askerler arasında ‘disko’ diye bilinen askerî disiplin koğuşlarıyla ilgili TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na geçtiğimiz ay son derece vahim iddialar içeren bir dilekçe gönderildi. 2009-2010 döneminde askerlik yapan, tam isminin açıklanmasını istemeyen G. dilekçede 95. Zırhlı Tugay, 1. Tank Taburu, 2. Tank Bölüğü’nde askerlik yaptığı sırada yaşadığı işkenceleri anlattı.
G’nin ww.askerhaklari.com adresine ulaşarak Asker Hakları İnisiyatifi üzerinden TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na gönderdiği 19 eylül tarihli üç sayfalık dilekçe özetle şöyle:
Askerliğim süresince üç kez bölük komutanının emri ile disiplin cezaevine (disko) gönderildim. Disko’da iki kez yedi gün, bir kez de üç gün kaldım. “Emre itaatsizlik” adı altında çok eften püften nedenlerden ötürü diskoya gönderildim. Disko olarak tabir edilen o kâbus gibi yerde yapılan işkenceleri yazmak bile benim için bir ölüm gibi ve yazarken o anları yeniden yaşamış gibi oluyorum.
Sizi oraya teslim eden kişi arkasını dönüp gittikten sonra Cehennem başlıyor. Botlarımızı çıkardıktan sonra ite kaka elbiselerimizi değiştirdik. Siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek ve siyah bir kep veriyorlar. Zaten o lanet elbiseyi giydiğin zaman psikolojin bozuluyor.
Sonra copla kalça tarafıma vurmaya başladılar ve arka tarafa doğru yürü dediler. Bir kapağı açmamı söylediler, açtım. Bana içeri girmemi söylediler. Beni sokmak istedikleri yer içi pisliklerle (insan dışkısı) dolu bir lağım gibi bir yerdi. İçeri girmek için bir an tereddüt ettim ama itiraz etme şansınız yok. Girdim. İçerisi pislik (dışkı) doluydu ve lağım farelerinden yere basamıyordunuz. Yaklaşık 10 dakika bu pislik içerisinde bekledikten sonra çık emri verdiler. Çıktım pislikten. O pislikle beraber 50 metrelik bir hat boyunca sürünmemi istediler ardından. Bu da son derece yıpratıcı bir şeydi. Sonra kalk dediler. Diskodaki hortumla üzerime su tuttular ve sonra o sulu halimle ve üzerimdeki pislikle bıraktılar beni. Leş gibi kokmayı geçtim, her yerimde sivilce benzeri şeyler çıktı.
(...)Arkadaşlarımız bize seslendiklerinde copla vurarak bakmamızı engelleyip bizi rencide ediyorlardı. Kafam önümde bu şekilde arkadaşlarımın beni görmesinden dolayı onurum kırıldığı için ağladığımı hatırlıyorum.
(Gardiyanların) Canları sıkılıyordu dışarıda içtima diyorlardı. Uzun eşek oynuyorduk. Yatan hep biz yani mahkumlar oluyorduk. Olanca ağırlıklarını vererek üzerimize atlıyorlardı. Hayvan gibi davranıyorlardı bize. Belimiz kırılacak gibi oluyordu.
Sonra safta toplanın ve gökyüzüne bakın diyorlardı. Eller yukarı komutu verip zıpla zıplaya gökteki yıldızları toplama emri veriyorlardı. Dur demeden duracak olan olursa sabah kadar sürünür diyorlardı. Mecburen zıplıyorduk. Bayılana kadar “yıldız topluyorduk”.
Gece 12 oluyordu, hadi tıraş olun diyip salıyorlardı. Gece yarısı 3 veya 4’te dolaplara vurma sesi ile beraber “kalkın lan” diye bağırılarak yataktan kaldırılıyorduk. Yerlere su başmışlar. Yerde 4 parmak yüksekliğinde su var, su temiz de değil. Temizledikten sonra yatın diyorlardı. Zaten temizleyene kadar saat 6 oluyordu.
Süpürge ile (süpürgeyi silah gibi tutup - ki son derece onur kırıcı ve aşağılayıcı bir hareket) kafalarına göre seçtikleri kişilere sabahlara kadar nöbet tutturuyorlardı.
Aynı şekilde kahvaltı almaya gidiyorduk. Yürümeye derman yok zaten. Gündüz en azından bir şey yapmazlar diye düşünüyordum. Hava zaten sıcaktı, bahçede de yerler mıcırdı. Önce güzelce bizi süründürdüler mıcırların üzerinde. Sonra öğlene kadar mıcırları sayıyorduk yerdeki. Ne alaka ise. Bir arkadaşımız bu mıcırları sayınca ne yapacaksınız diye sordu diye 10 dakika boyunca dayak yedi. “Sana mı sorucaz lan gavur hepiniz vatan hainisiniz” diyorlardı.
Öğlen yemeği yedikten sonra ve yerleri yıkadıktan sonra diskonun hemen üst tarafında tepe vardı, oraya mevzi kazdırıyorlardı ve kendi adlarını yarım metre derinliğinde yazdırıyorlardı. Gardiyanın adı Mehmet’ti örneğin, Mehmet yazıyorduk.
Akşam yemeği yenip yemekhane yıkandıktan sonra tuvaletleri temizliyorduk. Diz üstüne çöküp 5 kişi beraber giriyorduk ve diş fırçası kadar ufak bir fırçayla tuvaletin deliğini temizlemeye zorlanıyorduk.
Her gece yorganın altından ağlama sesleri geliyordu. 3 saat uyuma şansımız oluyordu, onu da ağlamakla geçiriyorduk. Bir ara öyle bir noktaya gelmiştim ki intihar etmeyi, kendimi asmayı düşündüm. Bu yüzden olsa gerek girişte botların bağcıklarını alıyorlar.
TUĞBA TEKEREK / TARAF
HABERE YORUM KAT