1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Direnişçi Müsveddelerine Açık Mektup
Direnişçi Müsveddelerine Açık Mektup

Direnişçi Müsveddelerine Açık Mektup

Halkın konuştuğu şivelerden kaç tanesi temsil ediliyor Taksim Gezi Parkı, Kızılay Meydanı, Kordon boyundaki ‘direnişçi’ topluluklarda?

12 Haziran 2013 Çarşamba 14:18A+A-

Hakan Albayrak, Star gazetesindeki köşesinden Taksim Gezi Parkı eylemcilerine hitaben açık bir mektup yazdı. Eylemcilerin çelişkilerini sıralayan Albayrak'ın, direnişçi müsveddelerine bir de müjdesi var:

DİRENİŞÇİ MÜSVEDDELERİNE AÇIK MEKTUP

Hakan Albayrak / Star

Vay vay vay! Diktatörlüğe karşı direnişe geçtiniz, demokrasi mücadelesi veriyorsunuz, kapitalizme ve emperyalizme meydan okuyorsunuz, öyle mi? Onun için mi halkçı, emek dostu, antiemperyalist Allende’ye karşı ABD uşağı faşist cuntayı ‘göreve’ çağırmak için tencere tava çalan Şilili orta sınıfın izinden gidiyorsunuz? Onun için mi faiz lobisi sizi cici çocuklar olarak bağrına basıyor?

“Eylemcilerin fevkalade yüksek eğitim ve bilinç düzeyi”nden bahsediyor bazı ‘siyasi gözlemciler’, siz de kasım kasım kasılıyorsunuz “Biz neymişiz be abi!” diye. Sağa sola “o.çocuğu...” yazmayı marifet belleten eğitim ve bilinç düzeyiniz batsın, e mi?

Halk isyanıymış! Kaç tane hacı anne, kaç tane hacı baba var eylemlerinizde? Halkın konuştuğu şivelerden kaç tanesi temsil ediliyor İstanbul Taksim Gezi Parkı, Ankara Kızılay Meydanı, İzmir Kordon boyundaki ‘direnişçi’ topluluklarda? Başbakanı karşılamak için Yeşilköy Havaalanı’ndaydım. Esenboğa’daki karşılamada da bulundum. Pursaklar’daki kalabalığa da karıştım. Türkiye’de kaç tane şive varsa hepsi konuşuluyordu oralarda. Erdoğan’a sevgilerini ve bağlılıklarını bildirmek için toplananlardan pek çoğunun ‘resmi eğitim’ seviyesi düşüktü belki, ama ağzını açan “Barış” diyordu, “Kardeşlik” diyordu, “Birlik” diyordu, “Türkiye’nin güçlenmesini çekemeyenleri sevindirmeyelim” diyordu, “Ne söyleyeceksek sövüp saymadan, yakıp yıkmadan söyleyelim” diyordu; yüksek bilinç dersi veriyordu okumuş cahillere. Başbakana kast edenlere fevkalade öfkeliydiler, fakat aralarında anlaşmışçasına öfkelerini değil sağduyularını konuşturuyorlardı. “O.çocuğu...” gibi seviyesizliklere tevessül eden tek kişi çıkmadı. Atılan sloganlar arasında Taksim’e yürümeye dair bir slogan da var idiyse de, kalabalığın sağduyusu o sloganı çabucak bastırdı.

Bir onlara bakın, bir de kendinize. Siz kabasınız, saygısızsınız, saldırgansınız, ölçüsüzsünüz. Ağzınızı bozuyorsunuz, sağa sola saldırıyorsunuz, ortalığı pisletiyorsunuz, gece yarılarına kadar tencere tava çalarak komşularınızı rahatsız ediyorsunuz ve bundan haz duyuyorsunuz... Onlar ise sizin bütün tahriklerinize rağmen nezaketlerini koruyorlar, saygıyı elden bırakmamaya çalışıyorlar, memleketin itibarı daha fazla zedelenmesin diye bağırlarına taş basıyorlar. Bununla beraber, kalkınma şampiyonu, demokrasi kahramanı ve dünya lideri olarak gördükleri Başbakan Erdoğan’ı sizin kuru gürültünüzde boğdurmamaya, gâvuru sevindirmemeye kararlı olduklarını lisan-ı münasiple ifade etmekten de geri durmuyorlar tabii.

Ben AK Parti seçmeniyim. 11 senedir her seçimden zaferle çıkan bir partinin taraftarıyım. Bir kere bile zafer sevincimi CHP’li komşularıma yansıtmış değilim. Mahallemde, sokağımda zafer kornası çalmış değilim. Oturduğum apartmanda taşkınlık yaparak benim gibi düşünmeyen komşularımı rahatsız etmiş, kışkırtmış değilim. Kalkarım, AK Parti Genel Merkezi’ne gidip kutlamamı orada yaparım. Ne var ki bugün benim mahallemde, benim sokağımda, başörtülü eşim ve büyük kızım hakarete uğrama kaygısı taşımadan yürüyemiyor. Eşime ve kızıma nefret kornaları çalınıyor. CHP’li komşularım, evimizin önünde, küçük kızımın 40 derece ateşte yandığını bile bile, gece yarılarına kadar tencere tava çaldılar. Bu rezillik maalesef Türkiye’nin pek çok yerinde yaşanıyor. Her gün, her gece. Komşuluk hukuku yerlerde sürünüyor. Komşu komşuyu kin ve düşmanlığa tahrik ediyor. Yazıklar olsun!

Çok önemli not: Gezi Parkı’ndaki başörtülü hanımlar kendi ‘dava arkadaşları’ndan gördükleri ayrımcılığı protesto etmek zorunda kaldılar. Başbakanı karşılamak için toplanan onbinlerin içindeki binlerce başı açık hanımdan bir tanesinin var mı böyle bir şikâyeti? Evet; bir kendinize bakın, bir de bize.

Tepkilerinizi -neyse onlar- mahalle aralarına ve hatta apartmanlara taşıyarak, entelektüel kılıklı bir barbarın “İspanya İç Savaşı” senaryosunu hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. Komşularınızı kin ve düşmanlığa tahrik etmek için yırtınıyorsunuz. “Çıkıp ‘Ne yapıyorsunuz siz?’ diye bağırsalar da şöyle güzelce bir cenk etsek kelle kucakta” diye düşündüğünüz öyle aşikâr ki. (“Birkaç ölü olsa ne güzel olur” diyen Ulusal Kanal spikerinin kulakları çınlasın.) Hal bu iken, utanmadan Başbakan Erdoğan’ı suçluyorsunuz “Milleti birbirine kırdırmak istiyor” diye. Haydi ordan!

Bir de müjdem var: İsrail yekvücut halde sizinle beraber. Siyonist yetkililer Erdoğan’a karşı mücadelenize destek mesajı vermek için birbiriyle yarışıyor. İsrail Parlamentosu Başkan Yardımcısı Moshe Feiglin “Türkiye’deki gösterilerin Erdoğan düşene kadar devam etmesi için dua ediyoruz” dedi. Gazze’ye atom bombası atılmasını isteyen İsrail Parlamentosu Dış İlişkiler ve Güvenlik Komisyonu Başkanı (eski dışişleri bakanı) Avigdor Lieberman “Türkiye’de olup bitenler karşısında mutluluğumu gizleyemiyorum” dedi. İsrail Altyapı Bakanı Silvan Şalom,”Türkiye’yi Yeni Osmanlıların iktidarından kurtaracak her gelişmeyi memnuniyetle karşılarız” dedi. Bu arada, İsrailli sağcıların Commentary dergisinde “Türk hükûmeti ile PKK arasındaki barışın bozulacağı”na dair bir yorum yayınlandı. Bilmiyorum, eğitim ve bilinç seviyeniz bu yorumu hakkıyla yorumlamaya, onun arka planındaki tezgâhı fark etmeye yetecek mi?

 

HABERE YORUM KAT

5 Yorum
  • bekir ozbay / 13 Haziran 2013 04:43

    eline saglik.seni yetistiren ana ve babaya hurmetler.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ömer Hacı Ali / 13 Haziran 2013 02:38

    Dinsiz-imansız güruhlardan güzel ahlak, yüksek seciye beklemek beyhudedir. Allah ve ahiret inancı olmaksızın ahlaklı olmanın, iyi olmanın, kötü olma haline karşı iyiliği tercih etmenin rasyonel bir temeli yoktur. Ağızlara sakız olmuş "devrimci ahlak" zırvasının da hiçbir gerçekliği, hiçbir kıymeti olmadığını ilmel yakin bildiğimiz gibi, aynel yakin de müşahade ediyoruz.

    Yanıtla (0) (0)
  • bahaddin / 12 Haziran 2013 15:30

    Ys bizden gibi gorunupte onlarin degirmenine su tasiyan hamal musveddelere ne demeli..her devrin cemaati..ozalciliktan ecevitcilige sora erdoganciliga simdi gezicilige terfi olmus zaman gazetesinin " usta!" yorumculari..geziyi okuyamayan bu musveddelerle hangi yolculuga cikilir ki?onada erdogan karar versin..

    Yanıtla (0) (0)
  • murat / 12 Haziran 2013 15:22

    Sevgili Hakan kardeşim!
    Yıllarca arka çıktığın, mahallemizde palazlanmasına ve tanınmasına vesile olduğun, kitaplarını ballandıra ballandıra tavsiye ettiğin, el verip tepemize çıkardığın, hasılı Müslümanların başına bela ettiğin Beyaz Türk dilberlerin "masumane" cinselliğini meşrulaştıran, Gezi parkı "dublörü" figüran Murat Menteş'e de bir çift lafın olsa gerek! Tez vakitte bu konuya eğilmen dileğiyle.
    Wesselam!

    Yanıtla (0) (0)
  • Mustafa / 12 Haziran 2013 14:58

    Gücün tamamı ve hakikisi elbette Allah'a aittir fakat insanların çoğu bunu elbette ki bilmezler.
    İnsanlar ise kendi aralarında güçlüler ve güçsüzler diye ikiye ayrılır.
    Güçlüler serttir, acımasızdır. Şarap içerler ve içtikçe içecekleri gelir. Bu onları daha güçlü kılar. Hoyrattırlar. Duvarlara O. Çocuğu yazarlar, zaten bundan daha ağırını söylerler de.
    O güçlüler dünyayı keşfe çıkarlar, Amerikaları bulurlar, oraları sömürgeleştirirler. Elektriği keşfeder ampulü ve bilgisayarı icat ederler. Güçsüzleri ezerler. Güçsüzleri hor görür onlarla dalga geçerler.
    Bir toplumda güçlüler çoğunluktaysa o toplumlar maddi ve teknolojik olarak kalkınır.
    Ama güçlüler cehenneme giderler.
    Güçsüzlere gelince, onlar zavallıdır. Korkaktırlar, çekinirler. İçki zaten içemezler içerlerse de çökerler. Bu onları daha da zayıflatır.
    Tek başlarına hareket edemezler, başlarına bir lider geçmeden ve onun etrafında toplanmadan bir şey yapamazlar. Diğerleri gibi saldıramazlar. Hep bir yardım beklerler ve ancak sürü halinde bir şey yapabilirler.
    Duygusal ve zayıftırlar. Çoğu, güçlüler tarafından ezilmemek için sinsidirler.
    Onlar Amerika'yı keşfedemez, dünyayı fethe çıkamaz, kimseleri sömüremez.
    Onların çoğunlukta olduğu toplumlar hep iç kargaşalıklar, gerilikler ve çöküntü halindedirler.
    Çünkü diğerlerinde olan hayat neşesi, yaşama sevinci ve kudreti onlarda yoktur.
    Onlar ezik zavallılardır.
    Nereye mi giderler?
    Hiç bir yere!

    Yanıtla (0) (0)