Dijital medeniyet
Hud Suresinde peş peşe Peygamberlerin kavimleriyle ettikleri mücadelelere yer verilir ve onları iman yoluna davetleri anlatılır. Aynı surede Salih aleyhisselamın kavmine Allah’ın vermiş olduğu nimetleri sayarken medeniyet nimetini de zikretmesi calib-i dikkattir.
‘Sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O’dur.’ ‘İstamerekum fiha’ ibaresi sadece bu ayette geçmektedir. Bu ibarede umum ve husus ibretler vardır. Umumi olan insanın sosyal bir varlık ve yaratık olduğu gibi aynı zamanda medeniyyü’t tab bir canlı olmasıdır. Yani karakteristik ve cibilli olarak insan medeni bir varlıktır. Tersi düşünülemez. Hususi ve özel olan tarafı da şudur ki Salih Aleyhisselam gayet medeni bir kavme gönderilmiştir. Ve kavmine içinde bulundukları ümran ve medeniyet halini hatırlatmaktadır. Bu ayetten, Medain-i Salih olarak anılan Hicr bölgesinin ümran açısından geliştiğini anlıyoruz. Elmalı Hamdi Yazır da ayetin mealinde ümran ifadesini kullanmaktadır. Müfessirlerin çoğu ‘istamerekum fiha’ ibaresinden ümranı yani medeniyeti çıkarmışlardır. Aynı kökten gelen ömür manasını verenler ise azınlıkta kalmaktadır. Ayete mealcilerin çoğunluğu şöyle anlam vermişlerdir: “(HÛD 11/61) Semud milletine kardeşleri Salih’i gönderdik. ‘Ey milletim! Allah’a kulluk edin; O’ndan başka tanrınız yoktur; sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret dileyin, sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir’ dedi” Salih aleyhisselam ekseri müfessirlerin tercihi olan Hicr beldesinde yaşamıştır ve bu belde Tebük ile Şam arasında veya Akabe Körfezi civarında yer almaktadır. Peygamberimiz buradan geçerken sahabelerin buradaki kuyulardan su içmesine izin vermemiş, sadece ibret almalarını öğütlemiştir. Hûd Aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Ad Kavmi, isyânları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helâk olmuştu. İmân ettikleri için bu azaptan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağılmışlardı.
¥
Bu dağılan insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır. Semûd kavmi, Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti. Bu sebeble “Ashâb-ül-Hicr” de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü. Çok çalışıp, bağlar, bahçeler yetiştirdi. Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere saraylar, ovalara köşkler ve konaklar kurdular. Sanatta ve servette iyice ilerlediler. Ancak, zevk ve safâya düşüp daha önce kendilerine Hûd aleyhisselâm tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş sapmaya ve uzaklaşmaya başladılar. Hepsi helâk olup gittiler. Bundan sonra da yurtları hiç bayındır olamadı. (adeta Hiroşima ve Nagazaki’ye benzedi). Hep Allah’ın azgınlara azabına şahitlik ve tanıklık etti. Sanki hiç insan yaşamamış bir belde hâlini aldı. Semûd Kavmi helâk edildikten sonra Sâlih aleyhisselâm, imân edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre ibretle bakarak; “Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi sâdece Allah’a imân etmeye dâvet ettim ve bunun için size nice nasihatlar yaptım. Fakat siz dinlemediniz. Sonra bu azâba uğradınız!” demiştir. Sâlih aleyhisselâm, kavminin helâkinden sonra kendisine imân edenlerle birlikte Mekke’ye veya Şam taraflarına gitti. Bir diğer rivayete göre ise, Filistin’de bulunan Remle kasabasına yerleşti. Hadramût tarafına gittiğine dâir rivâyetler de vardır.
Birçok müfessir bu ayetten dünyanın imarıyla alakalı olarak vücup anlamı çıkartır. Yani dünyayı imar etmek, medenileştirmek sanıldığı gibi kötü değil belki gereklidir. Kötü olan dünyayı ve dünyalıkları kalbe taşımaktır. Tenin makarrı kalp olmayıp, eldir. Kalp ile el arasında görev değiştiğinde felaket kapıyı çalar.
¥
Günümüzde küresel bir medeniyet vardır. Bu küresel medeniyetin ekseni Batı medeniyetidir. Ve bu medeniyetin karakterlerinden birisi de son dönemler itibarıyla sayısal ve dijital medeniyet olmasıdır. Yusuf Karadavi, El Cezire’de istihlaf ve medeniyet bağlamında yaptığı eş Şeriatü ve’l Hayat programındaki sohbetinde dijital medeniyetin el Esma ül Hüsna isimlerinden el Muhsi’nin akis ve tecellilerinden birisi olduğunu anlattı. İslâmiyet medeniyetin maddi boyutuna karşı olmadığı gibi sayısal/dijital boyutuna da karşı değildir. Bununla birlikte medeniyetin maddi ve dijital ayaklar üzerine inhisarına ve manevi iklimden kopmasına karşıdır. Madde bizatihi kötü değildir. Dünya ahretin tarlası ve köprüsüdür. Lakin sıkıntılı noktası maddenin esas alınması ve nimetlere karşı şükrün eda edilmemesidir Bununla birlikte, İslâm fıtri bir medeniyeti esas alır. Bu bağlamda dünyanın en büyük ikinci burcunun veya binasının Mekke’de veya Medine’de yapılması görgüsüzlük olduğu kadar insanı ezmesi nedeniyle de mahzurludur. Bundan dolayı ahirzamanda petrol fırtınası ve sıçramasıyla zengin olacak eski deve çobanlarının yüksek binalar yapması en azından hadis diliyle olumsuz ifadelerle anılmıştır. İslâm medeniyeti süt kadar beyaz ve fıtridir. Dolayısıyla İslâm medeniyeti maddi ve dijital boyuta karşı değildir lakin bunlardan da ibaret olamaz. Yine Kur’an, Sebe medeniyetiyle alakalı olarak meskenlerinde ayet olduğunu haber vermektedir. Bu da ümran açısından üstün bir medeniyete haiz olduklarını göstermektedir. Bilindiği gibi kimilerine göre, Ad Kavmi de özellikle de birincileri, Aden veya Hadramut bölgesinde yaşamış ve yerin dibine batırılmışlardır. Onlar da güçlü ve atletik beden yapılarıyla ve meskenleriyle ve medeniyetleriyle temayüz etmiş ve anılmışlardır. Denizin dibine batırıldıklarından dolayı da kimileri Ad Kavmi ile Kayıp Atlantis veya Batık Atlantis arasında ilinti kurmaktadır. Demek ki, İslâm medeniyete karşı olmadığı gibi bilakis onu emreder. Lakin onu himaye eden manevi yapısıdır. Bekasının iki şartı vardır. Birincisi, fıtrata uygun olması, ikincisi de şükredilmesidir. Biz medeniyete de küreselleşmeye de karşı değiliz. Lakin taraftarlığımız onun mahiyeti ve manevi boyutuyla irtibatlıdır. Önemli olan medeniyete ve küreselleşme değerlerini kimin verdiğidir. Değerlerini bizden aldığı müddetçe müteşerri bir çizgide seyredecektir. Aksi takdirde, diğer medeniyetlerin akıbetini paylaşacaktır.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT