1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Devlet ve Öcalan bu dilde konuşuyor
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

Devlet ve Öcalan bu dilde konuşuyor

06 Ocak 2011 Perşembe 14:21A+A-

» Vietnam-ABD görüşmelerinin imzaya açıldığı gün, B2 bombardıman uçaklarının Vietnam’a en fazla bomba yağdırdığı gündür.

» FKÖ-İsrail görüşmelerinin Oslo’daki 3. etabı, İsrail askerlerinin intifadaya silahla karşılık verdikleri gündür.

.....

» Ateşkes devletin demokratikleştirilmesi ve bunun sonucu olarak sizin silahlarınızı bırakmanız gibi reel bir durumun ifadesi değilse, değişik bir ifadeyle sizce doğru bulunmuyorsa yarından itibaren ateşkesi bozabilir ve operasyonları gerekçe gösterip, doğru bulduğunuz tavrınızdan vazgeçmenin başka gerekçelerini de ifade edebilirsiniz.

» Son iki yıldır ne yaşanmışsa, ne düşünülmüşse birinci dereceden haberdar edildiniz. Bunun da gerekçesi, bir gün konuşulacak şeylerin olmasıdır. Yaklaşık 50 milyon insanın ölümüne enden olan 2. Dünya Savaşını çıkaranlar bile bir gün gelip konuşabilmişlerdir.

» Teknik olarak altı düzeyde, siyaseten en üst düzeyde yürütülen bu görüşmeler ikinci bir duruma kadar durdurulmuştur. Bunun sonucu size bağlıdır.

***

Bu mektubun 1998’de Atilla Ateş’in Öcalan’ı barındırmaması için sınırda Suriye’yi tehdit ettiği günden bir gün sonra devletten Öcalan’a gittiğini söylesem kaç kişi buna inanır?

1998 yılında PKK’nın ilan ettiği ve 2004’e kadar süren ateşkes ve Öcalan’ın Suriye’den çıkış hikâyesiyle uzun süredir yakından ilgileniyorum. Bu konuda devletin “kahraman askerlerimiz Apo’yu yakalayıp getirdi” ve PKK’nın “uluslararası komplo” masalları dışında alternatif bir tarih denemesini dört günlük bir yazı dizisi olarak Taraf’a yazmıştım. (Devletten Apo’ya Mektuplar)

O yazı dizisinde, 1998 Eylül Ateşkesi’ni getiren devletten Apo’ya giden “Devletin bütünlüğü ve hükümranlık hakları dışında herşey tartışılabilir” diye biten Ağustos Mektubu ilk kez yayımlanmıştı.

Yukarıdaki mektup ise bu yazı dizisini yazarken varlığından haberdar olduğum ama o zaman bakma şansı bulamadığım araştırmacı Hasan Yıldız’ın Muhatapsız Savaş, Muhatapsız Barış kitabından.

Doz Yayınları arasından çıkan ve ilk baskısını 2001 yılında yapan kitap eleştirel bir Öcalan ve PKK okuması. Ama kitabı asıl tarihî kılan 1998 Ateşkesi, Öcalan’ın Suriye’den çıkış ve yakalanış hikâyesi üzerine PKK arşivleri de kullanılarak yazılmış ilk ve en gerçekçi kitap olması. 2001 yılında onun içinden onlarca manşet çıkabilecek kitabının başına gelenler, yıllar sonra da benim yazı dizisinin başına geldi. İddialar görmezden gelindi...

Ama gerçeğin kötü bir huyu vardır. Gün gelir, ortaya çıkar.

Bu süreçle ilgili son açıklamalar yeniden iyi habercilik yapmaya başlayan Tempo dergisine konuşan PKK liderlerinden Muzaffer Ayata’dan geldi.

Ayata bir süre önce Almanya’da Hasan Cemal’e konuşmuş, 1998 Ateşkesi süresince “arabulucu bendim, o gün konuştuğumuz askerler çok iyi insanlardı” türü açıklamalar yapmıştı. Ruşen Çakır da Cemal’den alıntı yaparak işte “98 ateşkesindeki arabulucu ilk kez konuştu” diye bir yazı yazmıştı.

2000 yılına kadar cezaevinde kalan Ayata, Tempo’ya ise daha farklı bir hikâye anlatmış. Doğrudan kendisiyle görüşülmediğini, dolayısıyla o iyi askerlerle hiç karşılaşmadığını, görüşmelerin bir avukat aracılığıyla yapıldığını söylemiş. Yani hikâye hâlâ benim Taraf’ta yazdığım “Devletten Apo’ya mektuplar” yazı dizisinde anlatıldığı gibi. Tempo’daki röportajda Ayata, Eylül 1998’deki ateşkesi getiren devletin üst düzey yetkililerinin imzasıyla Abdullah Öcalan’a giden Ağustos Mektubu’ndan da bahsetmiş.

Yukarıdaki mektup 16 Eylül 1998 gününe ait. Yani Atilla Ateş’in Hatay sınırından Suriye’yi Öcalan için tehdit ettiği günden bir gün sonrasına.. Devlet kamuoyu önünde PKK için savaşı göze alır görünürken perde arkasından 1 Eylül 1998’de ilan edilen ateşkes sürecinin devamında Öcalan’la görüşmeyi sürdürüyordu.

Suriye’den bizzat Öcalan’ın kendisi çıkmak istemişti. Bu isteğini devlete kendisiyle görüşen arabulucuyla Hollanda’da yaptığı bir telefon görüşmesinde iletmişti.

Öcalan kayıt altına alınan o görüşmede “Benim barışı hayata geçirebilmem için Ortadoğu’dan çıkmam gerekiyor.. Benim Suriye’de rahat edebilmem, ateşkesi kalıcı hale getirebilmem mümkün değil. Hafız Esad yönetiminin üzerinde askerî diplomasinin uygulanması gerekiyor. Uygulanmazsa ateşkesi kalıcı hale getirmemem çok zor olur” demiş, Öcalan’ı Ortadoğu’dan kurtarıp, Avrupa’ya yerleştirerek PKK’yı siyasallaştırmak isteyen devlet de Öcalan’ı Suriye’den çıkarmak için Esad yönetimine baskı yapmaya başlamıştı. Aslında tüm bu açıklamalar bir oyundu. Öcalan’ın Suriye’den çıkma talebi o dönem arabuluculuk yapan Mısır Lideri Mübarek üzerinden Esad’a ulaştırılmış, Esad da Öcalan’ın çıkışına izin vermişti.

19 yıl boyunca Şam’da yaşadığı bilinen Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasının 19 yıl sonra hem de 15 gün PKK ateşkes ilan etmişken devletin birden bire celallenmesinden, savaşı göze almasından bugüne kadar şüphelenen olmadı. O dönem Türkiye’nin Suriye’den neden ısrarla Öcalan’ı “barındırmamasını” istediği, neden ısrarla “iadesini istemediğini” soran da olmadı?

Bu kadar az şüphe ve soru olunca gerçek de ortaya çıkmıyor işte..

Yukarıdaki mektup bugün Öcalan-devlet görüşmelerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynak. Bu görüşmelerin bir pazarlıktan ziyade bir ikna süreci olarak işlediği, güven üzerine kurulduğunu gösteriyor. Kullanılan dil galiba bugün de değişmedi.

Barış yapmak bir sanattır, değerini bilenlere...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT