1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Dijital işgalden kurtulamayanlar özgür olabilirler mi?
Dijital işgalden kurtulamayanlar özgür olabilirler mi?

Dijital işgalden kurtulamayanlar özgür olabilirler mi?

Yaşar Değirmenci, toplumdaki çürümeyi engellemenin ilk basamağı olarak, kökten sarsılan aile yapısı ve aile içi rollerin korunmasını ve iktidarın bu konudaki sorumluluğunu hatırlatıyor.

27 Ekim 2024 Pazar 11:45A+A-

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit

İktidar aileye ve gençliğe sahip çık!

Ailenin dağılması sonuçtur. 

Bu sonucu doğuran sebepler üzerinde çok ciddi düşünmek, tahlil etmek gerekir. 

Aile fertlerinin mutluluğu cemiyetin mutluluğu demektir. Aile ve toplumun temelini oluşturan her türlü değerin yozlaştırılması üzerinden reyting elde eden, evde kadınları TV başında esir alıp kukla haline getiren gündüz kuşağı ve benzeri programlara, sosyal medyada yapılanlara gereken takip ve kontrol yapılmalı. Değerlerimizi bombalayan ‘gündüz kuşağı’ ve benzeri programları yaşattığı facialar yüzünden toplum olarak da cezalandırılmalı. Sorumlu olanlar; âcilen gereken maddi manevi gerekenleri yapmalıdır.

Eşler ve çocuklar birbirine ‘mülkiyet bağı’ ile değil, ‘emanet şuuru’ ile bağlıdır. Canların yegâne sahibi olan Allah, bizi buluşturarak birbirine emanet etmiştir. Allah’ın emanetini gözü gibi korumayan, hırpalayan, zedeleyen, suiistimal edenler, gün gelip emanetin sahibine hesap vereceğini unutanlar ‘aile davası’na ihanet etmiş olmazlar mı?

Her gün vak’ayı âdiye haline gelen ölmeler, öldürmeler aile vahşet ve katliamları bireysel, toplumsal ve kamu huzurunun da katliamı değil mi?

Aile fertleri yük, ayak bağı, masraf kapısı yahut dert kapısı olarak görülür, aile içinde sağlıklı ve huzurlu bir iletişim için emek verilmezse; ailede büyük-küçük, kadın-erkek herkes birbirini tanımak ve anlamak için vakit ayırmazsa; şartları düzeltmek ve problemler üzerinde konuşmak yerine günü kurtarmak ve kaçmak tercih edilirse aile huzuru olur mu? “Dijital işgal”den kurtulamayanlar, özgür olabilirler mi? Birbirlerine zaman ayıramayanlar internet, akıllı telefon, vs ağından kurtulamayanlar; sonuçta yalnızlaşır, yabancılaşır, uzaklaşır ve mutsuzlaşır.

Aile mahremiyeti ve cinsellik en ters biçimleri ve en mahrem biçimleri ile eğlence ve şov programlarına akmaya başladı. Normalmiş gibi aldatılan koca, aldatan kadın ve namussuz erkek yan yana poz veriyorlar. Toplumun ahlakiliği kaybettiği/kaybettirildiği ilişkiler bunlar. Yani akılsızlık, bilgisizlik sarmalında ortaya çıkan bir sosyolojinin patolojileri. Bu patoloji, televizyonlarda şovlarla servis ediliyor. İnsanlar gülüyor, eğleniyor, şaşırıyor. Spiker yargılıyor, hesaba çekiyor, savunuyor. Yargıç ve avukat rollerini oynuyor. İnsanların en mahrem değerlerine en ters gelen konular, normal hâle getirilebiliyor. Psikolojik ve sosyolojik olarak anormaller, normalleştirildi. Tıbbi olarak ifade edersek; Psikosomatik hastalıklı duruma düşürüldü. Yani akılsızlık, bilgisizlik sarmalında ortaya çıkan bir sosyolojinin patolojileri. Bu patoloji, televizyonlarda şovlarla servis ediliyor. 

Aldatma, ensest, gayri meşru çocuk doğurma ve zina gibi davranışlar kitlelere seyrettirilerek normal hale geliyor. Kitlelerin algı dünyasındaki namus ve mahremiyet bilinci parçalanıyor. İnsanın bir zamanlar uğruna hayatını adadığı ve hayatına kıydığı namus sıradanlaşıyor. Ailenin birliğini ve bütünlüğünü tutan temel değerler yerinden ediliyor. Namus, sadakat, mahremiyet, ahlak gibi bu değerler, bozanların eşliğinde ters yüz ediliyor. Kitleler her gün bunların nasıl çiğnendiğini seyrede seyrede bu değerlere olan inançlarını kaybediyor. Alıştırıla alıştırıla hassasiyetlerimiz/duyarlılıklarımız dumura uğruyor.  Milliyetçi muhafazakâr iktidarın muktedir olması aile ve gençliğin durumuyla belli olur. Hep “ah!” çektiğimiz eğitim, kültür ve sanat dünyasını kaybettiğimizden bunları çaresizlik içinde hep konuşuyoruz. 

Aile dünyada da Türkiye’de de kan kaybediyor. Boşanma, terk, parçalanma ve sadakatsizliğin yükselişi de bunun göstergesi. 

Bunlar da aileyi gereksiz ve anlamsız hale getiren fitneler. Feminizm de ailenin erkeğe iktidar alanı ürettiğini düşünüyor. Aile bu kadar çok yönlü saldırılar altında. Hem ideolojik hem de değerler yönüyle böyle. Bir de buna şov programlarındaki içerikler eşlik edince mesele daha da büyüyor. Aile yapısını korumaya yönelik yasalar ve yönetmenlikler neden işlemiyor diye insan sormadan edemiyor. Aile ve Çalışma Sosyal Bakanlığı ve muhafazakâr iktidar bu konuda en fazla duyarlı olması gereken merciler. Çünkü muhafazakâr siyasetin en önemli temellerinden birisi aile politikaları yer alır. Aile Bakanlığı, ilk defa AK Parti iktidarı tarafından kuruldu. RTÜK’ün aile yapısını koruma görevi var. Bütün bunları düşündüğümüzde sosyal medya ve televizyonlarda aile yapımızla çelişen ve hatta aile değerlerimize bomba gibi düşen bu programların neden hâlâ devam ettiğini insan merak ediyor doğrusu. İktidarın başındakilerin aile efradının kurdukları Kadem ve benzeri kuruluşların verdiği zararları, İstanbul Sözleşmesi yutturmacasına Cumhurbaşkanımızın müdahale mecburiyetinde bırakılması da çok düşündürücü ve ibretlik!

İnsan ailede doğar ve ailede dünyaya gözlerini açar. İlk eğitimini orada alır. İyi insanların yetişmesi, iyi aile yapılarıyla mümkün. O sebeple ailelerimize yönelen bu medyatik saldırılara karşı tedbirler/önlemler almalıyız. İktidar; aileye ve gençliğe sahip çıkmasının yolunun, vahyin inşa ettiği ölçülerle insanımızı yetiştirmemize bağlı olduğunu unutmasın. 

Gençlerimizi madde bağımlılığı, alkolizm, deizm ve ateizm gibi afetlerden uzak tutmak istiyorsak öncelikle ailelerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü içinde çatışan, boşanan, parçalanan ve çözülen ailedeki çocuklar ve gençler soluğu bu kötülüklerde alıyorlar. 

Aile, medyatik barbarların saldırısı altında. Moğolların saldırısından daha yıkıcı bir barbarlık bu!

Aile bütünlüğünün korunması, ancak aileye değer ve emek vermekle, ailesine zaman ayırmakla mümkündür. İnsan kimi zaman eşi ile geçinmekte zorlanır. Kimi zaman eşini kaybettiğinde bir ailenin yükünü tek başına omuzlar. İyi bir evlat yetiştirmek uğruna ömür boyu gayret gösterir. Sabretmesi ve şükretmesi gereken amellerle dopdolu bir imtihan dünyasında olduğumuzu unutmayacağız. Mümin olarak sabreden ve şükredenlerin yerinin Cennet olduğunu da. Sonuçta insan şu âyeti ikaz şırıngası olarak görmeli. “Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakınlarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” Aile bireyleri, olanca zorluğuna rağmen, hayat imtihanında ailesini ihmal etmemeli, mutluluğu dışarıda değil, evinde/yuvasında aramalıdır.

Modern hayatın içinde yaşayıp giderken bizi hakikatten uzaklaştıran, ilk anda fark etmediğimiz birçok yanlış tercih var. İdeolojiler, siyasi farklılıklar, reklamlar, zihin mühendisleri. İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmayan zamanları yaşıyoruz. İki yüz yıldan bu yana önce erkekleri, sonra kadınları büyük ölçüde evden kopararak çalışma hayatına katan, son yıllarda iyice artan ve hâlâ bütün hızıyla devam eden devasa bir değişim sürecinin içindeyiz. Kadınlarla erkeklerin ev dışında çalışmalarını şart olarak sunan, aile üyelerini ev dışında bir hayata zorlayan, özgürlükleri alabildiğine teşvik eden, (helâl mi-haram mı, meşru mu-gayri meşru mu sorularını sordurtmayan) aile değerlerini ve akrabalığı önemsemeyen bu yapıyla aile, toplum huzur bulur mu? İktidar; aileye ve gençliğe sahip çıkma vazifesini yapmalıdır. Tabii icraatla nutukla değil! Zihin ve sosyal doku kaybının oy kaybından daha önemli olduğu, zihin ve zemin dünyalarına girmelidir. Bizden söylemesi.

HABERE YORUM KAT

5 Yorum