Direniş bayramı
Hayatın Hedefi Sabır ve Şükürle Anlam Bulur
Bayramımız mübarek olsun. Afganistan’dan Mısır’a, Filistin’den Doğu Türkistan’a Allah yolunda mücadele veren bütün kardeşlerimiz gibi Türkiye’den Fas ve Malezya’ya, Avrupa ve Amerika’ya kadar duaları, infakları ve eylemleriyle bu kardeşlerimize destek olan bütün Müslümanların gayretleriyle bayramımız zaten mübarek oluyor. Sadece zafer ve hükümranlık dönemlerinde değil yenilgi ve esarete duçar olduğumuz zamanlarda da şükür ve sabırla sorumlu olduğumuzu unutmazsak ümit ve bereket üzerimize yağmur gibi yağacaktır muhakkak.
Salt olarak kayıtlı bir zaman ve şarta bağlanmış askeri ve siyasi bir mücadelenin içinde değiliz. Esas menzil olarak ahirete odaklanan daha uzun erimli, sağlam bir iman, güçlü bir psikoloji ve çelikleşmiş bir irade sahibi olup olmadığımız test ediliyor. Askeri, ticari ya da siyasi cephede kaybetmemek için bütün imkanlar seferber edilecek elbette. Ancak diyelim ki bu cephelerde çok ağır ve tümden mağlup olduk. “Topuklarımızın üzerinde gerisin geriye mi döneceğiz?” (Al-i İmran/144) Hatırlanacak olursa bu ayeti kerimede Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) gönderilen elçilerden biri olduğuna vurgu yapılırken Alemlere Rahmet olarak gönderilen Nebi işaretlenerek “o ölür ya da öldürülürse” dahi İslam ümmeti olarak Allah yolunda mücadele ve şükürden asla geri kalmamamız sıkı sıkıya tembih edilir bize.
Evet, modernize ve modifiye edilmiş Moğol orduları gibi konuşlanan Siyonist İsrail barbarlıkta sınır tanımıyor. İşgal ve tehcirle harmanladığı katliam politikalarıyla Filistin’i tepeden tırnağa Yahudileştirmek için her türlü rezilliği sergiliyor. Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya uzanan kirli ve kanlı Siyonist çeteler namaza, duaya, oruca saldırıyor; Şeyh Cerrah Mahallesi örneğinde olduğu gibi gasp ve hırsızlığı devlet politikası olarak icra ediyor. Nihayet bütün bu şirretliklerine rağmen Filistin halkını boyun eğdiremiyor ve işi ancak tankları, savaş uçaklarını ve füzeleri devreye sokarak halletmeye kalkışıyor.
Peki, Amerikan emperyalizminin ileri karakolu İsrail’in devasa savaş makinalarıyla harekete geçtiğini gören Filistinli Müslümanlar korkup siniyor mu, teslim bayrağı çekip işgal ve tehcire rıza gösteriyor mu? İşte her şey dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor. Sadece dayağı, hücreleri değil ölümü de göze alarak Filistin halkı ayağa kalkıyor ve dişiyle tırnağıyla direniş hatlarını örgütlüyor. Bir misal olması bakımından Kur’anı Kerim’deki şu dayanağı hatırlayabiliriz: “Düşmanlarınız size saldırmak üzere büyük bir ordu hazırlamış, onlardan korkun” türü tehditkar söylemlere karşı yürekten inanmış halkların alacağı tutum bellidir: “Bu haber onların imanını artırır ve (şöyle derler) bize Allah yeter, O ne güzel vekildir!” (Al-i İmran/173)
İzzetlice Kaybetmek Utanç Verici Galibiyetten Evladır
Ne Filistin halkının meşru direniş iradesini ne de Siyonist İsrail’in sınır tanımayan işgal ve tehcir saplantısını ciddi bir biçimde anlayamadan sarf edilen birtakım lakırdılara bakacak olursak “Hamas ya kaşınıyor ya da provokasyona gelip çata-pat türü merdiven altı patlayıcıları ateşleyerek İsrail’in katliamlarına haklılık kazandırıyor” imiş meğer. Bu türden değerlendirmeler esasen ahlak ve haysiyetten nasipsizce sarf edilen lakırdılardan ötesine işaret ediyor. Çünkü bu türden çirkin ve mantık dışı söylemler Filistin halkına zillet içinde bir teslimiyeti telkin ederken Siyonist İsrail’in geçmişten bugüne sergilediği bütün zulümlere de meşruiyet ve zaruret atfediyor. Filistin’i İsrail ve Batılı müttefikleriyle birlik olup ezmeye ve tümüyle teslim almaya kalkışan Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin elinde pek yakın bir zamanda zillet ve iflastan başkaca bir şey kalmayacak.
İsrail’in füzelerine Gazze’den verilen karşılık sadece eşi benzeri olmadığı ileri sürülen “Demir Kubbe” savunma sistemini değil İsrail ve destekçilerinin yenilmezlik üzerine kurulu moral ve motivasyonlarını da delik deşik etmiştir. Gazze’den verilen bu karşılıklar onlarca, yüzlerce milyar dolar karşılığında alınan modern silah sistemleriyle donatılan orduların İsrail ve Amerika’ya veya Rusya ve Çin’e muhafızlık ve tetikçilik yapan işbirlikçi rejimlerin zilletini arttıran bir aparat olduğunu çok net ve yıkıcı bir biçimde ifşa etmiştir. Kudüs’ten, Gazze’den, Batı Şeria’dan sadece şehit ve gazilerin, acı ve gözyaşlarının haberi gelmiyor. İzzet ve şerefle direnen, adalet ve cesaretle öne atılan, Cenab-ı Allah’ın rızasına ve Resül’ün (a.s.) duasına nail olmak üzere hayatını feda etmeyi göze alan mü’min erkekleri, mü’min kadınların ve gözler aydınlığı çocukların destanı yazılıyor.
Kudüs ve Gazze’deki direniş ruhunun İdlib’ten Sina’ya, Urumçi’den Bahçe Saray’a, Kandehar’dan Keşmir’e, Trablus’tan Peşaver’e, İstanbul’dan Diyarbakır’a onlarca milyon Müslümanın damarlarında dolaşan kanı hızlandırdığı hep birlikte müşahede ediyoruz. İsrail’in Kudüs ve Gazze’de, Çin’in Urumçi ve Kaşgar’da, Amerika’nın Kabil ve Celalabad’ta, Rusya’nın İdlib ve Bahçe Saray’da, İran’ın Bağdat ve Halep’te teslim alamadığı işte bu ruh ve iradedir. Tevhid, adalet ve hürriyete yaslanan bu özgün ruh ve irade kökleriyle daha sağlam bağlar kurdukça acı, keder ve mağlubiyet zalimlerin değişmez kaderi olacaktır.
Bizleri acı ve kedere boğmak üzere seferber olan bölgesel ve küresel zorbalara teslim olmayıp direndikçe bayramımız da hayatımız da hep mübarek olacaktır. Direniş bayramımız, diriliş ve zafer bayramlarımızı kolaylaştırıp yakınlaştırsın inşallah.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT