1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Devlet Aklında Köklü Değişim İçin Soma Perspektifi
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Devlet Aklında Köklü Değişim İçin Soma Perspektifi

15 Mayıs 2014 Perşembe 14:43A+A-

Soma’da yaşadığımız maden faciası son döneme damgasını vuracak nitelikte ağır bir faturayı ihtiva edecek gibi duruyor. Zaten bu sebeple Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız yaşanan facianın boyutlarını dile getirmek maksadıyla "Türkiye'de şu ana kadar yaşanmış en yüksek işçi kaybıyla sonuçlanan bir kazaya doğru gidildiği”ni ifade etmişti.

Gerek üç günlük ‘milli yas’ ilan edilmesi gerekse 19 Mayıs törenlerinin iptali başta olmak üzere Hükümet tarafından atılan adımlar tablonun netleştikçe daha da üzücü ve sarsıcı bir hal alacağının güçlü işaretleri sayılmalı.

Kara Endeksli Mantık Güvensizlik Üretiyor

Çalışma şartlarına ilişkin atılan adımların yetersizliği aşikâr. Bu sebeple devlet ve özel işletmeler arasında çalışanların ücret, sosyal haklar, güvenlik vd. açısından göz ardı eden kanun ve mantık bu vesileyle ciddi bir muhasebeye çekilecek. Bu yöndeki tepki ve taleplerin kimi tepkisellikleri ihtiva edecek olsa da çok daha güçlü bir biçimde yükselecek olması son derece doğaldır.

Eski döneme göre hem ücretlerde hem de iş güvenliği meselesinde kat edilen mesafeyi sürekli olarak göz önüne getirip mevcut eksik, çelişki ve zaafların dile getirilmesine karşı çıkmak hem doğru hem de faydalı değil. Muhalefetin pek çok olayı olduğu gibi Soma’daki büyük faciayı da sadece Hükümeti yıpratma veya itibarsızlaştırma vesilesi kıldığı/kılacağı hiç kimseyi şaşırtmaz. Ancak meselenin asıl merkezi muhalefetin izleyeceği strateji veya manipülatif söylemleri olmamalıdır.

Nasıl ki devletin güvenliğini esas alan siyasal akıl uzun yıllar boyunca topluma sıkıntı üzerine sıkıntı yaşattıysa şirketlerin karlılığını esas alan siyasal-iktisadi akıl da bizi benzer sorunlara mahkûm edecektir. Birey ve topluma değil devlete endeksli güvenlik politikası kadar toplumsal adalet ve refaha değil sermaye sınıfının karlılığına endeksli kalkınma stratejisi de huzursuzluğu, yoksulluğu ve güvensizliği beslemektedir.

Soma’da 250’den fazla insanımızın bir kaza vesilesiyle ölümü evvel emirde iş güvenliği meselesinin tekrar fakat sadece kâğıt üzerinde, formalite icabı ve maden sektörüyle sınırlı olmayacak bir şekilde tartışmayı zorunlu kılacaktır. Çünkü iş güvenliği uzmanları veya Çalışma Bakanlığı’na, Maliye Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığına, SGK’ya bağlı müfettişler eliyle yapılan ‘teftişlerde’ ciddi ihmallerin, ihlallerin hatta şikelerin yaşandığı bir sır değil.

Elbette bu işin içine uzun bir zamandır pek çok mahrumiyete sebep olan ‘taşeronlaştırma’ mantığının da dâhil edilmesi gerekiyor. Öyle ki başta belediyeler olmak üzere pek çok kamu kurumu ve özel sektör mevcut devlet memurları kanununda karşılaşılan sıkıntıları aşmak üzere devreye soktukları taşeronlaştırma çözümüyle yeni bir kangren alanı oluşturmuşlardır.

Bugünler Soma’da bir maden kazasına hayatını kaybeden kardeşlerimiz için öncelikle Allah-u Teala’dan rahmet ve mağfiret dileme, günahlarının affı için dua etme günleriyse de işin hukuk, iktisadi ve siyasi sorumlulukları da muhakkak ki adalet dairesinde konuşulacaktır.

‘Kaza’ Ne Kader’den Azade Ne de …!

Ölenleri geri getirmek mümkün değil. Bütün tedbirlere rağmen insan olmanın getirdiği zaaflar bu türden acıtıcı, yıkıcı sonuçlara sebep olabiliyor. Ama Soma’daki maden faciası defterini ‘kader’ bağlamında sorumluların kusurlarını örtecek bir kaza olarak nitelemek geride kalanların acılarını daha da derinleştirmekten başkaca bir işe yaramaz. Diğer taraftan bu yıkımın hesabı görülmediği oranda, kusurları, ihmalleri, ihlalleri yanlarına kar bırakılanları da iyiden iyiye şımartacaktır.

Soma’da maden faciasında hayatını kaybeden kardeşlerimiz için Hükümet, sendikalar, vakıflar elbette acil bir durum değerlendirmesi yapacak ve harekete geçecektir. Bu çerçevede ortaya çıkan eksiklikleri ve kusurları AK Parti muhalifi cephenin hızlı ve yaygın bir seferberlik mantığıyla yeni bir gerilim alanına dönüştürmeye yönelmesi sürpriz olmaz. Yalnız burada sadece bu cephenin öfke ve düşmanlık üreten söylemlerine bakıp yaşanan acıları ve yanlışları küçültmeye girişmek, sorumluları aklamaya çalışmak akla ve mantığa zararlıdır.

Nihai sonuç bizim açımızdan şudur: Madenlerde, fabrikalarda, atölyelerde, şantiyelerde olumsuz şartlarda çalışan, hakkını alamayan, keyfi muamelelere maruz kalan işçilerin haklarını gündeme almak, bu hakların muhafazası ve geliştirilmesi için söylem ve eylem üretmek herkesten daha çok İslami kimlik sahiplerinin üzerindedir. 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum