Disiplinsiz paşalar!
Cumhurbaşkanı hem yürütmenin başıdır, yürütmeyi atar, hem de “Başkomutan” sıfatı ile orduya emir komuta eder..
Bugünki komutanlar, Başkomutanının eşinin başörtüsü sebebi ile hem Başkomutana karşı saygısız davranmakta, disiplinsizlik etmektedirler, hem de bağlı oldukları Başbakana karşı aynı hatayı yapmaktadırlar..
Bakalım 23 Nisan, Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, bu “çocukça” davranışlar devam edecek ve “Milli Egemenlik”, birileri tarafından “ti”ye alınacak mı?
“Disiplinsiz paşalar”, “söz dinlemeyince” ne olduğunu herkes gördü.. “312 General davası”nda olduğu gibi, “Onbaşı olamayacakların paşa olduğu” bazı kişilerin varlığı ortaya çıktı ve Erdil paşa örneğinde olduğu gibi, onbaşı değil “er” yapıldı, o kişi sonunda..
Sahi bu 312 General ve ölenlerin anne-baba, eş ve çocukları hâlâ bu davanın kendilerini ve ülkeyi ne hallere düşürdüğünün farkında değiller mi?
Bu dava ile ilgili perde arkasındaki gerçekler ortaya döküldüğünde, davanın müştekileri de, avukatları da zor duruma düşecek.. Bir gün o belgeler de çıkacak ortaya. Herkesin dinlendiği bir ortamda, 312 General’in örgütlendiği bir çalışmaya ilişkin dışarıya hiçbir bilgi sızmaması mümkün değil.. Onlar; “bu iş 1000 yıl sürecek, kimse bizden hesap soramayacak, hakimler bizim kontrolümüzde” diye düşündükleri için 312 General adına bir güç gösterisinde bulunmak istediler. Kendilerine bir “şamaroğlanı” bulduklarını düşünüyorlardı.. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” anlamına gelecek bir şekilde akıllarınca güç gösterisinde bulunuyorlardı..
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı..
Sanırım emir komuta zinciri içinde bu dava açıldığı için, “davadan vazgeçme işlemi de emir komuta şeklinde olacak” diye bekliyor olabilir birileri.. Onun için de bugüne kadar kendi başına hareket ederek davadan çekildiğini açıklayan bir Allah’ın kulu olmadı..
Hani asla kazanma şansları, ihtimalleri yok, bu dava ile ilgili olarak. Ancak darbe olur ve yargı emir komuta zinciri içinde baskılanırsa bu olabilirdi.. Ama artık zor.. Peki o zaman niye bekliyorlar.. Çünki her duruşmada asker bu girişimi ile bir kere tartışma gündemine geliyor.. Her duruşmada en az bir emekli paşa ölüyor ve onların eşleri ile ilgili yazışmalar başlıyor..
Uzun lafın kısası Başbuğ yazılı ya da sözlü olarak, ‘bu dava ile ilgili olarak isteyen davadan çekilir, isteyen devam eder’ dese bile bu dava çözülür.. Tabii olarak da davacılardan biri de kendisi olduğu için, kendi de bu konuyu bir daha düşünse iyi eder.. Sonuçta iş kendinde bitiyor. Ha! İlgilenmek istemezse kendi bilir tabii.. Madem “ordunun yıpranmasından üzüntü duyuyorlar...” Bu tür yıpratıcı gelişmelerin önüne geçmek için kendilerine bir fırsat..
Gazetecisi ile davalı, Başbakan yardımcısını takibe alan, yargısına “nah” diyen, komutası altındaki kişiler hakkındaki “belgeleri kağıt parçası, lav silahını boru” diye tanımlayarak, olayın ciddiyetini gölgelemeye çalışan, Başbakanı hakkında emir komuta zinciri içinde birilerinin “adi – başbakan” diye parola ve işaret yayınladığı, Devletin başı ve Başkomutan sıfatına sahip kişiye karşı saygısız bir yapıdan söz ediyoruz.. Başbuğ bu görüntüyü değiştirmek istiyorsa doğru yönde ileri doğru bir adım atması gerek..
Çünki yanlışın neresinden dönülürse kârdır. Ve haksızlıklar karşısında susanlar, aynı yanlışın bir parçası haline gelirler.. İşin garip yanı ne biliyor musunuz? Erkaya ailesi hâlâ iddiasını sürdürüyor..
Hurşit Tolon, Çetin Doğan ve Tuncer Kılıç da davasını sürdürüyor..
Bazı gerçeklerin anlaşılması için de bunların yaşanması gerekiyordu belki de..
Bir inat uğruna, kendi saygınlıklarının günbegün, güneş altında kalan kar gibi erimesine hiç ses çıkarmadan seyirci kalmaya devam ediyorlar..
İyi! Bu kendi takdirleri..
TSK’nın saygınlığına gölge düşürülüyor diyorlar, oysa gölge düşürenler kendileri.. Kendi suçlarını ait oldukları kuruma yansıtıyorlar.. Oysa TSK kendilerinden kurtulduğunda saygınlığını yeniden kazanacak..
Unutmamak gerekir ki, “taş yerinde ağırdır”. TSK’yı yasama ve yürütmenin, yargının üzerinde bir yere oturtmaya çalışanlar yanlış yapıyorlar.. Namlusunu kendi inancına, tarihine, kültürüne, kimliğine çeviren bir tanka; bu millet kendi rızası ile selam durmaz..
Kendi Başbakanına pezevenk diyen, bayan bakanını, bakanlığın kapısında yağlı kazığa oturtmaktan, yazarının makatına süngü geçirip karakol karakol dolaştırmaktan söz eden, faili meçhullerle suçlanan, cami-müze bombalama planları yapan, herkesi fişleme emri veren paşaya, insanlık onuruna sahip hiç kimse saygı duymaz. Bunlara karşı çıkmak değil, sessiz kalmak TSK’ya zarar verir.. Yoksa bu insanlık dışı, faşizan tehdit ve baskıları eleştirenler değil..
Merak ediyorum, kendi aralarında bu işleri hiç konuşmuyorlar mı? Vicdan sahibi kimse yok mu içlerinde? Özeleştiri yapacak, “nerede yanlış yaptık” diye soracak bir tek kişi?!.
Nasıl bir ruh hali bu!..
Mümtaz Soysal’ı anlayabiliyor musunuz mesela.. Baykal’ı.. Mumcu’nun abisini, eşini..
Babası yaşasaydı Silivri’de olacağını bilen, ama hâlâ gerçekleri saptırarak, yalan söylemeye devam eden oğulun, babasını savunurken ki ruh halini. Kendi uydurdukları yalana kendileri de inanıyorlar sanki.. Ya da bir korku imparatorluğunun azat olmaz köleleri bunlar..
Neyse.. Böyle gelmiş, böyle gitmeyecek. 28 Şubat’ta sokaklara, meydanlara taşan öfkeyi gördükten sonra..
İyi. Herkes kendi yoluna. Durmak yok, yola devam!..
Selâm ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT