Devlet eliyle hayırseverlik
Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte halka bedava kömür taşıyan TIR filolarının da ucu bucağı görünmez oldu.
Ankara Büyük Şehir Belediyesi'nin bedava kömür TIR'larının bu kış dağıtacağı kömür 100 bin tonu aşacakmış. Bu sadece tek bir şehrin ve tek bir yılın rakamı.
AK Parti iktidara geldiğinden bu yana 7 milyon tona yakın kömür dağıtmış. TIR'lar artık yoksul semtleri aşıp doğalgaz kullanan orta halli mahallelere de dağıtıma başlamışlar. Öyle ki, artık evinde doğalgaz olan birçok aile de soba kurup kömür yakmaya başlamış.
Tabii bir de, bu kadar büyük boyutlu bir yardım kampanyasında kaçınılmaz olarak ortaya çıkan istismar boyutu var olayın. Yine gazetelere ulaşan haberlere göre, üzerinde ne kadar “satılamaz” yazarsa yazsın, ara sokaklarda bedava kömürün ticareti de başlamış.
AK Parti'nin belediyeler eliyle yürüttüğü bu “hayırseverlik” faaliyeti yeni değil, yıllardır sürüyor. Devlet ya da belediyeler eliyle yürütülen bu tip hayır faaliyetlerine ilkesel olarak karşı olsak da, çok istisnai olarak başvurulduğu ve küçük çaplı kaldığı durumlarda susarak geçiştirmeye çalışıyoruz. Ama doğrusu artık bu kömür işi çığrından çıktı.
Belediyeler dağıtımı genişlettikçe genişletiyor, onlar genişlettikçe halkın bedavacılık damarları daha da kabarıyor; istismar olayları kontrol edilemez bir şekilde artıyor ve tabii, biz vergi ödeyenlerin TKİ'ye olan borcu da kabardıkça kabarıyor.
Bu yüzden de tekrar hatırlatmanın zamanıdır: Sayın Belediye Başkanları, belediyeler hayır kuruluşu değildir. Zenginden fakire kaynak transferi yapan kuruluşlar hiç değildir. Biz sizi oraya verdiğimiz vergilerle şehrin bakımını yapın, belediye hizmetlerini yürütün diye seçtik.
Bizim adımıza ve bizim kesemizden hayırseverlik yapın diye değil...
Siz ne hakla, bize sormadan bizim paramızla kömür dağıtıyor; bizi zoraki hayırsever duruma düşürüyorsunuz? Açları doyurmak, yoksulları ısıtmak esas olarak ne devletin ne belediyenin, ne de siyasi partilerin görevidir.
İnsanlar kendi karınlarını kendi doyurur. Üretmek de, gelir kapısı yaratmak da tek tek insanların kendi görevidir. Ekonomik kalkınma da devletin değil halkın gerçekleştireceği bir şeydir.
Kendi yoksullarına sahip çıkmak, yaşlısıyla hastasıyla sahipsiz çocuğuyla toplumsal dayanışma içine girmek esas olarak toplumun işidir. Hayır yapmak tek tek bireylerin kendi kararlarıyla - kime yardım edeceklerini kendileri seçerek- gönüllü olarak yürütecekleri bir faaliyettir, öyle olmalıdır. Burada devlete düşen görev olsa olsa toplumun içinde zaten var olan dayanışma ve yardımlaşma ruhunu açığa çıkaracak formüller bulmakta yardımcı olmak, yani hayırseverlerin önünü açmaktır.
Onların yerine geçmek değil! Bugün dünyada bunun en güzel örneğini ABD veriyor. ABD bir sosyal devlet değil. Ama hayırseverliğin en iyi kurumlaştığı ülke...
Geçenlerde Star'da Mustafa Akyol'un verdiği rakamlar ibret vericiydi: Bugün Amerikalıların kiliselere ve hayır kurumlarına aktardığı bağış miktarı 300 milyar dolar gibi dev bir rakama ulaşıyor.
Bu parayla ücretsiz veya çok ucuza aşevleri, bakımevleri, hastaneler ve bin bir türlü yardım kuruluşu işletiliyor. ABD, milli gelirinin yüzde 1.7'si ile 'dünya bağış şampiyonu'. Ama oldukça güçlü bir sosyal devlet geleneği olan Fransa'da bu rakam sadece 0.14...
Bizde de devletin -sosyal devlet olma adına- ortak bütçeyi bu tip hayır işleri için kullanmayı alışkanlık haline getirmesi, bu alandaki toplumsal örgütlenmenin kadük kalmasının en önemli sebeplerinden biridir. Yine Akyol'un saptamasıyla, “Osmanlı toplumunda hayır-hesanet işleri çok daha iyi organize olmuş ve vakıflar aracılığıyla kurumsallaşmıştı. Tek Parti dönemi bu geleneği biçti.
Cumhuriyet, tüm vakıflara el koydu, tüm sivil girişimleri zapt-u-rapt altına aldı, kurban derilerinin bile peşini bırakmadı.” Peki geçmişin sivil hayır kuruluşlarını kendine rakip belleyip yok eden ve onların yerine geçen devlet bu işi kıvırabildi mi? Ne kadar kıvırabildiğini devlete ait çocuk ve yaşlı bakımevlerinin durumlarına bakınca görüyoruz.
Eminim ki, şu kömür dağıtma işi de belediyeler yerine bir sivil toplum kuruluşu tarafından yürütülebilirdi. “Yoksullarımızı ısıtalım” sloganıyla yürütülecek bir yardım kampanyası on binleri harekete geçirebilirdi. Tabii devlet toplumdaki dayanışma reflekslerini böyle yok etmemiş olsaydı...
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT