Direnişin sembolü olabilmek...
Taha Kılınç, Nâcî el-Alî’ye ait olan Hanzala'nın hikayesini aktarıyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Hanzala’nın albümü
Filistin direnişinin en güçlü sembollerinden Hanzala, 13 Temmuz 1969’da Kuveyt’te doğdu. Kendisi de Filistinli bir mülteci olan Nâcî el-Alî, -muhtemelen dünya çapında şöhrete kavuşacağını tahmin bile etmediği- Hanzala’yı neden yalınayak, sırtı bize dönük ve elleri arkasında bağlı biçimde çizdiğini şöyle açıklıyordu:
“Hanzala benim imzam. Nereye gitsem, insanlar bana hep onu soruyor. Ben bu çocuğu Kuveyt’te dünyaya getirdim ve insanlara armağan ettim. Hanzala, insanlara hep kendi olarak kalma sözü vermiş bir çocuk. Ben onu pek de güzel olmayan bir çocuk şeklinde çizdim. Saçları, dikenlerini silah olarak kullanan bir kirpiyi andırıyor. Hanzala iyi beslenmiş, mutlu, rahat veya şımartılmış bir çocuk değil. O, mülteci kampındaki bütün çocuklar gibi yalınayak. Hanzala, aynı zamanda beni yanlışlar yapmaktan koruyan bir sembol. Kaba bir çocuk olmasına rağmen, kokusu amber gibi. Elleri ise, bize dışarıdan sürekli dayatılan çözüm önerilerini reddettiğinin bir simgesi olarak, arkasında bağlı.
Hanzala 10 yaşında olarak doğdu ve her zaman da 10 yaşında kalacak. Tam da benim vatanımı terk etmek durumunda kaldığım yaşta. Ne zaman vatanımıza dönebilirsek, Hanzala da o zaman normale dönecek ve büyümeye başlayacak. Tabiatın kanunları şu anda ona işlemiyor, çünkü o sıra dışı. Ama zaten, ufacık bir çocuğun vatansız kalması da tabiatın kanunlarına aykırı değil mi? Hanzala, çağının hiç ölmeyecek bir tanığı. Dünyaya aniden geldi ve onu hiç terk etmeyecek. Bu karakter, hayatta kalmak için doğdu. Ben de, öldükten sonra bile onun içinde yaşamaya devam edeceğim.”
Hanzala, Arapçada acı bir karpuz çeşidinin adı. Nâcî el-Alî de, meşhur karakterine isim olarak Hanzala’yı seçerken, Filistinlilerin yaşadığı akla hayale gelmez acıları, dramları ve trajedileri tek kelimede özetlemek istemiş. Ve bunu başarmış da. Nâcî el-Alî 1987’de Londra’da bir suikasta kurban gitse de, hâlâ 10 yaşındaki “oğlu” Hanzala yaşamaya ve sessiz ama güçlü çığlıklar atmaya devam ediyor.
Filistin direniş edebiyatına dair çalışmalarıyla Türkiye’de çok önemli bir boşluğu dolduran kıymetli Peren Birsaygılı Mut Hanım, Nâcî el-Alî’nin 40 bin dolayındaki çalışması arasından seçilen 230 çizimi içerecek “Filistin Direnişinde Hanzala” başlıklı albüm için benden bir arka kapak yazısı rica ettiğinde, doğrusu büyük bir heyecan duydum; şu satırları yazıp gönderdim:
“Düşmanları onu, parmaklarını aside batırmakla tehdit ediyordu. Ama o, parmaklarıyla insanlık tarihinde silinmez bir iz bıraktı. Fırçasının darbeleriyle hem Siyonist işgalcileri hem de Müslüman dünyadaki ikiyüzlü samimiyetsizleri sürekli sarstı ve rahatsız etti. Hanzala’nın yiğit babası… Ruhun şad olsun!”
Hanzala albümü nihayet Farabi Kitap tarafından yayınlandı ve geçtiğimiz günlerde, İstanbul Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir programla kamuoyuna tanıtıldı. Kitabın editörü Peren Hanım’la sanat yönetmeni kıymetli dostum Samed Karagöz, kitabın yayın safahatını anlattılar, Nâcî el-Alî’nin Filistin direniş tarihi açısından ifade ettiği farklı anlam katmanlarının altını çizdiler, ardından dinleyicilerin sorularını cevapladılar.
Sorulan sorulardan biri, aslında hem içinde bulunduğumuz durumu özetliyor hem de gayretimizi hangi yöne teksif etmemiz gerektiğini gösteriyordu: “Bugün neden Hanzala gücünde bir sembol üretemiyoruz?” Bu, üzerinde uzun uzun düşünmeye değer bir soruydu doğrusu. Verilecek cevaplar da hepimiz adına bazı dersler ve ödevler içecekti.
Peren Hanım’ın program sırasında sarf ettiği şu sözler, tamamen benim hissiyatımın da yansıması oldu:
“Biz yaklaşık 100 seneden bu yana Filistin’de devam eden büyük bir haysiyet ve insanlık hikâyesine şahitlik ediyoruz. Biz bu haysiyet hikâyesinin neresindeyiz? Bu haysiyet hikâyesine, bir şekilde ucundan kenarından da olsa nasıl dâhil olabiliriz? Bizim karşımızda büyük bir disiplinle ve ciddiyetle çalışan bir düşman var. Biz bu düşman karşısında ağlamayacağız. Biz çok çalışacağız. Ancak bu şekilde Filistin davasına destek olabiliriz.”
Evet, ağlamayacağız, yılmayacağız, ye’se düşmeyeceğiz, modern çağın iğvalarının bizi yolumuzdan çevirmesine müsaade etmeden mücadeleyi sürdüreceğiz.
HABERE YORUM KAT