Dink Cinayetinde Gülen'ci Jandarmaların Rolü
Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili cinayete iştirak ettikleri iddiasına ilişkin jandarma görevlilerine yönelik yürütülen soruşturmada, aralarında dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Öz'ün de bulunduğu 14 şüpheli tutuklandı.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca yürütülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin soruşturma, cinayetten 9 yıl sonra, Gülen örgütüyle bağlantılı oldukları ileri sürülen kamu görevlilerinin ardından dönemin jandarma görevlilerine de uzandı.
Savcılık, 27 Temmuz ve akabindeki günde aralarında dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ile Trabzon ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlileri ile gazeteci Ercan Gün'ün de bulunduğu 30 kişi hakkında gözaltı kararı verdi.
Gözaltı kararı verilen ve cinayet döneminde yüzbaşı olan Yarbay Muharrem Demirkale ile astsubay Yavuz Karakaya'nın, 15 Temmuz darbe kalkışmasına ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandığı ortaya çıktı.
Soruşturmayı yürüten savcılık, belli aralıklarla şüphelilerin adliyeye sevk edilmesi talimatını verdi.
Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na 2 Ağustos'ta getirilen ilk şüpheliler Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Dinç ile Esenyurt Belediyesi Zabıta Müdürü olan eski Uzman Jandarma Yusuf Bozca, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, FETÖ/PDY'ye üye olma ve kasten öldürme” suçlarından tutuklanmaları istemiyle nöbetçi hâkimliğe sevk edildi. Hâkimlik, Abdullah Dinç'in tutuklanmasına karar verirken, Bozca'nın adlî kontrol şartıyla serbest bırakılmasına hükmetti. Savcılık, serbest bırakılma kararına itiraz etti. İtirazı değerlendiren nöbetçi hâkimlik, Bozca'nın da aynı suçlardan tutuklanmasına karar verdi.
Adliyeye 6 Ağustos'ta getirilen dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinden Ergün Yorulmaz tutuklandı.
Soruşturmayı yürüten savcılık, 8 Ağustos'ta ise jandarma astsubaylar Emre Cingöz, Mustafa Küçük ve Mikdat Özbek ile eski uzman çavuşlar Rahmi Özer ile Musa Yıldırım'ı, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, FETÖ/PDY'ye üye olma ve kasten öldürme” suçlarından tutuklanmaları istemiyle nöbetçi hâkimliğe sevk etti.
“Cinayetin Sonucuna Hizmet Edecek Şekilde Hareket”
Şüphelilerin ifadelerini alan nöbetçi hâkimlik, zanlılardan Emre Cingöz'ün, Hrant Dink cinayetinin olduğu 19 Ocak 2007'de olay yerinde olduğu gerekçesiyle “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, FETÖ/PDY'ye üye olmak ve kasten öldürme suçuna iştirak” suçlarından tutuklanmasına, diğer 4 şüphelinin adlî kontrol tedbirleri uygulanması şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi.
Nöbetçi hâkimliğe 10 Ağustos'ta tutuklama istemiyle 8 şüpheli sevk edildi. Şüphelilerden jandarma görevlileri Volkan Şahin, Şeref Ateş, Okan Şimşek, Hüseyin Yılmaz ve Gazi Günay, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve terör örgütü üyeliği” suçlarından tutuklandı, 3 şüpheli adlî kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakıldı.
Hâkimliğin kararında, “Şüphelilerin Hrant Dink'in öldürülmesi olayında yargılanan bazı şüphelilerle irtibatta olmaları, bir kısmının Dink'in ev ve iş yeri çevresinde olaydan yaklaşık 4 ay kadar önce baz verecek şekilde görevlendirme yazısı olmaksızın bulunmaları, diğer şüphelilerle ve yargılananlarla fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek cinayetin işleneceğini bildikleri hâlde, örgütün hedefleri doğrultusunda İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün görev ve kadro itibarıyla ele geçirebilmek için bu cinayetin sonucuna hizmet edecek şekilde hareket ettikleri, dosya arasında bulunan HTS raporları, baz ve sinyal bilgileri değerlendirme raporları, cinayetin öncesinde ve sonrasındaki hareket tarzları göz önüne alındığında, müspet suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve üzerilerine atılı suçların CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması nazara alınarak tutuklanmalarına karar verilmiştir.” denildi.
Dink Cinayeti İlk Kurşun
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü tarafından hazırlanan şüpheliler ile ilgili tutuklama istemli sevk yazısında, kamu görevlilerinin bir kısmı hakkında dava açıldığı ancak jandarma ile ilgili olarak o dönem itibarıyla yapılan tespit ve delillere ulaşılamadığı için, cinayetin jandarma ayağının soruşturmadan ayrıldığı anımsatıldı.
Dink cinayetine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında bilgilere yer verilen sevk yazısında, “15 Temmuz başarısız darbe kalkışması ile gelinen son noktada şüphelilerin eylemlerini sâdece silahlı terör örgütüne yönetici ya da üye olmak, kasten öldürmeye iştirak olarak nitelendirmek hukukî tavsikten uzak olacaktır. Başarısız darbe kalkışmasına giden süreçte Hrant Dink cinayeti bu yolda, bu amaç için attırılan ilk kurşun olması nedeniyle şüphelilerin eylemlerinin ‘cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs’ suçu kalıbına uyduğu anlaşılmaktadır.” denildi.
Cinayette Gülen Örgütü İtirafı
Soruşturma kapsamında sevk edildiği mahkemece adlî kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılan, savcının itirazı üzerine tutuklanan eski uzman jandarma Yusuf Bozca ifadesinde, Dink cinayetinin Gülen örgütü üyelerince organize edildiğini ve darbe kalkışması temellerinin bu cinayetle atıldığını anlattı.
Bozca’nın cinayetle ilgili itirafı şu şekilde:
“Hrant Dink cinayeti, FETÖ/PDY'ye mensup kişilerce organize edildi ve cinayetin işlenmesine göz yumuldu. Bu cinayet sonrasında jandarmada ve emniyet birimlerinde tasfiyeler başladı. Bu tasfiyelerden sonra Fethullahçı yapılanmaya mensup kişiler, tasfiye edilen kişilerin yerlerine görev aldı. 2007 yılından gelmiş olduğumuz süreç göz önüne alındığında, 15 Temmuz günü gerçekleşen darbe girişiminin temellerinin bu cinayetle atıldığını düşünüyorum. Tüm olayları bir bütün olarak değerlendirdiğimde, Yüzbaşı Muharrem Demirkale ve onunla aynı görüşe sahip olan TSK personellerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde dahli olduklarını düşünüyorum.
Muharrem Demirkale, benim görev yaptığım dönemde MİT personelleri, emniyet istihbarat ve terörcüler ile adliyede görev yapan savcılarla, bu savcılardan Zekeriya Öz'le ayrıca TSK bünyesinde görev yapan paşalarla sürekli irtibat hâlindeydi. Benimle birlikte aynı birimde görev yapan Fazlı Gezici, Emre Cingöz, Hacı Şefik Şimşek, Ali Kepir adlı kişiler, Muharrem Demirkale'ye yakın kişilerdi. Bu kişiler Muharrem Demirkale'nin özel ilgi gösterdiği işleri yaparlardı. Normalde bu kişiler sahada görevli olmamalarına rağmen bazen dinleme alarak, dinleme kısmında da görev yaparlardı. Zâten dinleme kısmında görevli personel yoktu. Demirkale'nin özellikle dinlenilmesini istediği kişileri sâdece bunlar dinlerdi. Ayrıca Muharrem Demirkale kendinden rütbece düşük olan astsubaylardan hangisi olduğunu tam hatırlamamakla birlikte Şeref Ateş ya da Yavuz Karakaya'ya ‘abi’ diye hitap ederdi. Normalde kendisi yüzbaşı rütbesinde, Ateş ve Karakaya astı olarak astsubay rütbesinde görev yapmaktaydı. Diğer astlara da ‘abicim’ diye hitap ederdi.”.
HABERE YORUM KAT