Din kardeşliği her türlü bağdan üstündür!
Yaşar Değirmenci, İslam kardeşliğinin bağlayıcılığının her türlü ilişki biçiminden üstün olduğunu vurgularken Müslümanların kardeşlerini her şartta aklından çıkarmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Yaşar Değirmenci / Yeni Akit
İslam kardeşliğinde sun’î sınırları kaldıralım
Fitne, fesatlarla dolu imtihan günlerini yaşıyoruz. En fazla ihtiyaç duyulan fakat yaşanmayan İslâm kardeşliğini mutlaka yaşamamız ve yaşatmamız gerekiyor. Sadece bilmek, okumak yetmez. Adına İslâm ülkeleri denilen, olmayan İslam ülkelerinden bahisle hep onların yanlışlarından bahsedenlere de örnek hayatımızla da ders vermeliyiz.
İslâm din ve medeniyetinin temel karakteristiğini ya da özgün vasıflarını oluşturan kavramları şöyle sıralamak mümkündür: İslâm dini, kültür ve medeniyeti, kaynak olarak vahy’e; inanç olarak tevhid’e; önderlik olarak risâlet’e; beşerî ortam olarak ümmet’e; uygulama olarak Sünnet’e; eylem olarak sabır, cihad ve hicret’e; yöntem olarak ta’lim ve tebliğ’e; hukuk ilkesi olarak adâlet’e; beşeri yapı ve ilişki açısından uhuvvet’e yani kardeşliğe dayanır.
İslâm kardeşliğini yaşama ve yaşatmayı gerçekleştirmiş Medine İslâm toplumunu özellikle dış mihraklar (Mekkeli müşrikler ve Yahudiler) ve içteki munafıklar bir şekilde ayrıştırmak ve aralarına fitne sokmak için taktikler geliştirmeye ve fırsatları değerlendirmeye kalkmışlardır. Peygamber Efendimiz de uyarılarını bu noktada yoğunlaştırmış ve tehlikeye dikkat çekmiştir: “Ashabım! Birbirinize düşmanlık ve haset etmeyiniz. Birbirinizden yüz çevirip kopmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman’ın din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir.”
Peygamber Efendimizin bu uyarısında birtakım etnik ya da özel grup değil, genel anlamda İslâm kardeşi olma çağrısı dikkat çekmektedir. Fetih hutbesinde ise aynı çağrı, gelecek asırları da kapsayacak şekilde resmen ve genel olarak ifade buyurulmuştur. Bu sebeple hiçbir özel bağ ve mensubiyet, İslâm kardeşliğinin önüne geçirilemez, geçirilmemelidir.
Bu kardeşlikten doğan hak ve sorumluluklarımız nelerdir?
* Her Müslüman’ın öteki Müslümanlara karşı içten bir kardeşlik bağı ile bağlı olduğu, bunu da Allah Teâla’nın “Ancak Müslümanlar kardeştir” diye belirleyip ilan buyurduğu unutulmamalıdır.
* Peygamber Efendimiz de, Hz. Ebû Bekir ile aralarında olan sevgi ve muhabbetten söz ederken din kardeşliği konusuna çok derinlikli ve anlamlı bir vurgulamada bulunmuştur: “Eğer kendime özel bir dost edinecek olsaydım, hiç şüphesiz Ebû Bekir’i seçerdim. Fakat o benim (din) kardeşim ve (dava) arkadaşımdır.” Bir rivayette ise, “Lakin İslâm kardeşliği, daha üstün ve önceliklidir” buyurmuştur.
Din kardeşliğinin öneminin farkına varılıp yaşandığı gün, din kardeşliğinin her türlü özel bağlardan öncelikli olduğu anlaşılacak, saflar daha sıkı tutulacak, içte ve dışta, özel bağlar hatırına duygu ve davranış bozukluklara ve aşırılıklara iltifat edilmeyecektir. Böylece de din kardeşliği çerçevesinde geliştirilen ilgiler, ilişkiler, tercihler, söylemler ve hizmetler öncelenmiş olacaktır. Bilhassa cemaatler; kendilerinin dışındakilere olan duygu, düşünce ve tavırlarını gözden geçirmelidir. Mensubiyet kardeşliğini, İslam kardeşliğinin önüne koymamalı Haşir suresindeki şu ayetin mealini de unutmamalıdır. “Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman ile öne geçmiş kardeşlerimizi koruma kalkanına al, bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz, sen çok şefkatli, engin merhamet sahibisin.”
Kardeşliğimizi pekiştirip güçlendirmek için nelere dikkat etmeliyiz?
Bu noktada ilke ve pratik olmak üzere iki grup tavır ve davranıştan söz edebiliriz. İlke olarak kardeşliğimizi önceleyip pekiştirme görev ve sorumluluğunun derinlikli ve olumlu boyutları olarak şu noktalar önemlidir:
* Kendisi ihtiyaç içindeyken, din kardeşinin ihtiyacını karşılamayı tercih etme (İsar) ilkesi ve uygulaması,
* Ümmetin geçmiş nesilleri hakkında dua etmek,
* Geçmiş ümmet nesilleri arasında cereyan eden acı ve can yakıcı olaylarda, bugün için hiçbir faydası olmayan kimin haklı kimin haksız olduğu tartışmalarına girmemek,
Pratik olarak ise;
* Kardeşlik/uhuvvet bağının sürekli farkında olabilmek için bir hadis-i şerifte işaret buyurulduğu gibi “selâmın ve selamlaşmanın yaygınlaştırılması”na özen gösterilmeli, birbirimize selam veremez hale gelmekten kaçınılmalıdır.
* İslâm ümmetinin sosyal bünyesinde görülecek her türlü olumsuz gelişme karşısında onarım ilkesi ve yolu olarak Emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker görevinin sürekli hayat tarzımızda, sosyal ve kamu hayatında olması sağlanmalı ve bu durumun kesinlikle bir baskı unsuru değil, iman, kemal ve kıvam gereği, çağrısı ve yöntemi olduğu kabul edilmelidir. Kırmadan, dökmeden, hırpalamadan yapılmalı, gayet samimi davranılmalı. Muhataplarımız kim olursa olsun Taha suresi mealini “Ona yumuşak söz söyleyin, olur ki öğüt dinler yahut içi titreyerek Allah’ın azabından korkar, azgınlığından vazgeçer.” Düşünelim. İki Peygambere olan hitap olduğuna göre kendimiz de nefs muhasebesi yapalım. Kulluk bilincimizi de canlı tutarak İslam kardeşliğinin gereğiyle hareket edelim.
Bütün bu ilkeli gerçekliklerin gerçekten farkına varıldığı gün, din kardeşliğinin her türlü özel bağdan öncelikli olduğu anlaşılacak, saflar daha sıkı tutulacak, dışta, dost edinilmesi ve kendilerine “dost” denilmesi câiz olmayan gayr-i Müslimlere ve siyasal müttefiklere yönelik diplomatik zaaflara düşülmeyecek ve içte özel bağlar hatırına duygu ve davranış bozukluk ve aşırılıklara iltifat edilmeyecek, din kardeşliği çerçevesinde geliştirilen ilgiler, ilişkiler, tercihler, söylemler ve hizmetler öncelenmiş olacak huzurlu bir toplum oluşacaktır.
HABERE YORUM KAT