Dersimli Kemal iktidara, Suriyeli muhacirler mezara!
"Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzına yansıyan şey bir düşünme biçimi, bir kafa yapısı! Ve bu kafa yapısına sahip çevrelerde adaletten, insanlıktan, insaftan uzaklık had safhada!"
Altılı Masa'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçim meydanlarında “Suriyelileri gönderme” sözünü en büyük seçim vaadi olarak dillendiriyor. CHP'li Kılıçdaroğlu'nun en büyük ortağı İyi Parti de aynı vaadi en yüksek perdeden dillendirmekte. Bunun yeni bir gelişme olduğu, Türkiye'nin son dönemde yaşadığı ekonomik krize bağlı olarak ortaya çıkmış bir durum olduğu zannedilmesin. Kılıçdaroğlu ilk günden beri Esed yanlısı bir tutum içinde ve muhacir karşıtlığını istikrarlı bir şekilde sürdürmekte. Hatırlayalım, Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde Kılıçdaoğlu’nun seçim vaadi yine buydu. Yıllar geçse de karanlık zihniyet değişmiyor, bilakis daha da karanlık hale geliyor.
Haksöz Dergisi’nin Mayıs-Haziran 2015 tarihli 290/291. sayısında Rıdvan Kaya tarafından yayınlanan yazıyı hafızalarımızı tazelemek için bir kez daha yayınlıyoruz:
Seçim kampanyasını bol keseden vaatlerle sürdüren Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara gelirse yapacaklarına dair iddialı sözleri bu seçimlerin en çok konuşulan konuları arasında yer almakta. Öyle ki, vaatkâr söyleminden MHP ve HDP gibi partiler de etkilenmiş ve açık artırmayı andıran bu yarışa dâhil olmuş durumdalar. İktidara gelme ihtimali epeyce düşük olduğundan CHP Genel Başkanı’nın vaatlerini nasıl gerçekleştireceğini öğrenebilmemiz pek mümkün görünmese de sözlerinin halk içinde ne kadar ciddiye alındığına kısa bir süre sonra hep birlikte şahitlik edeceğimiz kesin. Açıkçası asgari ücret, emeklilere 2 ay ikramiye, taşeron işçiler, kredi borçlarının silinmesi vb. türden abartılı vaatler genelde seçim atmosferinde ortalığa saçılan palavra demetinden ibaret olarak algılandığından gülünüp geçilesi şeyler olarak görülebilir ama Dersimli Kemal’in seçim kürsülerinden seslendirdiği bir vaadi var ki, geçiştirilmesi, görmezden gelinmesi asla mümkün değil!
Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı hiç utanmadan, sıkılmadan seçim kürsülerinden gayet pişkin bir şekilde Suriyeli göçmenlerin ülkelerine gönderilmesini bir seçim vaadi olarak seslendirebilmiştir! Elbette bu vaat, diğer basit yalanlarla, şekerle çocuk kandırmaktan farksız sıradan aldatma taktikleriyle karşılaştırılamayacak kadar ciddi bir duruma işaret etmektedir.
Evet, CHP’nin sadece bu ülke içinde değil, İslam ümmetini ilgilendiren hemen hiçbir konuda olumlu, adil, vicdanlı bir tavır almasını beklemek mantıklı değildir! Evet, her fırsatta Esed’in hamiliğine, şebbihalığına soyunmuşların Suriyeli Müslümanlara dost olması zaten beklenemez. Aynı şekilde 4 yıldır, Kaddafi’den Sisi’ye, Maliki’den Beşşar’a İslami hareketlere düşmanlık politikası yürüten tüm diktatörlere sevgi besleyen, artlarından ağıtlar yakan bir zihniyetin mazlumları zalimlere tercih edeceğini sanmak da yersizdir. Ama bütün bu bilinen gerçeklere rağmen yine de bir siyasi parti liderinin, iktidara gelmesi durumunda katliama maruz kalmış bir halkı, kaçıp sığındıkları ülkeden gerisin geriye göndereceğini bir seçim vaadi olarak dillendirmesi, dillendirebilmiş olması bu ülke adına utanç verici olmuştur! Kuşkusuz bu yapılan tarihe geçecek bir zalimlik örneği, aşikâr bir rezilliktir!
Kıyas Kabul Etmez Zalimlik!
Kılıçdaroğlu’nun seçim meydanlarında fütursuzca dillendirdiği sözler Batı dünyasında yükselmekte olan ırkçı grup ve partilerin nefret söylemlerini çağrıştırmakta. Bir seçim vaadi şeklinde uluorta sarfedilen bu sözlerin, Almanya’da PEGIDA hareketinin, Fransa’da Le Pen’in ve hem Avrupa’da hem ABD’de giderek palazlanan İslamofobik ve yabancı düşmanı kesimlerin yaklaşımlarıyla aynı özü taşıdıkları söylenebilir. Ama yine de Kılıçdaroğlu zihniyetinin Batılı muadillerinden çok daha çirkin bir temelde yükseldiği, Batılı ırkçı ve faşistlere nazaran Kılıçdaroğlu zihniyetinin çok daha zalim ve de vicdansız olduğu görülmek durumundadır.
Öncelikle, Batılılar açısından dışarıdan gelmiş Müslümanlardan rahatsızlık duyulmasıyla, yüzlerce yıl aramızda hiçbir sınır bulunmaksızın tek bir ümmet olarak yaşamış kardeşlerimizin içimizdeki birilerince ‘yabancı’, ‘fazlalık’, ‘yük’ olarak algılanmasının aynı şey olmadığı anlaşılmalıdır. Elbette ırkçılık ve yabancı düşmanlığı türünden hastalıkların hiçbir biçimde mazur görülmesi, anlayışla karşılanması mümkün olmamakla birlikte, bir Alman’ın, bir Fransız’ın aralarında pek ortak bir zemin bulunmayan, hatta tarih boyunca kendileriyle hep karşı karşıya konumlanmış Müslümanlara çok sıcak yaklaşmalarını beklemek zaten pek anlamlı olmazdı. Oysa Suriyeliler bizim kardeşimizdir. Dayatılmış, suni sınırları yok saydığımızda bizi ayıran ne tarihî, ne kültürel, ne beşerî bir farklılık yok!
Kılıçdaroğlu zihniyetinin Batı’daki yabancı düşmanı ve İslamofobik tutumla kıyaslanamayacak kadar zalim olduğunun ikinci delili de şu ki; Batı’da ırkçıların hedefi olan Müslümanlar ve “üçüncü dünya” ülkelerinden gelen göçmenlerin kahir ekseriyeti ekonomik beklentilerle ve genelde biraz daha müreffeh bir hayat yaşama endişesi ile Batı’ya gelmiş olan insanlar. Oysa Suriye’den ülkemize hicret etmek durumunda kalmış kardeşlerimiz ise doğrudan katliamdan, işkenceden, zulümden kurtulma endişesiyle buraya sığınmış insanlar. Şüphesiz ırkçılığın, yabancı düşmanlığının her türü lanetlenmeyi hak etmekle beraber, daha iyi bir hayat kaygısıyla göç eden insanları hedef alan ırkçı söylemlerin, bombalardan, katliamlardan, tecavüzden kaçıp can havliyle buraya sığınan mazlum ve çaresiz insanları hedef alan söylemlere nazaran daha az vicdansız olduğu aşikârdır!
Maskesiz Çirkinlik!
Kılıçdaroğlu zihniyetinin nevzuhur bir tutum olduğu sanılmamalı. Bu kafa yapısı tarihsel bir arkaplana dayanmakta ve Kemalist ideoloji ile uyumlu. On yıllarca kendisinden görmediği ve düşman bellediklerine karşı inkârcı, ayrımcı, dışlayıcı, hatta imhacı bir dil ve siyaset izlemiş bir mantığın günümüz versiyonu sadece! İçeride yaşayan halk kitlelerini ezme, sindirme politikaları boşa çıkanlar, püskürtülenler, eski alışkanlıklarını, hastalıklarını sürdürerek bu sefer de ellerindeki kırık, dökük mızraklarıyla muhacir kardeşlerimizi tacize kalkışıyorlar.
Bu olayın en can sıkıcı tarafı ise bu aşağılık söylemin belli bir alıcı kitlesinin mevcudiyetidir. İnsani ve ahlaki değerlerin yok sayılmasını içeren, bu son derece ırkçı, zalim söylemi dillendirirken, Kılıçdaroğlu’nun belli çevrelerden tepki alacağını, vicdan ve merhamet sahibi geniş kitleler nezdinde zalimlikle suçlanacağını bilmemesi mümkün değil. Ama öte yandan bu zalimane vaadin belli bir alıcı kitlesininolduğuda gayet iyi bilinmekte. Bilhassa Esed rejimini her şeyiyle savunan Alevi kitleden, Suriye’deki İslami direnişe duydukları nefretten ya da AK Parti karşıtlığından ötürü Türkiye’ye sığınmış muhacirlerden gıcık kapan, nefret eden ulusalcı, solcu, Kemalist kesimlere uzanan geniş bir yelpazede bu vaadin memnuniyetle karşılandığını, benimsendiğini tahmin etmek zor olmasa gerek!
Yani, tümüyle çirkin ve utanmaz bir mahiyet taşımasına rağmen “Suriyeli göçmenleri postalama” söyleminin seçmen tabanı itibariyle belli bir alıcı kitlesine hitap ettiği görülmek durumunda. Bir yanda Esed rejiminin şebbihalığına soyunmuş ağırlıkla Alevi kesim içindeki unsurların, diğer yandan ümmet, kardeşlikvb. değerlerden nasip almamış ve dünyaya sadece ulusal ya da kişisel menfaat temelinde bakmaya şartlanmış kesimlerin Suriyeli muhacirlere ilişkin olarak Kılıçdaroğlu ile aynı özlemi paylaştıkları bir sır değil!
Kılıçdaroğlu’nun Suriyeli muhacirlerle ilgili sözlerini, diğer beldelerimizde süregelen mücadelelere teşmil ederek değerlendirdiğimizde, laik/düşman cephe olgusunun ne kadar geniş bir zemine oturduğunu kavramak da ilaveten 7 Haziran seçimlerinin sadece bir iç politika mevzusu olmadığı gerçeğini anlamak da kolaylaşmaktadır. Duamız odur ki, Rabbimiz asla zalimlere fırsat vermesin!
Çok net bir tabloyla karşı karşıyayız! Açıkça düşmanlıklarını, zalimle işbirliği yapacaklarını ilan eden, “Serde demokratlık, insan hakları, hukuk vb. kavramlar var. Hiç olmazsa zevahirde bunlara ters düşmeyelim, sahte de olsa gözyaşlarımızı eksik etmeyelim!” diye dahi düşünme ihtiyacı hissetmeyen, doğrudan kinini kusan bir zihniyet mevcut! Zulme arka çıkıp, zalimle birlikte hareket etmeye, mazlumları sindirmeye yönelik çabalarla belli kesimlerden oy almayı, oylarını artırmayı hedefleyen bir zihniyet bu!
Mezhepçi Katillerin Ahlaksız Sözcüleri
Kılıçdaroğlu’nun ağzına yansıyan şey bir düşünme biçimi, bir kafa yapısı! Ve bu kafa yapısına sahip çevrelerde adaletten, insanlıktan, insaftan uzaklık had safhada! Şu kısa süre içinde dahi nasıl da kirli ve seçici bir vicdana sahip olduklarını ortaya koyan o kadar çok örnekle karşılaştık ki, her biri diğerinden vahimdi. Tam burada bu kafa yapısının Kılıçdaroğlu ve CHP ile sınırlı kalmadığının altını çizelim ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Kobani çatışmaları başladığında yaptığı bir konuşmayı hatırlayalım.
Bir an önce Kobani’ye dışarıdan müdahale edilmesi gerektiğini düşünen Demirtaş, Erdoğan’ın tüm Suriye için uçuşa yasak bölge konusundaki ısrarının gerekçesini anlayamadığını, “IŞİD’in helikopteri ya da uçağı mı var ki, illa da uçuşa yasak bölge diye ısrar ediliyor?” diye sormuştu. Gerçekten çok çarpıcıydı; aylardır gece gündüz demeden Suriye bir baştan bir başa helikopterlerle, uçaklarla vurulmasına, her gün onlarca, yüzlerce insanın varil bombalarıyla katledilmesine karşın uçuşa yasak bölge ısrarını anlayamadığını söyleyen bu kişi her fırsatta adaletten, haktan, insanlıktan söz etmeyi de sürdürmekteydi.
Ve işte bu malum kafa yapısı bugünlerde Suriye’de Alevi katliamına karşı harekete geçme çağrılarıyla yine sahnede! İdlib ve Cisreş-Şuğur’un rejimin kontrolünden çıkması karşısında yaşadıkları hezimeti katliam yalanıyla örtme çabalarıyla aslında bir kez daha çirkinliklerini sergiliyorlar.
Neymiş, İştabrak köyünde sivil olduğu söylenen 35Alevi muhaliflerce katledilmiş! Tüm dünyabu korkunç durum karşısında ayağa kalkmalıymış!
Katliam iddiasının asparagas olduğu açık, iddiayı dillendirenler tek bir delil sunmuyorlar. O kadar pervasız ve hayâsızlar ki, katliam iddialarını haberleştirirken Esed rejiminin katlettiği insanlara ait fotoğrafları, görüntüleri kullanmaktan bile çekinmiyorlar. Aslında kamuoyu oluşturmak için yayınladıkları söz konusu haber metinlerinde ya da protesto afişlerinde bu fotoğrafları kullanarak, bugüne kadar Beşşar güçlerinin işlediği vahşi katliamları da itiraf etmiş oluyorlar.
Alevi sivillerin katledildiğine dair iddialar temelsiz suçlamalar, daha doğrusu yenilgiyi kazanca dönüştürme taktiği. Bu yönüyle hiçbir inandırıcılığı yok ama her defasında olduğu gibi koparttıkları gürültü sayesinde kafalarda istifham oluşturmayı beceriyorlar.
İlginç olan ise “İştebrak köyünde 35 Alevi öldürüldü!” iddiası üzerinden Suriyeli muhalifleri itham altına sokan bu sözlerin sahiplerinin aylardır, yıllardır süregelen rejimin katliamlarına karşı bugüne dek en küçük bir itiraz, hatta soru dahi seslendirmemiş, bu amaçla ağızlarını dahi açmamış olmaları. Bırakalım önceden yaşananları, sözde Alevi katliamını protesto için sokağa çıkan ‘canlar’, acaba onlar bu protesto eylemlerini tasarladıkları esnada,eylemleri sırasında, delilsiz,asılsız iddialarının medyada konuşulduğu zaman dilimi içinde Suriye’de rejim güçleri eliyle yüzlerce masumun daha katledilmiş olması gerçeği ile yüzleşmeye razı mıdırlar? Hayır, asla!
Bu nasıl bir utanmazlıktır ki, her gün varil bombalarıyla, füzelerle, vakum bombalarıyla okulları, sokakları, mahalleleri, pazar yerlerini hedef alan saldırılarda sistematik biçimde masum siviller katledilecek ve siz bütün bu sistematik cinayetleri, kıyımı görmezden geleceksiniz. Görmezden gelmekle dahi kalmayıp, katliamcı, işkenceci, tecavüzcü rejimden yana tutum alacaksınız ve bir gün kalkıp asılsız, mesnetsiz ithamlar üzerinden mücahitlerin katliam yaptığı iddiasıyla sokaklara çıkıp, insanlıktan dem vuracaksınız! Pes doğrusu! İkiyüzlülüğün, pişkinliğin, utanmazlığın eğitimi yapılsa, sizin kadar başarılı öğrenciler yetiştirmek yine de kolay olmazdı!
Bu kafa yapısına sahip çevrelerin medyada çok görünür olduğunu, propaganda hususunda epeyce etkili olduklarını kabul etmek lazım. Nitekim mağduriyet söylemlerini pişkince tekrarlamalarına, umarsızca katliam iddialarında bulunmalarına rağmen aşağılık bir rejimi canla başla destekleyerek bizatihi katliam ortağı oldukları gerçeği bir türlü yüzlerine vurulmuyor. Masum ve de insancıl pozlar saçarak yalan serisine kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Sokaklarda dilenen ya da ikinci eş olmak durumunda kalan Suriyeliler üzerinden zaman zaman acıklı fon müzikleri eşliğinde vicdan, merhamet muhabbetleri yapanlar ne hikmetse, Kılıçdaroğlu ve şürekâsına “Ölümden kaçan insanları yeniden ölüme mi yollayacaksınız?” diye sormuyorlar. Muhacirleri hedef alan bu sözlerin insanlık suçu, zalimlik olduğunu es geçiyorlar. Mültecilere, muhacirlere yönelik dünyanın her yerinde geçerli olan, geçerli olması gereken evrensel değerleri bir anda unutmuş görünüyorlar. Neden? Çünkü Suriye’de kazanmasını umabilecekleri bir muhalefet yok! Hepsi ‘cihatçı’, hepsi ‘dinci, gerici’! Çağımızın en büyük katillerinden biri olmasına rağmen Beşşar tabi ki bu beylere, beyefendilere daha sevimli geliyor! Aynen Mursi’ye karşı Sisi darbecisinin daha sevimli görünmesi gibi!
Eski bir sol sloganvardı; “Halk iktidara oligarşi mezara!” diye. Kılıçdaroğlu zihniyetinin iktidarının kimlerin mezara yollanması anlamına geldiği bizzat Kılıçdaroğlu’nun seçim kürsülerinde yaptığı konuşmalarla ilan edilmekte. Yanında yer aldıkları, destekledikleri oligarşik Baas rejiminin hergün biraz daha mezarlığa dönüştürdüğü Suriye’de zalimlerden yana tavır içinde oldukları biliniyordu zaten. Şimdi muhacirleri ülkelerine geri gönderme söylemleriyle bu tavrı bir üst aşamaya taşıyorlar.
Zırva Tevil Götürmez!
Gelen tepkiler üzerine Kılıçdaroğlu’nun sözlerini tevile kalkışması da kimseyi yanıltmasın! Güya Ortadoğu’da barışı sağlayacakmış, bu şekilde Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönmesi kolaylaşacakmış! Kılıçdaroğlu zihniyetinin barıştan ne anladığı, nasıl bir barış tesisine girişebileceğini kavramak için kâhin olmaya gerek yok! Her fırsatta Beşşar rejimine meşruiyet kazandırmaya kalkan, hükümeti muhalifleri desteklemekle suçlayan, rejimin işlediği insanlık suçlarına rağmen hâlâ muhalifleri hedef alan bir tutumun barışın tesisinden ne anladığı açık değil mi?
Suriye halkının on yıllardır süren diktatörlüğe karşı kendi özgür iradesiyle kıyam etmesini ısrarla dışarıdan kurgulanan bir ayaklanma olarak tanımlayanların, halkın despotizme karşı büyük fedakârlıklarla sürdürdüğü direnişin arkasında saplantılı bir tarzda sadece AK Parti’yi arayanların Beşşar rejimiyle işbirliği yapmaktan ve muhalifleri kuşatmayı hedeflemekten başka bir çözüm önerileri olabilir mi? Bu ise şüphesiz barış adına Suriye halkının zorlukla aştığı açık hava hapishanesine yeniden tıkılmaya çalışılması anlamına gelir ki, böylesi bir zulmü ve izzetsizliği Suriye halkına reva görenler ancak şebbiha mantığına sahip gafiller olabilir.
Suriye kıyamını mezara gömmeyi planlayan Kılıçdaroğlu mantığının sandığa gömülmesi sadece Türkiye ve Suriyeli halkları için değil, inşallah tüm Müslümanlar için hayırlı bir sonuç olacaktır!
HABERE YORUM KAT