Dış politikada Erbakan-Erdoğan farkı!
Uzun süre tercüman ve danışman sıfatıyla özellikle Başbakan Erdoğan'ın yurtdışı temaslarında çok yakınında bulunan Egemen Bağış, açık sözlü bir siyasetçi.
Köşk krizi ve 27 Nisan gece yarısı bildirisinin siyaseti allak bullak ettiği günlerde onun, BBC'nin klasikleşmiş röportaj programı Hard Talk'taki performansını parmak ısırarak izlemiştim. Mülakatı yapan tecrübeli gazeteci ne kadar zorlarsa zorlasın, Egemen Bağış hiçbir sözün altında kalmıyor; ringdeki bir boksör gibi kıran kırana mücadele ediyordu.
Muhtemelen Amerika'da kazandığı bu açık sözlülüğüyle fazla diplomat davranmayı tercih eden Avrupalıları zaman zaman şaşırtan Bağış'ın önceki günkü hedefi İslam ülkelerinin liderleriydi. Belçika'nın Anvers kentinde Türk sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle buluşan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, AK Parti hükümetinin Mavi Marmara trajedisi sonrası yaşadığı bir hayal kırıklığına dikkat çekiyordu.
Dünyanın dört bir tarafında vicdanı olan herkesin İsrail'in işlediği bu devlet terörü karşısında çok ciddi bir duyarlılık sergilediğini vurgulayan Bağış, bu kanlı saldırı karşısında bazı Müslüman ülke liderlerinin, Papa 16. Benediktus'un gösterdiği hassasiyeti dahi gösteremediğinden yakındı.
Bağış'ın bu eleştirisinde haksız olduğunu kim söyleyebilir? Dünyanın en stratejik bölgesinde yer alan, en stratejik maddeleri kontrol eden ve 1 buçuk milyar gibi devasa bir nüfusa sahip olan İslam dünyasındaki yönetimlerde biraz duyarlılık olsa Gazze'deki dram yıllardır sürer miydi?
Ancak Bağış'ın Müslüman yönetimleri hedef alan bu eleştirisi, Türkiye ve AK Parti iktidarı için de dersler içeriyor. Demek ki, kendi içinde hâlâ ciddi sorunlarla boğuşan ve henüz dünya dengelerinde layık olduğu konumun uzağında bulunan Türkiye'nin, dış politikada daha dikkatli olması ve asla Müslüman yönetimlere güvenerek hareket etmemesi gerekiyor.
Aslında Fas'tan Endonezya'ya İslam ülkelerinde biraz dünyadan haberdar, biraz aydın insanlar da bu kısıtlarımızın farkında. Dünya dengelerinin, Türkiye'nin içinde süren çetin mücadelenin ve kendi yönetimlerinin malul olduğu hastalıkların bilincinde insanlar. Esasında bu bilinç içindeki insanların, Türkiye'den bekledikleri rol ile AK Parti iktidarının geçtiğimiz 8 yılda izlediği dış politika arasında büyük bir örtüşme vardı. Mısır'dan Filistin'e, Ürdün'den Cezayir'e birçok ülkede insanlar, AK Parti'nin Doğu ile Batı, İsrail ile Araplar, Şii İran ile Sünni dünya, İslami değerlerle demokrasi, ekonomik kalkınma ile sosyal adalet arasında tutturduğu dengeyi doğru buluyordu. İhvan-ı Müslimin gibi hareketlerin temsilcileri bile bu çizgiyi model olarak transfer etmeye çalışıyordu.
İslam dünyasının farklı köşelerinden insanlarla Washington'da katıldığımız bir panelde dinlediklerim bu kanaatimi daha da pekiştirmişti. İhvan hareketine bağlı bir genç olan İbrahim Hudeybi, AK Parti tecrübesini incelerken Başbakan Erbakan ve Başbakan Erdoğan'ı, dış politika açısından karşılaştırmış ve tercihinin ikincisinden yana olduğunu söylemişti.
Panele katılan isimler, iki liderin dünyaya bakışları arasındaki farkı şöyle özetliyordu: Erbakan, ilk gezisini Tahran'a yaparken, Erdoğan Brüksel'i tercih etti. İslam birliği idealini öne çıkaran Erbakan, D-8 adındaki oluşum için çaba harcarken, Erdoğan AB'ye önem verdi. Çünkü Erdoğan, Erbakan'ın soğuk baktığı AB sürecinin, demokrasi için önemini kavramıştı. Erdoğan'ın Batı siyaseti, İslam dünyasını unutmak değildi. İlk kez, Erdoğan döneminde İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliği'ne bir Türk seçilmişti.
Erbakan, bir dinî lider gibi ortaya çıkarken, Erdoğan siyasî bir liderdi. Erdoğan, manevî bir lider değil, ortalama bir Türk vatandaşıydı. Bir yanda Avrupalı liderlerle futbol oynuyor, şakalaşıyor; diğer yanda Peres'e 'one minute' diyor; Obama ile Putin'le ilişki kurduğu gibi taksici ile esnafla da konuşabiliyordu.
İslam dünyasındaki Türkiye ile ilgili beklentinin değiştiğini sanmıyorum. Bu, Batı ile de Doğu ile de aynı kalitede ilişkisi olan, ekonomisi ve demokrasisi güçlenmiş, tarihi ve kimliğiyle barışmış bir Türkiye'dir. Filistin veya Mısır'da açılan Türk bayrakları bizi duygulandırabilir, ama Egemen Bağış'ın Müslüman yönetimlere dair yaptığı acı tespiti unutmamak ve beklentilerin üstünde bir çizgiyle Türkiye'yi riske atmamak zorundayız...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT