Din ve dil siyaseti arasında Kürtler
Özellikle Marksist gelenekten gelen sol aydınların bu memlekette iki önemli açmazları vardı: İlki, toplumsal karşılık bulmak; ikincisi de tarihsel köken meselesi... Birbiriyle bağımlı bu sorunları aşamadıkları için kitleselleşemediler. Marksist çözümlemelerin Müslüman bir coğrafyada geçerli olup olmadığı sorusu bir kenarda durmakla beraber halk adına halksız olmanın yaman çelişkini hep yaşadılar. Aslında bu yaman çelişki Batıcı Türk aydınlarının temel sorunudur ve "dünyada Türk aydını kadar yalnız" bir aydın tipi yoktur.
Sol aydınların, özellikle Sovyet sonrası dönemde, içine girdikleri sahipsizlik ve yalnızlık duygusunu bastırmakta Kürt meselesi adeta can simidi gibi yetişti. Özellikle PKK ile Kürt sorununu birleştirmelerinde, geçmişte bir türlü gerçekleştiremedikleri "devrimci mücadele" özlemini PKK çizgisi ve " başarısı" üzerinde hayata geçirme arzularının etkisi var, sanırım.
PKK'yı kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt olarak kabul etmek, toplumuyla bu denli yabancılaşmış aklı karmaşık aydınlara özgü bir durum olabilir. Kemalistlerin Kürtlere yönelik uyguladığı politikaların eleştirisinden hareketle PKK'ya meşruiyet sağlamanın açmazı ile karşı karşıya sol aydınlar. Oysa dünyanın hiçbir yerinde, hakları adına savaştığı toplumunun değerlerine bu kadar yabancılaşmış başka bir örgüt de yoktur.
Tıpkı diğer Batıcı aydınların yalnızlığı gibi Kürtçü hareketin örgütleri ve Batıcı aydınları da toplumun değerlerine yabancıdır. Ne var ki Kemalist seçkinlerin memleketlerine yabancılığı ve bu memleketin değerlerini dönüştürme katılığı Kürtler özelinde zıddının doğmasına neden oldu.
Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar laik temelli olsa da özellikle vatandaşlık tanımının temelinde dini göndermeler var. Kemalistler Türklerin ve Kürtlerin ortak noktaları olarak dini esas aldı ve tekleştirme politikaları izledi. Dini hassasiyetleri kullanarak resmi ideolojinin meşrulaşmasını sağlarken birlik ve düzeni de bu argümana yasladı. Din ve vatandaşlık ilişkisi Balkanlardan gelen göçmenler için de geçerli sayıldı. Mübadelede etnik kökenden ziyade dini aidiyetin esas alındığı malum...
Din siyasal taleplerden arındırılmış olarak toplumsal bütünlüğün çimentosu olduğu sürece kullanıma sürüldü.
PKK'nın temsil ettiği Kürtçü çizginin, başlangıç itibariyle ve ideolojik yapısı nedeniyle dini tümüyle dışladığı için, elinde kalan en güçlü araç "dil"di. Dini kullanan resmi ideolojiye karşı dili kullanan gayrı-resmi Kürt ideolojisi...
Kürtlerin dili üzerinden toplum mühendisliği yapan Kürt milliyetçileri ile Kürtlerin dini üzerinden dönüştürme siyaseti uygulayan resmi ideoloji arasında toplumsal meşruiyet açsından fazlaca fark yok. Sonuç olarak; din üzerinden yürütülen siyaset Kürtlerin bir kısmını, dil üzerinden siyaset yapan Kürtçü ideolojinin yanına itmiştir.
Resmi ideolojinin günahını, hatta özellikle Kürtlerin yaşadığı sorunların tümünü bağlı oldukları din ve gelenekle ilişkilendirerek; Kürtlerin sekülerleştirilmeleri ve Kürt laikçiliği temelinde dönüştürülmeleri amaçlandı. Bu açıdan bakılınca dini kullanan Türk Kemalizmi ile dili kullanan Kürt Kemalistlerin hedefte buluştuklarını söylemek bugün pek çokları tarafından tuhaf karşılanabilir.
PKK'nın ilk önce Batıcı, laik ve de sosyalist pek çok grubu ve aydını silah ve terörle devre dışı bırakarak, Stalinist yöntemle rakiplerini bertaraf edip tek güç olarak kalması, tarz olarak Marksist geleneğe yabancı değil. Üstelik PKK'nın bölgedeki tüm geleneksel, toplumsal yapıları ve hayat tarzını çözmesi ve onun yerine son derece profan örgüt otoritesini ikame etme çabası modernleşmenin ilkel yöntemlerinden biri olarak yıllardır devrede.
Bu aşamada devletin dini kullanarak yürüttüğü siyasete karşı ve anadil gibi temel insani haklara karşı yürütülen yasaklamalara karşı da sahici çözüm, İslami dünya görüşünden çıkabilirdi. Hem resmi ideolojinin dinî ve kültürel dayatmalarının mağduru olarak hem de İslami sorumluğun bir gereği olarak dil yasaklarına karşı çıkabilirdi... Ne var ki Kürtçe konuşan Müslümanların dilleri ve dinleri arasında tercih yaparak iki olumsuzdan biri arasında saf tutmaları istenmektedir.
Sol aydınların PKK'yı bahanelerle meşrulaştırıcı söylemleri ve karşılıksız kalan retorikleri, resmi ideolojinin günahı üzerinden haklılaştırma çabaları olarak okunmalıdır. Kürtçü siyasetçilerin (Kürt Kemalistler) din söz konusu olduğunda resmi ideolojinin temsilcileri ile (Türk Kemalistler) işbirliğine gitmeleri, dil ve din siyasetinin temelde farksızlığına en iyi örnektir.
Gündemin Kürtçü söyleme (silahlı terörü de arkasına alarak) terk edildiği ortamda bu coğrafyanın tarihsel olarak Müslümanlıktan başka kurtarıcı ve birleştirici imkanı bulunmadığını dillendirmek zorundayız.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT