1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Dezenformasyon çağında sahih bilgi ihtiyacı
Dezenformasyon çağında sahih bilgi ihtiyacı

Dezenformasyon çağında sahih bilgi ihtiyacı

Abdurrahman Arslan, Musa Üzer ve Salih Orhan Özgür-Der aylık panelinde hakikat telakkisi, bilginin kaynağı, sosyal gerçekliğin inşası gibi birçok konuyu ele aldı.

06 Kasım 2022 Pazar 14:35A+A-

HAKSÖZ-HABER

Özgür-Der 2022/2023 Aylık Paneller Serisinin ilk oturumunda Abdurrahman Arslan, Musa Üzer ve Salih OrhanDezenformasyon Çağında Sahih Bilgi İhtiyacı” başlığını ele aldı.

Salih Orhan'ın yöneticiliğinde gerçekleştirilen programda hakikat telakkisi, bilginin kaynağı, sosyal gerçekliğin inşası, dezenformasyonun sebepleri gibi birçok konu tartışıldı.

Salih Orhan, yaşadığımız çağda dezenformasyonun bu derece yaygın olmasının temel sebeplerinden birinin enformatik araçların gelişmişliği olduğunu belirterek sözlerine başladı. Hakikatin çarpıtılması ve farklı şekilde aktarılması tarih boyunca gerçekleşmişse de modern dönemde varlık telakkisinin değişmesiyle birlikte bilgi, haber meselesine yaklaşımın da farklılaştığını belirten Orhan, bunun neticesinde insanlık tarihinde görülmemiş bir dezenformasyonla karşı karşıya kaldığımızı söyledi. Bu malumat denizinde insanların yönünü de kaybettiğini hatta yön ihtiyacı dahi duymadığının altını çizen Orhan bir ayet-i kerimeye atıfla ölümden sonra hesap gününde cehennemdekilerin “dalıp gidenlerle birlikte biz de dalıp gidiyorduk” dediklerini hatırlatarak, bu durumdan kendimizi ve neslimizi korumamız gerektiğini ve panelin de bu maksatla gerçekleştirildiğini belirterek sözü konuşmacılara devretti.

“Müslümanların Hakikat Telakkisiyle Yaşadığı Gerçeklik Birbirinden Farklı”

Sözlerine yaşadığımız dönemi tanımlamanın zorluğuna değinerek başlayan Abdurrahman Arslan, bugün Müslümanlar olarak bir ara dönemden ziyade bir kopuş sürecinde bulunduğumuzu belirtti.

İnsanın içinde yaşadığı sosyal gerçekliği hakikat telakkisine göre kurduğunu söyleyen Arslan, bugün Müslümanın inandığı hakikat telakkisiyle içinde yaşadığı sosyal gerçekliğin farklı şeyler olduğunu vurguladı. Arslan, Müslümanın inancını bu gerçekliğe uydurma çabasından vazgeçmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “İslam’ın hakikatine ait olmayan bir gerçekliğe İslam’ı uydurmaya çalışıyoruz, bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Bir ara dönemde değil bir kopuş dönemindeyiz. Her şeyi bilmemiz şart değil ama her şeyi bilmek adına kendi dinimizden feragat ediyoruz. Bu doğru değil. Yeniden kavramsallaştırılan bir dünyada yaşıyorsak bizim de bazı şeyleri yeniden tartışmamız gerekiyor. Bu anlamda ciddi bir entelektüel kuraklık yaşıyoruz.”

Devamında düşünce ve amellerin inşasında bilginin rolüne değinen Arslan, şu ifadeleri kullandı: “Bilgi olmadan düşünce ve amel inşa edilemez. Ameller niyetlere göredir. Niyetlerimizi kuran da bilgidir. Vahiy imana dönüştürülmüş bilgiyi ifade ediyor. Amellerimize ve düşüncelerimize bir bilgiyi temel alıyorsak o zaman bu bilginin karakteri ve mahiyeti üzerine düşünmeliyiz. Bu bilginin kaynağı nedir? Hangi hakikate dayanarak hangi bilgiyi üretiyoruz, çocuklarımızı hangi bilgiye göre yetiştiriyoruz? Geçmişte Sparta ve Atina’da 3-4 yaşından itibaren çocuklar devletin eline verilerek polisin iyi vatandaşı olmak üzere eğitiliyorlardı. Dönemin Hristiyan Müminlerinin ilk itirazı bunaydı, çocuklarımızın eğitimini biz yapacağız dediler ve bunun mücadelesini verdiler. Bugün bizler de çocuklarımızı küçük yaştan itibaren okula vererek benzer süreci yaşıyoruz.”

Hiçbir paradigmanın kendi içinden kendisini düzeltecek bilgiyi üretemeyeceğini söyleyen Arslan, İslam’ın ilk dönemini hatırlatarak vahyin cahili paradigmanın tamamen dışında olduğu için bir dönüşüm sağlayabildiğini vurguladı.

Bugün bizlerin de ancak paradigma dışına çıkarak bir değişim sağlayabileceğimizi belirten Arslan: “Biz bugün malumat sahibiyiz, bizim bilgiye değil yeni bir bakış biçimine ihtiyacımız var. Mevcut paradigmayı, modern bakışı aşacak; paradigma içi olmayan bir yeni bakışa ihtiyacımız var. İslam’ın itirazlarını bir türlü temellendiremiyoruz. COVİD meselesinde hocalar insanlara doktorlarla aynı şeyleri tavsiye etti, bununla yetindiler. Siz neden bir üst paradigma kurmuyorsunuz? Elbette tedbir almak gerekiyor, bunu söylemek İslami değil, İslami olan bir üst paradigma kurmaktır. İslam’a göre bir hareket tarzı önermektir. Başka paradigmanın adamlarının dediklerini tekrar edemeyiz. Üst paradigma inşa etmek mümkündür ama kolay değildir, ciddi bir entelektüel çaba ister”

“Müslüman Hakikati Aramaz, Hakikat Bizim İçin Verilidir”

Sonrasında hakikate dair konuşan Arslan, hakikati aramanın modern bir durum arz ettiğini oysa Müslümanlar için hakikatin verili olduğunu söyleyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “İşin aslı, astarı demek olan hakikatin kökü haktır. Hak Allah’ın sıfatlarındandır, hakikatin sahibi Allah’tır. Hakikat varlığın ne olduğunun ve neyi gösterdiğinin bilinmesi demektir. Fizik dünyada ayetler hakikati göstermez, hakikate işaret ederler. İslam’da hakikat aranmaz, modernite hakikati aramıştır. Modernlik biz hakikati doğada arayacağız dedi. Hakikat bize verilidir. Hakikat uhrevi bir arayış değil bu dünyayla ilgili bir çabadır, dünyanın anlamıdır. Hakikat doğru olandan ziyade doğruyu bulmak için kendisine teslim olduğumuz şeydir. Doğruyu bulmamıza imkân veren doğrudur hakikat. Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmamızı sağlar. Bilimsel bilgi tabiattan hareket ederken biz vahiyden hareket ederiz. Modernliğin en büyük zaafı hakikati tabiatta ararken bunu hangi zihniyet haliyle, bakışla yaptığını söylemez. İslam bize bir bakış ve telakki biçimi verir, biz bununla tabiatı okuruz. İslam bu nedenle tabiat üzerinde egemenlik iddiası içermez ama modern bilgi tabiatın hâkimi olma iddiasındadır.”

“Kendi Sosyal Gerçekliğimizi Kurmamız İçin İlk Adım Cemaat”

Ardından sosyal gerçeklik ve hakikat telakkisi ilişkisine değinen Arslan hiçbir sosyal gerçekliğin bir hakikat telakkisi olmadan var edilemeyeceğini söyledi. Bugünkü sosyal gerçekliğimizin modern hakikat telakkisinin bir yansıması olduğunu vurgulayarak bu sosyal gerçekliği yeniden nasıl İslam’a göre kurabileceğimiz hususunda cemaat olmaya dikkat çekti.

“ Bunun ilk nüvesi cemaattir. Çağdaş dünyanın sosyal gerçekliğinin temeli toplum sözleşmelerine dayanır, bütün sosyal bilim teorileri kendilerini bu sözleşmeci anlayış üzerine kurdu. Oysa bizi bir araya getiren sözleşmeler değil inancımız ve ideallerdir. Biz sözleşmeler sonucu ortaya çıkmadık. İslam bir şeyi açıklamak için bir teori üzerinden mi hareket eder evvela bunu düşünmeliyiz. İslam’ın sosyal teorisinde inanlar ve inanmayanlar olarak toplum ikiye ayrılır. Bu kavga için bir ayrım değildir, Müslüman olarak kalmak için bu ayırım yapılır. Erkekler ve kadınlar olarak da mahremiyet esasında bir ayrım söz konusudur, bu kadın ve erkek cemaatini sağlamak için yapılır, bir ayrımcılık amacı yoktur.”

İslam’ın hakikatine uygun olmayan bir gerçeklikte, İslam’ı bu gerçekliğe göre yorumlayıp heba etmememiz gerektiğinin altını çizen Arslan, kendimize ait bir gerçeklik inşa etmek için hakikat telakkimizi inancımıza göre yeniden belirlememiz gerektiğini bunun için de bilgi anlayışımızı yeniden vahiy merkezli bir kavrayışla buluşturmamız gerektiğini söyleyerek sözlerini sonlandırdı.

“Modern Hayata Karşı Perhizkar Olmalıyız”

Ardından sözü alan diğer konuşmacı Musa Üzer müzakeresine konuya dair birtakım sorularla başladı: ”Dezenformasyon araçlardan ve malumat yoğunluğundan mı kaynaklı yoksa bizatihi bu dezenformasyonu bilinçli olarak üreten bir vasat mı var? İkinci bir mesele dezenformasyonun üstesinden gelecek, sahih bilgi ihtiyacını karşılayacak olan Müslümanlar neden sahih bilgi meselesinde sorun yaşıyorlar?”

Üzer, hâkim paradigmanın en büyük başarısı olarak insanda oluşturduğu özgürlük tutkusuna ilaveten geride kalmama çabasının, çağa yetişme tutkusunun yer aldığına işaret etti. Müslümanların bu konudaki zaaf ve sorumluluklarına da değinen Üzer: “Neden yaratıldığını en iyi bilen, kendisinin farkında olan, sorumluluğunu müdrik yegâne varlık olan, bütün bir mevcudata karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken Müslüman, yeryüzünün halifesi olarak hayatı değiştirmeye çalışması gereken insandır. Teorize edilmiş modern hayatın bütün üniteleri bizi kuşatmaya çalışırken ne yazık ki bizler de o hayata en az diğerleri kadar katılmaya çalışıyoruz. Yapmamız gereken en temel şey bu modern hayata karşı perhizkar olmak, bu örgütlendirilmiş vasata iştahla katılmamaktır. Eğitim sistemi çocuklarımızı cahili sisteme dahil ediyor, oysa biz bu sistemi değiştirmek istiyoruz. Bu kısır bir döngü.”

Hız çağının doğasına da değinen Üzer, hız çağının sadece araçların hızından kaynaklanmadığını, aynı zamanda hızı bir felsefe olarak karşımıza çıkarttığını söyledi. Hakikatin buharlaşması için ihtiyaç duyulan hıza kapılmamak, bu hayatı değiştirip dönüştürmek için perhizkar olmamız gerektiğini Rasulullah’ın (s) örnekliğini hatırlatarak tekrarlayan Üzer: “Allah Rasulü, hayatın akışının bugüne kıyasla çok daha yavaş, ilişki biçimlerinin çok daha sınırlı olduğu bir dönem olmasına karşın Mekke’de içinde bulunduğu toplumun dışına çıkıp tefekkür ediyordu. Bugün bizim bunu yapmaya çok daha fazla ihtiyacımız var.”

“Postmodern Dönemde Herkes Ayrı Ayrı Hakikatin Merkezi Konumunda”

Postmodern dönemin modernlik karşıtı olmasının bizi aldatmaması gerektiğini söyleyen Üzer, günümüz postmodern vasatında insanlık tarihinde hiç görülmemiş kırılmaların ve yozlaşmaların yaşandığının altını çizdi: “ Postmodern süreçte çok daha büyük bir cahiliye içerisindeyiz. Bu durumu ortaya çıkartan bir felsefe, bakış açısı var. Bu bakış açısının yayılmasında ise enformasyon araçları aktif rol alıyor. Bu enformasyon odakları bizim sadece hadiselere nasıl bakmamız gerektiğini vaz etmiyor; Allah tasavvurumuzdan sünnete, gelenek anlayışımızdan gayb algımıza kadar geniş bir alandaki bakış açımızı etkileyerek çarpıtıyor. Her bir insanın kendi tasavvur ve belirlenimini ayrı ayrı hakikatler olarak kabul edilmesini sağlıyor postmodernizm. Her insanın heva ve hevesinin ayrı ayrı ilahlaştırılarak hakikatin merkezi haline getirildiğine şahit oluyoruz. İnsan eylemlerinin hem faili hem de meşruiyet kaynağına dönüştürülüyor.

Postmodern anlayışın ürettiği tarihselciliği örnek veren Üzer, başta birkaç ilahiyatçının gündemindeki bu mevzunun artık sokağa dek yayıldığının ve herkesin vahiy ve peygamber hakkkında rahatlıkla konuşabildiği bir zemine yol açtığının altını çizdi.

Panelin ismine atıf yapan Üzer: “ Dezenformasyon çağında sahih bilgi arayışı derken gündelik hayattaki meselelerdeki bilgi yanlışlığını kastetmiyoruz. Öncesinde bundan daha büyük bir mesele olarak hayatı anlamlandrımaya yönelik bilgiye dair saptırmalar sözkonusu. Müslümanlar için bütün sistemin kurucusu olan vahiyle bugün kurulan ilişkide sözlüğe bakılarak tercih edilen anlamlar esas alınarak bir bilgi ve anlayış inşa ediliyor. Vahyi alan Resulullah (s) ve ashabının pratiği gözardı edilerek yüzyıllar sonra bir sabah uyanıp bütün meseleyi anladığını ve aydınlattığını iddia edenler var. Postmodern paradigmanın arzu ettiği müphemlik kültürünü İslam tarihini açıklamak için kullananların olduğunu görüyoruz. Bu yolla Müslümanları bir ve beraber tutan, aynı hayat tarzını sürdürmelerini sağlayan cemaatin yerine belirsizlik ve müphemlik ön plana çıkartılıyor.”

"Kurucu Unsur Sünnettir"

Üzer, hayatın bütününü gören bir perspektifi yaşadığımız çağa yeni baştan kurmamız gerektiğini bunun için de ilahi vahye bir başka nazarla yeniden bakmamızın lüzumunu vurguladı. Bu noktada kurucu unsurun ise vahyin ilk muhatabı olan Rasulün sünneti olduğunu hatırlatan Üzer, hayatı İslam’a göre yeniden kurgulamayı ve anlamlandırmayı en iyi bilenin Rasulullah ve onun yetiştirdiği sahabe toplumu olduğunun altını çizdi. Bu örnekliklere nasıl yaklaşmamız gerektiğini ise şu sözlerle ifade etti: “Sünnet bizim sıkışınca başvuracağımız ansiklopedik bir müktesebat değil hayatın tümünü bizatihi kurgulayan bir kaynaktır. Hayata ve eşyaya bakışta karşılaştığımız dezenformasyonlara karşı bizi koruyacak yegâne kaynak budur. Milyarlarca uyarıcısıyla sürekli bizi kışkırtan bir dönemde bir üst otorite ve merciye uymayı zorlaştıran bir hayat yaşıyoruz. Hakikat telakkisinin kaybolduğu bir zamanda Müslümanın zorunlu olarak uyması gereken bilgi hiyerarşileri ve otoriteler vardır. Burada bize düşen onları anlamaktır ve uymaktır”

Panel soru-cevap faslının ardından sona erdi.

Haber: Ahmet Kerim Artuk | Fotoğraf: Hüseyin Melih Benli

aylik-panel-musa-uzer-abdurrahman-arslan.jpg

abdurrahman-arslan.jpg

musa-uzer-002.jpg

aylik-panel-ozgurder-2022-2023-1.jpg

HABERE YORUM KAT

1 Yorum