Derin Tarih Dergisi’nin başına Taha Kılınç geldi
Derin Tarih Dergisi’nin yeni genel yayın yönetmeni Taha Kılınç oldu.
HAKSÖZ HABER
2012 senesinde yayın hayatına başlayan Derin Tarih Dergisi oldukça tartışmalı konular hakkında önemli sayılar çıkardı. Kurucu GYY Mustafa Armağan, Türkiye’de tabu haline getirilen meseleleri tartışmaya açarak tarih dergiciliğinde tabiri caizse sınırları zorladı. Kimi zaman usul ve üslup noktasında daha dikkatli olunması gerekirsen herkesin konuşmaktan korkutuğu mevzuları tartışmaya açması dahi Armağan’ın yaptığı işin önemini gösteriyor.
Derin Tarih Dergisi’nin bazı sayıları toplatılması da Türkiye’de tarih konuşmanın zorluğunu gösteren örneklerden. Kendi alanında önemli bir boşluğu dolduran Derin Tarih Dergisi’nin yeni yayın yönetmeni Taha Kılınç ise zaten Türkiye’nin tanıdığı bir isim. Uzun yıllardır Yeni Şafak’ta yazarlık yapan Kılınç perspektifi ve duruşuyla oldukça beğeni toplayan bir Müslüman. Biz de kendisini tebrik ediyor ve yapacağı işleri merakla bekliyoruz.
Yeni Şafak’ın Talha Kılınç ile konu hakkında gerçekleştirdiği röportaj:
2012 yılında yayımlanan ilk sayısıyla tarih dergiciliğinin öncüsü, her ay özel dosya konusu ve seçkin kitaplarıyla okurların gözdesi Derin Tarih’te yeni dönem… Kuruluşundan itibaren derginin yayın yönetmenliğini üstlenen Mustafa Armağan görevine veda etti, derginin yeni yayın yönetmeni ise Taha Kılınç oldu. Ortadoğu ve İslam dünyası üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, 16 kitapta imzası bulunan Kılınç, Mart itibariyle göreve başladı. Derin Tarih’in yeni dönemini anlatan Kılınç, Nisan sayısıyla birlikte yeni coğrafyalara, önemli portrelere ve tarihin farklı dönemlerine ağırlık vereceklerini söylüyor.
Taha Kılınç ile yeni dönem projelerini konuştuk;
Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Derin Tarih için yeni bir sayfa açılıyor. Hedefleriniz, hayalleriniz neler?
Derin Tarih 2012’den beri yayın hayatına devam eden, Türkiye’de çok önemli bir boşluğu dolduran, kendi alanında isim yapmış bir dergi. Bu anlamda bir marka. Bu markanın yönetim emanetini üstlenmek benim için hem sevinç hem de büyük sorumluluk. Dinamik ve organik bir okur kitlemiz var. Derin Tarih dergisinin sosyal medya hesapları da son derece hareketli. Kaliteli malzemeyi önlerine koyduğunuzda bunu coşkuyla sahiplenen, sizi adeta kendi ailesinden telakki eden, daha iyisi için yüreklendiren bir kitleye seslenmek, her dergiye nasip olmaz diye düşünüyorum. Derin Tarih’in en büyük şanslarından biri bu. Bu kitlenin daha da genişlemesi ve toplumun birbirinden farklı katmanlarına daha fazla seslenilmesi, şahsî olarak benim önüme koyduğum bir hedef. Bunu da başarabileceğimizi umuyorum.
Okurlar Derin Tarih’te bundan sonra neleri görecek?
Okurlarımızın alıştığı ve beğendiği içeriklerimiz elbette devam edecek; bunun yanında yeni coğrafyalara, farklı dönem ve olaylara da eğileceğiz. Şimdiye kadar dergide henüz yer verilememiş birçok konu ve alan var. Mesela Asya içlerine daha fazla uzanacağız, Rusya havzasına dokunacağız, Afrika gündemimizde yoğun biçimde yer alacak, daha uzak bölgelere de ulaşacağız. Her alanda sınırsız malzeme ve bunları yetkinlikle değerlendirecek uzman kalemler mevcut.
Yakın ve uzak tarihten derleyeceğimiz içeriklerle, Türk okurun ilgisini çok yönlü olarak çekecek bir yayın politikası düşünüyoruz. Dergimizin sayfalarında, düzenli olarak portre yazıları yer alacak mesela. Bu, benim bilhassa güçlendirilmesi gerektiğini düşündüğüm bir alan. Portre ve biyografi çalışması, bir tarih dergisinin olmazsa olmazlarından. Yakın ve uzak tarihte yaşamış, bu topraklar için anlam ifade eden kişilerin portrelerini hazırlayacağız. Mesela, Derin Tarih’in Nisan sayısında, 21 Nisan 1938’de vefat eden Pakistanlı şair ve mütefekkir Muhammed İkbal’in harika bir portresini okuyacağız.
KANUNİ SAYISI HAZIRLIYORUZ
“Özel sayı” konseptimiz yine devam edecek. Şu anda Kânûnî Sultan Süleyman özel sayımızın hazırlıklarını sürdürüyoruz. Özel sayılarda da hem konular hem de içerik çeşitlenerek daha da zenginleşecek. Okurlarımızın ilgiyle takip ettiği “ek kitap”ları vermeyi de sürdüreceğiz. Özellikle o ay gerçekleşmiş önemli hadiselerle ilişkilendireceğimiz ve bir çerçeveye oturtacağımız ek kitaplarımız sayesinde, okurlarımız “o ayın tarihi”yle daha yakın bir alaka kesbedecek.
Dergimizin yeni bölümlerden biri, “Bugün Neresi?” başlığıyla harita sayfamız. Eskiden beri isimlerini hep duyduğumuz bazı bölgelerin ve önemli hadiselerin yaşandığı noktaların bugün nereye tekabül ettiğini harita üzerinde okurlarımıza sunacağız her ay. Mesela Mâverâünnehr, Horasan, Bilâdüşşâm vb. bugün nereye düşer? Küçük Kaynarca Anlaşması nerde imzalanmıştır? Mohaç Savaşı’nın yaşandığı mevki, bugün hangi ülke sınırları içinde? Haritada o yeri gösterdikten sonra, sayfanın köşesinde kısa bir bilgi de vereceğiz. Eminim ki, bu sayfamız arşivlik kıymet kazanacak. Benim bir tarih dergisinde mutlaka aradığım şeylerden biri haritadır. Haritasız tarih dergisi olmaz. Okurlarımız bundan sonra, Derin Tarih dergisinin sayfalarında daha fazla harita görecek. Mevcut kıymetli yazarlarımızın makalelerini yayınlamaya devam edeceğimiz gibi, ilk sayıdan itibaren aramıza yeni yazarlarımız da katılacak. İsimleri zikredip sürprizi bozmayayım. Okurlarımız zaten farkı fark edecekler.
İçeriğe dair, beni şimdiden çok heyecanlandıran bazı dosyalar da var. İslâm başkentleri, musiki tarihimizden portreler ve anekdotlar, folklorundan yemeğine Anadolumuzun yerel tarihi… Bilhassa yerel tarihi ve merkezde kendilerine yer bulamamış yerel tarihçilerin anlattıklarını çok önemsiyorum. Bunlara da Derin Tarih’in sayfalarını açacağımızı söyleyebilirim.
Derginin kültür ağırlığı artacak diyebiliriz…
Elbette. İnsan sadece siyasetle veya geçmişteki bir takım fikrî mücadelelerle var olmuyor. Onlarla birlikte kültürümüz, sanatımız, mimarimiz, estetiğimiz de bizi biz yapan unsurlar. Zaten bunların hepsi iç içe. Süleymaniye Camii’ni ele alın mesela. Kânûnî döneminin siyaseti de, ekonomisi de uluslararası dengeleri de Süleymaniye üzerinden günümüze yansır. Derin Tarih’in bu istikametteki derinliğini artırmak da hedeflerimden bir tanesi.
DERGİLER BİRER OKULDUR
Sosyal medya hesabınızda yeni vazifenizi duyururken, “Derin Tarih’i bir okula dönüştürmek” misyonundan söz etmiştiniz. Bunu açar mısınız?
Ben dergileri hep “okul” olarak tasavvur ederim. Dergilerde okura yalnızca içerik sunulmaz, aynı zamanda oradan yazarlar, editörler, musahhihler vb. de yetişir. Zaman içerisinde, Derin Tarih bünyesinde böyle bir “okul”un teşekkül etmesine çalışacağım. Yazarlık ve editörlük atölyeleri tarzında projeler var gündemimde.
Tarih dergiciliğinde nelere dikkat edilmeli?
Geçmişten ibret almak, bugünü doğru anlamanın ve geleceğe hazırlanmanın en temel şartlarından biridir. Bu açıdan, her Müslümanın iyi bir tarih okuru olması gerektiği kanaatindeyim. Ortadoğu ve İslâm dünyasıyla ilgili yıllardır sürdürdüğüm çalışmalarda da, ben sürekli tarih okumaya vurgu yaparım ve kitap tavsiyelerinde bulunurum. Şimdi, Derin Tarih’le bunu daha profesyonel ve sistemli biçimde sürdüreceğiz inşallah.
Bir tarih dergisi, geçmişi ibret aynasına yansıtarak, oradan çıkaracağı dersleri günümüze aktarmalıdır. Tarih belli kurallar çerçevesinde ve sebep-sonuç ilişkileri içinde aktığından dolayı, “tarihin nabzı”nı yakaladığınızda aslında birçok şeyi de aynı anda yakalamış olursunuz. Geçmişle kavga etmek veya bugün asla değiştiremeyeceğimiz birtakım noktaları sürekli gündeme taşımak, bir tarih dergisinin inandırıcılığını da zaman içinde ortadan kaldırır diye düşünüyorum. Elbette tarafsız değiliz. Tarihin akışı içinde, tuttuğumuz bir taraf ve ait olduğumuz bir dünya görüşü var. Ama bu tarafı ve dünya görüşünü desteklerken ve altını doldururken, tamamen sağlam ve tartışmasız kanıtlardan yola çıkmak gerekiyor. Sunumu yaparken de, özenli ve hassas davranmak mecburiyeti var. Öyle ki, görüşünüze katılmayanlar bile size kulak vermek durumunda kalsın. Bir fikriyata yapılacak en büyük kötülük, onu kötü biçimde savunmaktır. Bir tarih dergisinin de bence başarısı, tezini savunurken kullandığı üslupta ve seçtiği malzemeye gösterdiği titizlikte gizlidir.
TARİH OKUYAN ŞAŞIRMAZ
Derin Tarih’in okuruna sözü ne olur?
Derginin şimdiye kadar mottosu “Tüm bildikleriniz tarih olacak” idi. Bunu, yukarıda vurgulamaya çalıştığım geniş çerçeveyi de içine alacak biçimde, ilk sayımızdan itibaren “Tarih okuyan şaşırmaz” şeklinde değiştiriyoruz. Tarihi dikkatle ve soğukkanlılıkla okuduğunuzda, belli şeylerin belli şartlarda sürekli biçimde tekrarlanıp durduğunu, aynı hataların aynı kayıpları doğurduğunu, aynı doğruların da aynı başarılara götürdüğünü görüyorsunuz. Tarihin bu döngülerini kavramak, insanı ani sürprizlere hazırlıksız yakalanmaktan korur ve onu geleceğe daha sıkı hazırlar. Bu yüzden, “tarih okuyan şaşırmaz” diyoruz.
HABERE YORUM KAT