“Devlet”in alkışladığı “iktidar karşıtı” mizah...
“İktidar”la “devlet”i aynı şey (hadi “hemen hemen aynı şey” diyeyim) olarak tanıyıp bilen “normal” bir ülkenin yurttaşlarına, Türkiye’de “iktidar karşıtı” ama aynı zamanda “devlet” tarafından alkışlanan bir mizahın varlığından söz ederseniz, söylediklerinizden hiçbir şey anlamayacaktır.
Muhatabınızı bir saçmalıktan değil, anlamlı bir şeyden söz ettiğinize ikna edebilmeniz için, onu yaşadığınız ülkede hükmedenlerle hükümetlerin aynı şey olmadığı konusunda bir kurstan geçirmeniz gerekecektir.
Mesela günümüz Türkiye’sinde, sayısal gücü yetse de siyasi iktidarın hiçbir Anayasa değişikliği yapamayacağını anlatmanız işe yarayabilir...
Ya da Bülent Ecevit’in ünlü “iktidar olduk ama muktedir olamadık” sözlerini...
Ya da, taptaze bir örnek olarak Deniz Baykal’ın şu sözlerini: “Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e, bir askerî tatbikatta, yerdeki mermileri toplarken, ‘Dikkatli ol Ergenekon’dan tutuklanabilirsin’ esprisi yapılıyor. Devletin zirvesinde, Ergenekon konusunun çok doğru teşhis edildiğini memnuniyetle görüyoruz.”
Görüyorsunuz, ne kadar beliğ bir tanımlama, ne kadar kristalize bir tespit: “Devletin zirvesi”, devlet içinde yer almayan “Devlet Bakanı”na Ergenekon konusundaki “doğru teşhis”i bildiriveriyor... Bunları memnuniyetle kayda geçiren de ülkenin sosyal demokrat muhalefet lideri...
Tarkiye’de “muhalif mizah”
Şimdi böyle bir ülkede “muhalif mizah”tan söz etmekle, “normal” bir ülkede “muhalif mizah”tan söz etmenin aynı şey olmadığı açıktır. Muhalif mizah biz sıradan insanların hayatlarıyla ilgili tasarruf hakkına sahip olan iktidar sahiplerini hedef alır. Eh, “normal” ülkelerde asıl iktidar sahipleri hükümetler olduğuna göre, oralarda yapılan ve hükümetleri hedef alan bir mizahın da kendisine “muhalif” demesinde hiçbir gariplik yoktur.
Fakat Türkiye gibi bir ülkeden söz ediyorsak, mizahçılar kendilerini “normal” bir ülkenin mizahçıları olarak göremezler, görmemelidirler. Burada, hakiki bir muhalif mizah, “siyasi iktidar”la birlikte “devlet iktidarı”nı ve onun ideolojisini de gırgıra almaktan geçer. Yoksa, çekiver kuyruğunu, gitsin...
Birikim dergisinin Temmuz-Ağustos sayısında Tanıl Bora’nın “Beynelmilel” ve “O... Çocukları” filminin yönetmeni Sırrı Süreyya Önder ile yaptığı bir söyleşi vardı. Önder’in, Bora’nın bir sorusuna verdiği cevabı aktarınca yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım şeyi daha iyi anlayacaksınız:
“30 Ağustos 2007’de yapılan zafer balosuna, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan, eşleri olmadan katıldılar. Ufuk Uras, eşsiz olarak bile davet edilmemişti. Bu, baloyu düzenleyenlerin dayattığı bir zorunluluktu. Çünkü kadınlar başörtüsüyle kabul edilmiyorlardı.
“Ertesi hafta çıkan bütün mizah dergileri Abdullah Gül ve R. Tayyip Erdoğan’ı birlikte, erkek erkeğe dans ederken hicvediyorlardı. Onların bu zorunlu ‘single’ durumlarından mizah çıkartmışlardı. Kadınların hayata dahil edilmemesinden kaynaklanan durumlar bir başka zamanın ve durumun konusu olabilir, olmalıdır da... Halbuki o gece, balo şöyle bir trajikomik seyir izlemişti. Bir protokol subayı, ilk dansı yapmaları için, Genelkurmay Başkanı ve eşine yaptığı çağrıyı ‘Arz ederim komutanım!’ diyerek bitirmiş ve komutanla eşi dansa başlayıp, üzerinden makul bir süre geçtikten sonra, rütbe ve kıdem esasına göre, sırasıyla diğer komutanlar dansa dahil olmuşlardı. (...) Hiçbir mizahçı bu absürditeye kayıtsız kalamaz. Böyle bir sahne Beynelmilel filminde, bu balo yapılmadan önce aynen canlandırılmıştı.
“Politik mizah ‘vurun abalıya’ değildir! Absürd olanı yakalamak konusunda mizahçılarımız giderek ya reflekslerini kaybetmektedirler ya da kolayına kaçıp abalıya vurmaktadırlar. Politik mizahın gerilemesi, egemenlerin manipülasyon gündemlerinden etkilenmeyle doğru orantılıdır.”
Majestelerinin mizahı...
Ben, Önder’in bıraktığı yerden devam edeyim: Bu dergilerden birinin ertesi yılki resepsiyonu (30 Ağustos 2008) anlatan kapağının spotunda “Bu yıl resepsiyonda dans yoktu” ibaresi vardı; aşağıda da genelkurmay başkanını aralarına alıp halay çeken Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan figürleri... “Bu yıl resepsiyonda dansın olmaması”, muhtemelen önceki yılın tatsız görüntülerinden rahatsız olan Genelkurmay’ın bir uygulamasıydı. Yani mizahçıların Gül ve Erdoğan’ın “zorunlu ‘single’ durumlarından mizah çıkarmaları” karşısında, kendi tasarrufunun sonuçlarından birinden rahatsızlık duyan bir Genelkurmay görüntüsü... Dergi, Gül ve Erdoğan’ı resepsiyonun “çağdaş” bir performanstan mahrum kalmasının sorumluları olarak görüyor ve eleştiriyor mu, tam bilemedim. Fakat çizgilerde, o günlerde “iktidar”la iyi ilişkilerle anılan yeni genelkurmay başkanına “kankalık” eleştirisi yapıldığı bariz. Oysa yeni genelkurmay başkanından “tokat gibi sözler” gelseydi, hiç kuşkusuz kapakta 27 Nisan muhtırasından sonra Leman’ın kapağını süsleyen sevindirik karikatüre benzeyen bir şeyler görecektik: Gnlkrmy: “Tayyip n’aber”... Tayyip: “N’oolsun...”
“Devlet”in sevdiği mizahının “odağı” Leman dergisinin iki “türban” kapağını da hatırlatmak isterim size:
Bunların birincisinde, Anayasa Mahkemesi’nin “türbana üniversitelerde geçit vermeyen” kararı işleniyor. Kapak spotu: “Anayasa Mahkemesi, türbanı yüksek okullarda serbest bırakan Anayasa değişikliğini iptal etti. Bu, AKP’nin kapatılması için en önemli dayanak noktalarından birini oluşturuyor...” Çizgi ikiye bölünmüş. Bir tarafında Meclis ve milletvekilleri, öbür tarafında ise bir balkonda, onları da gören iki Anayasa Mahkemesi üyesi... Milletvekilleri –ki biçimsiz, bıyıklı ve sakallılar- bağırıp çağırarak kararı protesto ederken ellerinde kadehlerle içkilerini yudumlayan, kılık-kıyafetlerinden ve ifadelerinden “çağdaşlık” ve “aydınlanmışlık” akan iki üyeden biri sakince şöyle sesleniyor onlara: “Merabalar, siz de mi partiden sıkıldınız?”
Sizlerle paylaşmak istediğim ikinci karikatür, onu aktaran internet sitesinde şöyle tanımlanıyordu: “Hamile bir kadının karikatürize edildiği kapakta, türbana getirilmek istenen serbestlik ince mesajlarla eleştirilmiş...”
“İnce mesaj” şu: Hamile kadın, doktorundan doğacak çocuğun cinsiyetinin kız olduğunu öğrenince şöyle der: “Kız mı?.. Böyle türbanlı, kapalı bir Türkiye’ye kız getirmek istemiyorum Turgut!..” Kocası: “Müsterih ol. Laikliği delemezler sevgilim!..”
Derginin çizgisini bilmeseniz, karikatürün, bir “zır laiklik” eleştirisi olduğunu düşünmeniz işten bile değildir; hatta aklınıza başka hiçbir şey gelmez. Fakat ne yazık ki, bu, mizahçılarımızın aklına bile gelmez. Oysa zır laiklik, buradan doğan paranoyalar ve tabii uçsuz bucaksız bir mizah alanı olarak militarizm ne fırsatlar sunar yararlanmak isteyene...
Bir gün böyle bir mizahımız olacak mı acaba?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT