“Devlette Reformasyon mu Dönüşüm mü?”
Özgür-Der Başakşehir temsilciliğinin düzenlediği aylık konferansların Nisan ayı programı dernek merkezinde Hamza Türkmen’in sunumuyla gerçekleştirildi.
Hamza Türkmen, konuşmasının başlangıcında, İslam coğrafyasında ki mevcut yönetimlerin arka planına değinerek, birinci dünya savaşı sonrasında kurulan ulus devletlerin diktatoryal ve işbirlikçi yapılarına dikkat çekti. Söz konusu ülkelerin batının sömürüsüne hazır hale getirildiğini vurguladıktan sonra, “Ulus devletler hep aynı mıdır?, Değişim, dönüşüm mümkün mü?, Müslümanlar olarak bu devletlerle ilişkilerimizi nasıl belirleyeceğiz?, Bize dayatılan seküler sistemi -vahyi ölçüleri, ya yasaklayan, ya da alt kimliğe indirgeyen- bu sistemi nasıl ortadan kaldıracağız?” sorularını sıraladıktan sonra devlet tanımı üzerinde durdu.
Devleti, “Toprak bütünlüğüne bağlı, ulus toplumların siyasal örgütlenmesi” olarak tanımlayan Türkmen, devletin görevlerini, gerektiğinde kural koyması, düzenleme yapması, yetkilendirmesi, yasak koyması ve sınırlandırması olarak ifade etti.
Müslümanların İslam devleti söylemlerine ve ütopyalarına da değinen Türkmen sözlerini şöyle sürdürdü. “Rabbimiz bizlere devlet olmamızı önermiyor. Bir sünnetullahı öğretiyor. İlk defa vasat ümmet olarak bir şüheda nesli olmamızı istiyor. Sabikun olmamızı istiyor. Rasul ve rasulle beraber olanlar olarak basiret üzere İslamı tebliğ edecek nitelikli bir beraberlik oluşturmamızı istiyor. Eğer bunu yapabilirsek iyiliği emredip kötülükten nehyeden, hayırda yarışıp öne geçmeğe çalışan bir ümmet olmamızı istiyor. Bu daha büyük ve daha genel bir yapıyı ifade ediyor ki, Medine döneminde böyle bir güce ulaşmıştık.”
Bu güce yeniden ulaşıldığı takdirde, Kuran daki “şura” ve “ulul emr” kavramlarının yol göstericiliğinin önemini anlatan Türkmen, özellikle Abduh’un “Ulul Emri” çoğul bir formda şurayı oluşturmaya ehil insanlar olarak yorumlayışını ve bu perspektif altında bugün, Şurayı oluşturacak insanlar usuluddin ve tertil fıkhından geçmiş, vahiy ile hayat arasında bağlar kuran, genç, işçi, esnaf vs. toplumun her kademesindeki insanların sorunlarını bilen değişik alanlarda ihtisas sahibi insanlardan oluşması gerektiğini vurguladı.
Her şeye rağmen “İslamda yönetim” konulu çalışmaların eksikliğinden yakınan Türkmen, yönetimle ilgili bir başka kavram olan “Sultan” kavramı üzerinde durdu.
Sultanın, Hüccet-Melik-Güç, Kuvvet olma üzere üç anlamda kullanıldığını ifade eden Türkmen, Sultanın “sultanlık” ile karıştırılmaması gereğinin altını çizdi.
Türkmen daha sonra devletlerin, nitelikleri üzerinden tasnifini yaptı.
Devletin idari yapılanması açısından değerlendirildiğinde, Monraşik, Oligarşik, Demokratik olmak üzere üç tip devlet olduğuna işaret eden Türkmen, uyguladığı politikalarda öncelediği değerler itibariyle Faşist, Kapitalist, Sosyalist ve Komunist devletler olmak üzer dört tip devlet olduğunu belirtti. Son olarak devletleri evrensel hukuk karşısında aldıkları konum üzerinden değerlendirerek, Kanun devleti ve Hukuk devleti olmak üzere ikiye ayıran Türkmen, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, adil monarkların var olabildiğine işaret etti.
Türkiye’de cumhuriyet tecrübesinin kritik dönemeçlerinde, darbeler hukukunun hedefindeki siyasal grupların çoğu kez yurt dışına kaçmak zorunda kaldıklarına da değinen Türkmen, müslümanların söz konusu baskı, zulüm işkence ortamından hicret ederken tercih ettikleri ülkelerin arasında “İslam inkılabını” gerçekleştiren İran, sözde şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Suudi Arabistan ve herhangi bir diğer İslam ülkesinin bulunmayışının söz konusu devletlerin hukuk devleti vasfını taşımıyor olmalarına bağlayan Türkmen, Avrupa ülkelerinin bu çerçevede daha imkanlı olduğunun altını çizdi.
Türkmen daha sonra, dünün işkenceler yüzünden insanlarını tehcirle karşı karşıya bırakan Türkiyesinin, bugün kendi ülkelerinde benzer süreçleri yaşayan müslümanlar için -hiçbir Avrupa ülkesinin sağlayamayacağı- imkanlarla bezenmiş olacak şekilde dönüştüğünü vurguladı.
Daha sonra Türkiyedeki tek partili rejimden itibaren, demokratikleşme istikametinde ki gelişmeleri anlatan Türkmen, 61 anayasasının özgürlükçü yapısının, üniversitelerde her ideolojiden insanların gelişmesine öncülük ettiğinin altını çizdi. 12 Eylül ihtilaliyle muhafazakar bir kimlikle yeniden biçimlendirilen kemalizmin gölgesi altında 85-95 yılları arasında Türkiye’de islami uyanışın en canlı, en üretken dönemini yaşadığını ifade eden Türkmen, 28 şubat süreciyle inkıtaya uğratılan bu uyanışın sonrasında ortaya çıkan Ak Parti tecrübesinin, vesayeti geriletme, işkenceyi geriletme, düşünce özgürlüğünü sağlama, kemalizmin geriletilmesi, imam hatiplerin açılması, merkez-çevre geriliminde, çevreye alabildiğince alan açılması, ülkenin IMF kıskacından kurtulması. Ekonomik kazanımlar, Bölgesel güç olma ve G20 arasına girme gibi gelişmeler sonucunda, İslam ülkeleri ak parti sürecini devrim olarak gördü.
Konuşmasının sonunda Erdoğan fenomeninden, Erdoğan doktrinine evrilme sürecine de değinen Türkmen, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri sonrasında İslam coğrafyasında mazlumların ve direniş önderlerinin tepkilerine dikkat çekti.
HABERE YORUM KAT