Dışişleri Bakanlığı Libya Vatandaşlarına Vize Kararını Geri Almalıdır!
Hükümetin Türkiye’ye gelecek Libya vatandaşlarına 25 Eylül’den itibaren vize uygulaması başlatma kararı İslam Dünyasında söz sahibi olma iddiası ile çelişmekte.
Haksöz Haber
Türkiye Kaddafi despotizminin yıkılmasının ardından Libya vatandaşlarına yönelik kaldırdığı vize uygulamasını 25 Eylül tarihinden itibaren yeniden başlatıyor. Libyalı kardeşlerimizin en sıkıntılı oldukları dönemde her açıdan son derece yanlış ve anlamsız olduğu kesin bu uygulama ilişkileri olumsuz etkilemekten öte, Türkiye'nin Libya'da Batının artan etkinliğini kendi elleriyle güçlendirmesi sonucunu da doğurmaya aday. Konuyla ilgili İHH Libya Koordinatörlüğü tarafından hazırlanan bir raporu ilginize sunarken, Dışişleri Bakanlığı'nın kararını gözden geçireceğini umuyoruz.
Libya Raporu
Bir zamanlar yöneticilerini Osmanlı’nın tayin ettiği ve ecdadımızın özgürce ziyaret edebildiği Balkanlar, Ortadoğu ve Afrika’daki topraklar, 20. yüzyılla birlikte büyük ölçüde emperyalist güçlerin kontrolüne geçti. İşgallerin ardından buralardaki memleketler bölge halkları için artık gidilmesi belli prosedürlere bağlı yerler haline getirildi; dedelerimizin sıla-i rahim yaptığı ata yadigârı topraklara pasaportsuz ve vizesiz gidilemez oldu. Fakat Ahmet Arif’in de dediği gibi “pasaporta ısınmamış içimiz” diyen bölge halkları, kavuşma özlemini hep içinde taşıdı.
Savaş ve işgallerin koparıp parçaladığı Ortadoğu’da çizilen suni sınırları geçmek için getirilen vize uygulamaları bundan yaklaşık 10 yıl önce büyük ölçüde kaldırıldı ve kardeş halklar tekrar bir araya gelmeye başladı. Vize uygulamasının kaldırılması, uzun yıllar hasretle kavuşmayı bekleyen insanların kucaklaşmasını sağladı.
Ne var ki tarih bölgede yine tekerrür etti ve vize uygulaması kardeş coğrafyalarla aramıza son yıllarda yeniden setler ördü. Arap Baharı sonrası Ortadoğu’da pek çok ülkede iç karışıklıklar ve savaşlar patlak verdi. Libya da bu ülkelerden biri olarak halihazırda devam eden bir çatışma ve kaos ortamına sürüklendi. Bölgede ilk olarak İngiltere’nin etkisindeki Mısır’la irtibat koptu, ardından Libya, daha sonra diğer ülkeler geldi.
Bugün daha önceki dönemlerdekine benzer sebepler ve yine benzer sıralama ile Ortadoğu halkları arasına engeller konuluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik gerekçesiyle aldığı Libya’ya yönelik vize uygulaması kararı da bu yaşananların son halkası olarak görünüyor. Oysa ki yüzyıllar boyunca bir arada yaşayan bu halklar arasında tekrar bir 100 yıl kaybedilmesi dinî, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı olduğumuz bu coğrafyada bizi birbirimize daha da yabancılaştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Ayrıca söz konusu uygulama, bölgeyle ilgili çıkar hesapları olan diğer güçler düşünüldüğünde daha başka istemeyen sonuçlara da yol açacak mahiyettedir. Bu gerçeklerden hareketle Libya’ya yönelik alınan vize uygulaması kararının yeniden gözden geçirilmesi, Müslüman coğrafyadaki ayrışmaların bir nebze de olsa giderilmesine katkı sağlayacaktır. Zira herkesin malumu olduğu üzere Müslüman toplumlar ayrışarak değil ancak birleşerek güçlenecektir.
Sağlık alanında yaşanacak sorunlar
Son yıllarda sağlık alanında yaptığı yatırımlarla büyük bir atılım gerçekleştiren Türkiye’ye başta komşuları olmak üzere farklı ülkelerden hastalar tedavi için gelmektedir. Halihazırda kaos ve çatışma ortamının hâkim olduğu Libya’da sağlık sorunu yaşayan çok sayıda Libyalı da tedavi için Türkiye’yi tercih etmektedir. Ülkemize Libya hükümeti desteğiyle gelen hastalar dışında, bireysel olarak kendi imkânlarıyla gelen Libya vatandaşlarının sayısı da oldukça fazladır. Türkiye’de verilen sağlık ve tedavi hizmetlerine yurt dışından artan bu ilgi, aynı zamanda ülkemiz ekonomisine de hatırı sayılır bir katkı sağlamaktadır. Kendi imkânlarıyla gelen hastalar genelde İstanbul (özellikle Amerikan Hastanesi, Koç Vakıf Hastanesi, Bezmiâlem Vakıf Hastanesi, Medicalpark, Medipol), İzmir, Bursa ve Ankara’da özel hastanelerde tedavi olmaktadır. Almanya, ABD gibi yurt dışındaki diğer seçenekleri değerlendirebilecek maddi imkânlara sahip bu kişilerin tercihlerini Türkiye’den yana kullanmalarında hem Türkiyeli doktorların başarısı hem coğrafi yakınlık hem de Türkiye ve Libya halkları arasındaki tarihî kardeşlik bağı etkili olmaktadır.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti tarafından alınan Libya vatandaşlarına vize uygulanması kararı, bu insanların hem tercihlerini hem de ülkemize duydukları yakınlığı olumsuz etkileyecektir.
Acil müdahale gerektiren hasta ve yaralıların vize için bekletilmesi ölümleri arttıracaktır
Libya’da devam eden çatışmalar ülke içerisinde ciddi sıkıntılara sebep olmaktadır. Ülkedeki çatışmalara farklı çıkar hesaplarıyla müdahil olan çok sayıda dış unsur sebebiyle de buradaki çatışmaların yakın zamanda sona ermesi beklenmemektedir. Bir yandan Libya üzerinden bölgede kendilerine çıkar sağlamak isteyen devletler burada hesaplaşırken bir yandan da Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisini ve saygınlığını yok etmek isteyen Mısır, BAE gibi komşu ülkeler, Libya’daki çatışmaları körüklemektedir. Bu kaos ortamında en büyük zararı ise yine sivil halk görmektedir. Çatışmalara bağlı ölüm oranlarının hâlâ daha çok yüksek olduğu Libya’ya vize uygulanmaması, saldırı veya çatışmalarda yaralananlardan en azından bir kısmının tedavi için hızlıca Türkiye’ye nakledilmesine ve burada tedavilerine imkân veriyordu. Ancak vize kararıyla birlikte yaralıların tedavileri gecikeceğinden ölüm oranları da artacaktır. Tobruk bölgesinden dahi yaralılarının tedavi için Türkiye’ye gelmesi, burada kendilerini güvende hissetmesi, Türkiye’ye Libya’nın tamamında hayır dualarının yükselmesine vesile oluyordu. Zira ölüm kalım mücadelesi veren evlatlarının, kardeşlerinin, eşlerinin sapasağlam bir şekilde evlerine dönmesi, Libyalıların ülkemize olan muhabbetini arttırıyordu.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi azalacaktır
Türkiye ile Libya arasındaki ticaret, çatışmalara rağmen devam etmektedir. Her gün onlarca küçük tüccar diyebileceğimiz Libyalı, 50 ile 200 bin dolar arasında bir parayla ticaret maksadıyla Türkiye’ye gelmektedir. Bu ise günde 30 milyon dolar civarında bir rakama tekabül etmektedir. Ayrıca kayıt altına alınmayan bavul ticareti gibi ticari faaliyetler de eklenince Libya ile söz konusu ticaret hacmi kat kat artmaktadır. Bu verilere göre Türkiye’nin Libya’ya ihracatı yılda 4 milyar dolara ulaşmaktadır. Olası bir vize uygulamasında söz konusu bavul ticaretini yapan tüccarların Çin, Malta, Hindistan gibi ülkeleri tercih etmeleri söz konusu olacaktır.
Türkiyeli iş adamları Libya’ya girişte sorun yaşayacaktır
Gerek Kaddafi döneminde gerekse devrimden sonraki süreçte Türkiye’den birçok şirket Libya’da inşaattan altyapı ve üstyapı projelerine, elektrik santrali yapımına kadar çeşitli alanlarda ihaleler alıp çalışmalar yapıyor. Söz konusu firmalar, bu projelerini Türkiye’den götürdükleri çalışanları ile yürütüyorlar. Libya’da hatırı sayılır bir ağırlığı bulunan bu firmalar, Libya’nın tamamında faaliyet gösteriyor. Günümüzde Türkiyeli firmalar bölgedeki çalışmalarını durdurmuş olsa dahi, gerek çatışma bölgelerinde gerekse bu bölgelerin dışında, iş takibi ve yaptıkları işlerle ilgili alacaklarını temin etmek için sık sık Libya’ya gidip gelmektedir. Söz konusu firmaların aldıkları ihalelerin tutarı 20 milyar doların üzerindedir.
Vize uygulamasının yukarıda bahsettiğim olumsuz sonuçlarından biri de bu durumun halk nazarında oluşturacağı memnuniyetsizlik olacaktır. Bu da siyasi taraflar üzerinde baskı unsuru oluşturacağından, istemeden de olsa Türkiyeli firmalara bazı zorlukların çıkarılmasına sebep olacaktır. Keza ülkenin küçük bir kısmına hâkim olan Tobruk Meclisi bundan böyle Türk firmalarına Libya’nın kapılarının kapalı olduğunu, ihale alamayacaklarını açıkladı bile. Ancak Trablus tarafı halihazırda Türkiye’ye kapılarının her zaman açık olduğunu, şirketlerin rahatlıkla geri gelip çalışmaya başlayabileceklerini ifade etmektedir. Libya’ya yaptığımız ziyaretlerde Türk firmalarına ait iş makinelerinin bölge belediyeleri tarafından parklarda koruma altına alınmış olduğunu bizzat gözlemledik.
Ayrıca Afrika’nın iç bölgelerine açılan bir kapı konumundaki Libya’dan Çad, Nijer, Sudan, Mali, Cezayir gibi ülkelere yoğun bir ihracat yapılmaktadır. Bölgedeki faaliyetlerini arttıran Fransa, Sebhe, Kufra gibi bölgelerde oldukça aktiftir. Vize uygulaması Fransa’nın buralarda daha da etkin olmasına, Türkiyeli tüccar ve iş adamlarının hareket alanlarının kısıtlanmasına sebep olacaktır.
Turizm etkilenecektir
Libya’da devam eden çatışmalar maalesef güvenlik zaaflarına yol açmakta, bu da özellikle uyuşturucu kaçakçılarının buradaki faaliyetlerini arttırmasına, gençler arasında uyuşturucunun yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Aileler de evlatlarını bu ortamdan uzaklaştırmak için tatil adı altında rehabilite amacıyla Türkiye’ye göndermektedir. Genelde İstanbul ve yaylaları tercih eden Libyalı aileler, birkaç ay buralarda kalmaktadır. Bunun dışında savaş ortamından uzaklaşmak isteyenler de Türkiye’ye kısa süreli ziyaretler yapmaktadır.
Eğitim için gelen öğrenciler etkilenecektir
Eğitim bir ülkenin geleceğini inşa etmede en önemli unsurlardan biri olması yanı sıra, kültürünün başka ülkelere aktarılmasında ve ülkenin tanıtımında da son derece etkilidir. Öğrenciler sayesinde ülkeler kendi kültür ve inançlarını başka ülkelere aktarır. Türkiye de son yıllarda yabancı öğrencilerin ilgi gösterdiği ülkelerden biri. Libyalı gençler de gerek lisans gerekse yüksek lisans ve doktora eğitimi için Türkiye’yi tercih ediyor. Bu konuda Türkiye’ye olan ilgi her yıl daha da artıyor. Ancak eğitim için Türkiye’yi tercih eden Libyalı öğrenciler öncelikle Türkçe öğrenmek için üniversitelere kayıt yaptırmadan önce bir yıl dil kurslarına kayıt yaptırıyor. Vize uygulaması bu öğrencilerin seyahat konusunda sıkıntı yaşamasına sebep olacağından gençlerin eğitim tercihleri başka ülkelere yönelecektir.
Siyasi olarak Türkiye zor durumda kalabilir
Libya’da çatışmaların temel sebebi olarak devrimden sonra ülkeye istikrarın gelememesi gösterilmektedir. Bu ana sebep etrafında bilhassa Tobruk tarafının ileri sürdüğü başka sebepler de bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi de hem uluslararası kamuoyunda Türkiye’yi zor duruma düşürmek hem de Libya halkının ülkemize olan muhabbetini azaltmak için Tobruk tarafının sürekli dillendirdiği Türkiye’nin Libya’nın istikrarını istemediği, bu sebeple ülkede karışıklık çıkardığı, Trablus tarafının ise Türkiye’nin ajanı olduğu yalanıdır. Ancak Trablus tarafı bütün bu ithamlara rağmen her ortamda Türkiye’ye olan güvenini dile getirmektedir. Türkiye ile ortak çalışmaya hazır olduklarını ifade edip Türkiye’nin Libya’nın genel maslahatlarını düşündüğünü her ortamda savunmaktadırlar. Tobruk tarafına dış destekçilerinin yaptığı maddi manevi yardımların ne kadar büyük olduğu ise herkesin malumudur. Buna karşın Trablus bölgesinde başta ilaç olmak üzere temel ihtiyaç maddeleri ve hizmetlerde dahi ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Ancak bu ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda onların Türkiye’den ciddi bir talepleri bulunmamaktadır; zira Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylardan ötürü sıkıntılar olduğunu görmekte ve ayrıca yük olmak istememektedirler. Bölgede insani yardım çalışmaları yürüten İHH ise fon sıkıntısı sebebiyle yüklü tutarlı projeleri hayata geçirememektedir. Kızılay, kendilerinden talep edilmesine rağmen maalesef bölgede çalışamamaktadır. Ancak yaşadıkları tüm zorluklara rağmen bölge halkı ve siyasiler Türkiye’ye karşı büyük bir teveccüh içerisinde, Türkiye huzura kavuşsun, bizler bu duruma sabrederiz demektedir.
Türkiye’ye karşı böyle büyük bir muhabbet besleyen Libya vatandaşlarına vize uygulamaya başlanması, insanlar üzerinde büyük bir hayal kırıklığı oluşturacaktır. Hem ülkenin yüzde 80’ine hâkim olan Trablus yönetimi Türkiye’ye olan yakınlığından ötürü ciddi eleştirilere muhatap olacak hem de halk bu durumu kabul edemeyecektir.
Libya’da bulunan Tobruk Meclisi kendisini yönlendiren ülkelerin emriyle hareket ettiğinden Türkiye’ye karşı acımasız bir propaganda faaliyeti yürütmektedir. Birçok Haftar komutanı “Türkleri kovuyoruz” diyerek evleri yakmakta, insanları göçe mecbur etmektedir. Böylesine Türkiye karşıtı bir gruba karşı Trablus tarafının küstürülmesi, Libya genelinde hâkim olan Türkiye sevgisinin bitmesine sebep olabilir. Gerek hastaların ve yaralıların erken müdahale edilememekten dolayı ölümleri gerekse sığınacak yerleri olmadığı için ülke içinde suikasta kurban giden insanların ailelerinin Türkiye’ye karşı güvenleri büyük ölçüde sarsılacaktır. Ve tarih boşluğu kabul etmez düsturunca, Türkiye’nin olmadığı alanı başkaları dolduracaktır. İki halk arasında 1500’lerde Kanuni ile başlayan gönül bağı, 1900’lerin başındaki İtalya’nın işgaline karşı Osmanlı’nın tavrı ile güçlenen ilişkiler bu uygulama ile onarılması zor kırılmalar yaşayabilir. Türkiye, Ortadoğu’da Osmanlı’nın hâkim olduğu topraklarda hâlâ daha büyük ağabey olarak görülmektedir.
Bu dönemde başlatılacak vize uygulaması, Kaddafi dönemindeki vize uygulaması gibi değildir. Şartlar değişmiştir. Bugün Libya halkı Türkiye’yi soluklanmak için güvenli bir yer olarak görürken alınan bu karar, insanlar üzerinde büyük bir hayal kırıklığına ve küskünlüğe sebep olacaktır.
Siyasi çekişmelerden kaçan büyük Libyalı tüccarların Türkiye tercihi değişecektir
Libya’dan Türkiye’ye üç farklı grupta insan gelmektedir. Bunlardan ikisi Türkiye’ye yerleşmek veya yatırım için gelirken küçük bir kısmı da başka ülkelere geçmek için Türkiye’yi tercih etmektedir.
Ticaret erbabı her zaman için çatışmalardan uzak durup ticari faaliyetlerinin sürmesini istediğinden çatışma bölgelerinde kalmak istememektedir. Batı’nın Kaddafi dönemindeki paraları Libya’ya iade etmemesi, iş adamlarını güvenli gördükleri Türkiye’ye yönlendirmiştir. Bu kişiler Türkiye’de iş yeri, fabrika vb. çalışma alanları açmaktadır. Libya’ya karşı başlatılacak bir vize uygulaması bu kişileri tedirgin edecek, yatırımların durmasına veya geri çekilmesine sebep olacaktır. Bu yatırımlar yukarıda bahsettiğimiz 4 milyar doların dışındadır.
Ayrıca Libya’da siyasilere yönelik başlatılan suikastlar ve tehditlerden dolayı birçok kişi aileleri için güvenli yer arayışına girmiştir. Mısır ve diğer komşu ülkeler güven vermediğinden bu kişiler ailelerini Türkiye’ye göndermektedir. Ülkelerine dönme ihtimalleri neredeyse hiç olmayan bu aileler, yerleştikleri ülkelerde yatırım yapmaktadır. Bu durum Türkiye için gelecekte herhangi bir sorun teşkil etmemektedir; çünkü taraflara ülke dışına çıkmaları halinde gerekli teminat ve garantiler verilmektedir. Bu konu, BM gözetimdeki barış görüşmelerinde de sorun olarak görülmemektedir. Öte yandan bu insanların gidebilecekleri ülke, dost gördükleri Türkiye olmazsa Batı ülkelerinden biri olacaktır. Bu noktada Halife Haftar ve Ali Zeydan’nın yaptıkları göz önüne alındığında, Türkiye ileriki bir zamanda buna benzer sorunlarla tekrar karşılaşabilir.
Elçilik veya konsolosluk olmaması vize alımına imkân vermiyor
Libya’da şu an için resmî olmamakla beraber fiilî olarak iki ayrı yönetim bulunmaktadır. Bunlardan biri Mısır sınırına yakın Tobruk’ta, diğeri ise ülkenin büyük kesimine hâkim olan Trablus’tadır. Yüz ölçümü 1,8 milyon kilometrekare civarında olan Libya Türkiye’nin iki katı büyüklüğündedir. Ülkede çatışan taraflar arasında gerek sivil gerekse asker, hiç kimse diğer bölgeye geçmemektedir. Türkiye’nin Libya’daki tek temsilcisi ise Misrata’daki konsolosluktur. Misrata, Trablus yönetiminin kontrolünde ve ülkenin kuzeybatı sahil kesimindedir. Çatışmaların olmadığı dönemde merkezî noktalarda konsolosluk ve elçilikler olması sebebiyle vize uygulaması sorun olmayabilirdi. Fakat mevcut durumda ülkede vize için başvuruda bulunabileceklerin oranı sadece yüzde 5’tir. Geri kalanların ise gerek coğrafi şartlar gerekse siyasi sebeplerden dolayı Misrata’ya geçmeleri zordur. Üstelik vize için Misrata’ya gelebilenlerin burada kalabilecekleri bir yerlerinin olmaması da vize alım sürecinin uzun sürmesi halinde büyük mağduriyetlere sebep olacaktır. Konsolosluk da oluşabilecek yoğun talebi karşılamada yeterli olamayacaktır. Tobruk tarafında ise kapılar Türkiye’ye tamamen kapalı olduğundan alınan vize kararı buradaki halk nazarında daha büyük bir öfkeye sebep olabilir; zira Tobruk bölgesindeki insanlar Misrata’ya geçememektedir.
Hiç şüphesiz Türkiye’nin istikrarı ve güvenliği önceliklidir. Yukarıda da belirtildiği üzere Tobruk Meclisi kendi halkının maslahatını düşünmeden, şuursuzca dile getirdiği yalan ve iftiraları ile Türkiye’nin Libyalı cihatçı gurupların yol güzergâhı olduğunu ve özellikle Türkiye’nin bu grupları desteklediği iddialarını dış basında vurgulamakta, bu durum da Türkiye üzerinde ciddi bir baskıya sebep olmaktadır. Kaldı ki Türkiye söz konusu geçişleri engellemek konusunda her türlü tedbiri almaktadır. Elbette vize uygulaması kararı da bu çerçevede ortaya konmuştur ancak bu, yukarıda sayılan olumsuzlukları da beraberinde getirecek bir seçenek olduğundan uygulanması konusunun tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle son dönemde bölgede büyük tehdit olan IŞİD’e Libya’dan katılım yollarına bakıldığında Türkiye’nin bu kişilerin geçiş yolu üzerinde olmadığı görülecektir. Bu örgüte olan katılımlar ağırlıklı olarak Tunus, Cezayir, Sudan ve Çad’dan olmaktadır. Bu durum Libya’da yakalanan, öldürülen, bombalı saldırılar düzenleyen veya örgütün yönetim kadrosundaki kişilere bakıldığında kolayca anlaşılabilir. Zira yakalananların ekseriyeti Cezayir, Tunus ve Sudan’dan gelenlerdir. Yönetim kadrosu da başta Kaddafi dönemi istihbarat elemanları olmak üzere Yemen, Suud, Çad ve Mısır istihbaratı elemanlarıdır. Suriye’deki IŞİD’e katılan Libyalıların sayısı belki 10 kişiyi geçmemektedir. Bu da 10 kişi için 6 milyonu konsolosluk kapısında bekletmek anlamına gelmektedir. Kaldı ki IŞİD’in Libya’da faaliyet gösteren kanadı, bölgedeki hâkimiyetini güçlendirmeye çalıştığından ülke dışından eleman temin etmeye çalışmaktadır. Bunun için de genelde Afrika’nın yoksul halklarını kullanmaktadır.
Özellikle teröristlerin geçişini engellemek maksadıyla, güvenlik gerekçesiyle alınan vize kararı, sayılan bu gerçeklerden ötürü aslında sadece masum Libya halkının koşullarını güçleştirmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır. Ancak Türkiye her şeye rağmen vize uygulamasında ısrarcı ise, bunu güvenlik için gerekli görüyorsa, önerimiz kaşe vize uygulamasına geçilmesidir. Bunun da geçici süreli olması temennimizdir.
İHH Libya Koordinatörlüğü
HABERE YORUM KAT