Dini ve halkı şikâyet edenler (2)
Mesut Yılmaz'ın İslamiyet'i ve halkını Avrupalılara şikâyet etmesinin üzerinden çok geçmeden, bu sefer The Guardian gazetesine konuşan Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, İslamiyet'i Avrupalılara şikâyet etti.
YARSAV Başkanı'na göre, "AK Parti şeriat getirmek istiyor". Kanıtlar ortada: "Gıda sektöründe helal standardının getirilmeye çalışılması, Müslüman ülkeler ile yapılan ikili anlaşmalar ve başörtüsü yasağını kaldırma girişimleri." Eminağaoğlu, şöyle diyor: 'Şeriat sistemi tabiatı gereği diğer düşüncelere, inançlara ve adetlere müsamahasızdır. Aynen İtalya'daki faşizm ve Almanya'daki Nazizm gibi, şeriat Türkiye'nin hassas bir konusu. Küçük bir kıvılcımla sosyal bir harekete dönüşebilir. Osmanlı zamanında şeriat temelli bir sistemimiz vardı ve toplumumuz hâlâ onun izlerini taşıyor... 'İslam Hıristiyanlık gibi değildir. Sadece inanç boyutunda uygulanmasını amaçlamıyor, aynı zamanda devleti düzenlemek ve yönetmek de ister. İslam ülkelerine bakarsanız türban sadece dinî inancın ifadesi değil aynı zamanda İslamî rejimin de sembolüdür. Türkiye İslamî bir ülke değil, demokratik bir ülke. Avrupa'nın bizi tanıması için sadece iktidarla değil diğer kurumlarla da görüşmesi gerekir.' (Zaman, 29 Temmuz 2008)
Bu sözlerde derin bilgisizlik var. Avrupa tarihine özgü faşizm ve Nazizm projeksiyon tutmak suretiyle İslam'a ve İslam tarihine mal edebilmektedir. Şeriatın hükümferma olduğu tarihte gayrimüslimlere kimse müdahale etmedi, varlıklarını bugüne kadar getirebildiler. İslam dünyasının her tarafında gayrimüslimler hâlâ özgürce yaşıyor, Türkiye'den sürülmeleri şeriatın ilgasından sonra vuku bulmuş bir hadisedir.
YARSAV Başkanı'nın sözleri ile Mesut Yılmaz'ınki aynı. Sanki bir mahfilde oturmuşlar, bir metnin ana çerçevesini beraber düzenlemişler veya daha büyük bir ustadan ilham almışlar. Geçenlerde benzer bir şikâyeti Demirel yaptı. 9. Cumhurbaşkanı, ABD'de Türk hükümetini şikâyet ederken, ilginç görüşler dile getirdi.
Türkiye'de dinin baskı altında olmadığını tekrarlayan Demirel, "iktidardaki güçlerin herkesi kendileri gibi davranmaya ve ibadet etmeye zorladığını" iddia etti. Kapatma davasını savunan Demirel, devletin kıyafet denetimi yapabileceğini vurguladı. "Eğer dini eğitim almak istiyorsanız Suudi Arabistan'a gidebilirsiniz." diyen Demirel, önümüzdeki dönemde ne olacağının sorulması üzerine şu yorumu yaptı: "Türkiye'de devrim, geriye doğru itiliyor. Geçmiş geri geliyor ve ona meydan okuyor. Sadece bir savcı veya bir yargıç bu meydan okumaya karşı çıkmıyor, onlar tek başlarına değiller, arkalarında da silah yok. Cumhuriyet kuşakları onların arkasında ve kanun ve adaletin hakim olmasını sağlayacaklar. Şüphesiz ki bu cumhuriyeti savunacak milyonlar var. Onları geçen sene cumhuriyet mitinglerinde gördük. Bu cumhuriyeti sokakta bulmadık ve kimseye de bırakacak değiliz." Johns Hopkins Ünivesitesi'ne bağlı Orta Asya Kafkasya Enstitüsü'nde konuşan Demirel, devrimlerin hedefinin "bir ulus yaratmak" ve "Türkiye'yi modernleştirmek" olduğunu vurguladı. Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü: "O zaman halk vardı ama millet yoktu. Esasen devrim bununla ilgili idi. Bir ulus yaratmak, Türkiye'yi modernleştirmek. Geçmiş ve geri kalmışlıkla bağları kopartmak. Bu durumda kıyafet kanunu ile ilgili yasalar ortaya çıktı. İnsanlar, devrim ve demokrasi arasında çatışma olduğunu söylüyorlar. Bence yok. Türban konusunu ele alalım. Yedi bin kişinin hatırı için ülkeyi kaosa sürükleyeceksin. Cumhuriyet, insanların kıyafetine karışabilir mi? Evet, çünkü Cumhuriyet, modernlikle ilgili. Sahip olduğumuz her anayasada birçok değişiklik yapıldı, ancak bir madde hep kaldı: Devrim Kanunları'nın korunması." (Zaman, 27 Haziran 2008.) Tabii ki Demirel, dindar insanları çevresine toplayıp "Sizin Meclis'teki temsilciniz benim" dediği zaman böyle konuşmuyordu. Siyasetçilerin, devlet adamlarının kendi halklarının dinini şikâyet etmeleri, halkları üzerinde baskı rejimi kurmak için dış dünyadan yardım talep etmeleri çok trajik!
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT