1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. Din tüccarlığı
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

Din tüccarlığı

25 Ocak 2015 Pazar 16:36A+A-

Charlie Hebdo katliamından sonra Avrupalı liderlerin tutturduğu politik doğrucu söylem ‘saldırının İslâm’la alakası yok’ olsa da, esasında düşünceleri tam tersiydi. Zira saldırıyı yapan faillerin birincil sebebinin yüzyılı aşkın süredir işgal ettikleri, iğfal ettikleri, işkence ettikleri bir coğrafyadan ‘bastırılanın geri dönüşü’ misali bir tepkiyle hareket ettiklerinin farkında olsalar da İslâm’daki tarif edilemeyen bir ‘fazla’nın, Müslümanların köleleştirilmesini, ikinci sınıf olmayı kabul etmesini engellediklerinin de ayırdındalardı.

Hâlbuki Avrupa, bu saldırıyı, Müslümanlarla, en azından beraber yaşadıkları topraklarda adil bir yaşam modeline dönüştürmek için kullanabilirdi. Olmadı. Saldırı sonrasındaki iki hafta içinde, Müslümanlara yönelik biri cinayetle sonuçlanan 60’ı aşkın saldırı olmasına rağmen, katil hariç hiçbir fail yakalanmadı. Fransız polisi anında katilin “şizofren” olduğunu ilan etti. Öyle ya, katil yedi göbek Avrupalıysa, ya yalnız kurttu ya da deli... Diğer yandan 100’ü aşkın Müslüman göz altına alındı. Sebebi ise herhangi bir şiddet eylemine karışmaları değil, sosyal medyada yazdıkları idi. İşte bunlar hep ifade özgürlüğü... En ironik örnekse şüphesiz Berliner Zeitung isimli Alman gazetesinin, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) hedef alan karikatür diye yanlışlıkla anti-semitik bir karikatür basması ve ertesi gün Yahudi toplumundan özür dilemesiydi. Bir nevi ‘Esas Müslümanları aşağılamak istemiştik, kusura bakmayın’ dediler yani.

Pek çok Batılının saldırının İslâm’la kurduğu bağı, İslâm coğrafyasının Batı’nın onlarla kurduğu üstenci ilişki biçimini, bu kadar uzun zamandır ıslah ve terbiye edilmeye çalışılmalarına rağmen kabul etmemesiydi. Dolayısıyla Batı’nın oluşturmaya çalıştığı ‘uslu ve uysal Müslüman’ figürünü oluşturmaya çalışan gönüllü hizmetkârlara gün doğdu. Mısır diktatörü el-Sisi, o hafta El Ezher’deki ‘alim’lere seslendi ve İslâm’ın devrimcileştirilmesi çağrısında bulundu. “Zamanın şartlarına uygun bir dinî söyleme ihtiyaç olduğunu vurgulayan Sisi, Ezher ‘alim’lerini göreve çağırdı.

Ertesinde Foreign Policy’de çıkan makale, İslâm’ın Hristiyanlık gibi bir Reformasyon sürecinden geçmesi gerektiğini iddia ederek Fetullah Gülen ve el-Sisi’yi örnek Luther’ler olarak sundu. The Economist de buna destek çıktı. Geçtiğimiz günlerde de Davos’ta ağırlanan Sisi, moderatör tarafından ‘Davos cemiyeti sizin liderliğinize güveniyor’ şeklinde övüldükten sonra, mevcut dinleyiciler tarafından da coşkuyla alkışlandı. Sisi’nin, Ortadoğu’nun içinden çıkan en örgütlü ve silahlı mücadele karşıtı hareketin Mısır halkı tarafından demokratik seçimlerle başa gelmiş liderini askerî darbeyle devirmesi, 21. yüzyılın en büyük sivil katliamlarından birine imza atmış olması, yüzlerce gazeteci ve binlerce siyasetçiyi zindana atmış olması önemsiz ayrıntılardı. Batılı egemenlerin arzu ettiği tahrif edilmiş bir din anlayışını savunuyordu ya, gerisi teferruattı.

Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm’ı zamanın şartlarına uydurmak için gelmedi. Zamanın şartları zulmü meşrulaştırıyor, zayıfı ezmeyi öğütlüyor, küfrü yüceltiyordu. Müslümanlar da İslâm’ı ‘zamanın şartları’na uydurmayı kabul etmeyecekler. Türk televizyonlarında, kendisini alameti farikası olarak ‘Ben eskiden İslâmcıydım, sonradan aydınlandım’ diye pazarlayan şarlatanlar ve global ölçekte İsrail-ABD ekseninden milim sapmaya cesaret edemeyen bekçi köpekleri ancak bu hakikatin daha da parlamasına yarıyorlar. Anlaşılan Batı da, bunu zor yoldan öğrenmeye devam edecek.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum