Despotizme Meslek Odası Kılıfı
Bir asırdır bürokratik oligarşinin tasallutu altında yaşamaya mahkûm edilen bir toplumuz. Ancak mevcut durumun acıyı daha da katmerleştiren tarafı bürokratik oligarşi denilen karabasanın sadece devlet kurumlarıyla sınırlı olmaması. Başta akademi ve sanat çevreleri olmak üzere bütün sivil alanları kuşatan ulus devlet mantığı sirayet etmediği hemen hiçbir alan bırakmamış maalesef.
Devlet “sivil toplum lazımsa onu da biz kurarız” mantığından hareketle meslek odalarına sadece kamu hizmeti vermeyi değil resmi ideolojinin taşıyıcılığı ve muhafızlığı görevini de yüklemiş. Bu sebeple devletin elinin ermediği veya doğrudan müdahalenin demokratik cumhuriyet imajına zarar vereceği durumlarda “sivil kuvvetler”in devrede tutulması tercih edildi.
Mesleki Liyakat Değil Rejime Sadakat
Başta barolar olmak üzere tabipler ve eczacılar, mimar ve mühendisler, sanayi ve ticaret, esnaf ve mali müşavirler odalarına kadar bir dizi kuruluşun gerçek misyonu nedir? Genellikle cevap mahiyetinde yasal zeminde üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak, kendilerine tanınan yasal haklar ve imkânlar dâhilinde sektördeki gelişmeleri takip etmek, kalkınma ve refah artırımı konusunda projeler geliştirmek, mesleki sorunların çözümünde hakemlik yapmak vs. gibi klişe bazı cümleler kuruluyor.
Kanunlarda ne yazarsa yazsın veya çarpıklığı tevil babında her ne söylenirse söylensin meslek odalarının asıl işlevi darbe süreçlerinde tartışmaya hiç mahal bırakmayacak bir biçimde kendini gösteriyor.
Siyaset ve topluma karşı askeri bürokrasi ve resmi ideolojinin yanında saf tutan meslek odalarına dair en berrak resim gerçekten de 28 Şubat sürecinde çıkmıştı karşımıza. Şeriata karşı yürüyüşler, irticaya karşı teyakkuz çağrıları, Cumhuriyet mitingleri, Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında özellikle baroların oynadığı roller şöyle böyle değildi. Uzun yıllara ve derin tecrübelerin devşirildiği teamüllere yaslanan devlet ve meslek odaları arasındaki münasebetlerin faturası elbette ki topluma çıkarılıyordu.
Meslek odalarının idari kadroları devletin bekası adına iktidar sınıflarıyla paslaşmayı bir vazife bildiği için toplumsal taleplerin siyasette ağırlık kazanmasından hiç hazzetmedi. Tabi bu arada toplumsal terbiyede devlet adına rol aldığı oranda sınıfsal imtiyazları daha bir yükseldi. Bu imtiyazlara kimi zaman yasal kılıflar uyduruldu kimi zaman iltimas ve yolsuzluklarla kapı aralandı.
28 Şubat’ta “Beşli Çete” namıyla bilinen TOBB, TESK, TİSK, Türk-İş ve DİSK’ini bir araya getiren teamül işte bu devlet adına toplumu ve siyaseti terbiye etme misyonuydu. İslami kimlik ve sembollerin kamusal alandan tecrit edilebilmesi için bu gibi kuruluşların bürokratik oligarşinin ayrılmaz bir parçası olduğuna bütün toplum defalarca şahitlik etti.
Avukat ya da Gıda Mühendisi Olma Şartı
Aslında bütün bu kısa tarihçenin arka planı hepimizin malumu. Peki, neden yeniden hatırlama gereği duyduk? Gıda Mühendisleri Odası tarafından sergilenen rezaletten haberi olmayan kalmamıştır ama biz yine de bilmeyenler için aktaralım.
Gıda Mühendisi olarak çalışmak için Gıda Mühendisleri Odası’na üye olmak ve aidat ödemek şart. Sadece fakülte bitirmek yetmiyor. Ancak GMO üye olabilmek için başı açık fotoğraf istiyor. Başını açmayana üyelik, üyelik kaydı olmayana iş yok anlayacağınız. Başörtüsü yasağını üniversitelerde bitirmek önemli bir aşamaysa da Meslek Odaları gibi bürokratik oligarşinin gönüllü muhafızlarını aşmak nedense hala mümkün olamıyor.
Meslek Odaları, Kemalizmle iç içe geçmiş sol-sosyalist ya da sol-sosyalizmle iç içe geçmiş Kemalist kadroların hâkimiyeti altında 12 Eylül cuntasının yasa ve yönetmelikleriyle temel hak ve özgürlüklerin üzerine çöküyor. Gerek baroların gerekse mühendislik odalarının özellikle başörtüsüyle alakalı sürdürdükleri ısrarlı yasak “yasa ve yönetmelik aşkı” olarak lanse ediliyor. Oysa kazın ayağının öyle olmadığını biliyoruz elbette.
İlerleme, aydınlanma, çağdaşlaşma denilen modern putlara kulluk eden Kemalist, sol-sosyalist veya ulusalcı kadroların bürokratik oligarşi adına İslami kimlik, sembol ve değerlere barikat kurduğu, savaş açtığı besbelli. İslam söz konusu olduğunda hiç utanmak ve gizlemeksizin ırkçı-ayrımcı karakterlerini sahaya süren bu meslek kuruluşlarının yetki ve sorumluluk alanları yeniden ele alınmayı gerekli kılıyor.
Hiç kimse “çağdaş avukat, Kemalist mühendis, laik doktor, aydınlanmış eczacı, ilerlemeci mimar, modern mali müşavir vs.” gibi İslam düşmanı faşist-ırkçı bir paradigmanın tasallutu altında yaşamaya mecbur değil. Açıkça Kemalist statükonun muhafaza ve müdafaasına koşulmuş olan bu meslek odaları felsefesi ve işleyişine son vermenin zamanı çoktan geldi.
Hükümet, üniversiteler ve yargıdaki faşist mekanizmaya müdahale ettiği gibi meslek odalarına çöreklenmiş İslam düşmanı işleyişe de müdahale etmelidir. Ancak bunun için ilk olarak kılık kıyafet yasasının insani ve ahlaki olmayan tüm dayatmalardan arındırılmasıyla alakalı köklü bir adım atarak bu tür mazeretlerin yolunu kapamalıdır.
YAZIYA YORUM KAT