1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. Derin karmaşa
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Tüm Yazıları >

Derin karmaşa

08 Eylül 2009 Salı 03:28A+A-

O kadar derin bir karmaşa var ki... Bu karmaşayı gören bir insanın "Bu iş nereye gider, nerede durur" sorusunu sormaması imkânsız.

Bundan da derin bir kaygının oluşmaması...

Okuyorum, mülakatlar, beyanatlar, makaleler...

Ve tam bir sorun yumağı ortaya çıkıyor.

Mesela, İsmail Beşikçi. Kürt meselesine, sistem sancısına en çok kafa yoran, bunun bedelini ödeyen insanlardan biri.

Ne diyor?

- Federasyon olsun, Kuzey Irak'ta nasıl Peşmergeler bölgesel yönetimin güvenlik gücü oldu ise PKK da bölgedeki federatif yapının güvenlik gücü olsun.

Öcalan'ın "Kürtler'in kendilerine has savunma gücü olmalı" sözünün varacağı yerin bu olduğunu söylüyor.

Şunu da ekliyor "bölgesel bir yönetim"in ufuk çizgisi olarak...

"- Güney Kürdistan'daki yapı, zaman içinde ete kemiğe bürünecek olan bir siyasi statüdür. Bu statü, daha da gelişebilir ve ileride bağımsız bir devlet olabilir."

Beşikçi, "Kürt sorununda önemli olan dış dinamiktir" tespitini yapıyor.

Yanlış değil.

Sorunun Kuzey Irak boyutuna baktığınızda da bu dış dinamiğin Irak'ı bir statüye zorladığını görüyorsunuz.

Şu anda sorunun Türkiye'de gündeme gelişinde de dış dinamiğin etkisi biliniyor. Ama şu anda Türkiye'deki karar vericiler, dış dinamiğin Ankara'ya inisiyatif tanıdığını ve olumlu sonuçlar alınabileceğini düşünüyorlar.

Buna rağmen, "olumlu sonuç" dediğimizde bu Ankara için nedir, dış dinamik odakları için nedir, Kürtler için nedir, bu henüz şekillenmiş değil.

İsmail Beşikçi'nin bu yaklaşımları tartışılabilir. Ama Beşikçi, benim de önemsediğim, daha önce yazdığım bir görüşü seslendiriyor. Diyor ki:

"- Adım atmak için hükümetin kimseyle oturup görüşmesi gerekmez. Devlet kendi iradesiyle bu açılımları gerçekleştirebilir." (Taraf, Neşe Düzel ile mülakat, 7 Eylül 2009.)

Benzeri bir sözü, "Türkiye'nin sağduyuya ihtiyacı var" tespiti ile birlikte, tanınmış ve burjuva bir Kürt ailesinden gelen Ferda Cemiloğlu da ifade ediyor:

"- Bence adı önemli değil. Pratikler önemli."

Ferda Cemiloğlu da "Özerklik bir rüyadır, istektir" cümlesini kuruyor. Bunu "Gerçekler farklıdır" diye tamamlıyor. Bu cümleleri, "Gerçekler" açısından da okumak mümkün "orada bir rüyanın hep var olması" açısından da...

Ferda Cemiloğlu'nun Vatan'dan Elif Ergu'ya verdiği mülakatta benim en çok dikkatimi çeken şey, "Şehitlik" konusunda söyledikleri...

Başta "Derin karmaşa" dediğimin bir göstergesi. "Şehitlik" ülkenin farklı yakalarında nasıl somutlaşıyor?

Önce şu soruya bakın:

"- Doğuya her gidişimde şahit oluyorum. Bir şehit annesi geliyor. 100 adam eline sarılıyor, alkışlanıyor, zılgıtlar çekiliyor. Bir anne bana, 'Analar ne içindir, koçlar doğurmak için, bir oğlum daha olsa onu da gönderirim' demişti."

Bu sorudan hangi şehidin kastedildiğini anlıyorsunuz?

Doğu'da bir şehit bu... Ama hangi şehit?

Ferda Cemiloğlu, bu sözlere şu ilavede bulunuyor:

"- Böyle... Bir oğlu şehit oluyor, bir oğlu daha şehit olunca inanılmaz prestij kazanıyor. 5 oğlu daha gitsin, bir şey demiyor. 'Analar koç doğurur', diyor, doğru ölmek için

doğuyorlar. 'Ne hırsız, ne ırz düşmanıdır, böyle günlerde ölmek içindir' diyorlar. Kadın statü kazanıyor şehit annesi olmakla. 500 adam elini öpüyor. Üç çocuktan biri evdeyse onu ya il başkanı yapıyorlar, ya başka bir şey. Şehitlerin aileleri prestij kazanıyor."

"Bunları kırmak, her şeyin normalleşmesi lazım. Bunlar normal değil" notunu düşüyor Ferda Cemiloğlu. Ama "Şehitlik"ten bahsederken yaptığı tespit ilginç.

Doğu-Güneydoğu'da algılanan şehitlikle, asker gencin şehitliğinin farklılaştığının resmi bu.

Ve bu resim biz görsek de görmesek de Türkiye'ye ait hale gelmiş bulunuyor.

Doğu-Güneydoğu'da, DTP mitinglerine katılan ve Abdullah Öcalan için zılgıt çeken kadınlar Türkiye'nin gerçekten garip fotoğrafları içindedir.

Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'na yansıyan Türk-Kürt çocuklar farklılaşması da öyle.

......

Müthiş bir psikolojik harekât gerekiyor.

Kardeşlik projesi denilen şey, böyle bir psikolojik harekâtı zaruri kılıyor.

Bunu asla, askeri bir harekâtın psikolojik uzantısı olarak söylemiyorum.

PKK ve ardından DTP, belki yürüttükleri harekâtı bir "Milli Kurtuluş" konseptine oturttular. Bütün kavramları ona göre tanzim ettiler, onun psikolojik harekâtını yürüttüler.

Belli bir kesimi buna göre motive ettiler.

O kesim, Kürt nüfus içinde ne kadardır?

Ya da hâlâ "Kardeşlik türküsü" söyleyebilecek olanlar ne kadardır?

İşin içinde ne kadar politika, ne kadar samimiyet var?

Ferda Cemiloğlu, bir şey daha diyor. Bunu onun seslendirmesini önemsedim:

"- Kürtler de Türkler'e şuna inandırmalı. Biz insanca yaşamak istiyoruz, Türkiye'yi bölmek için değil. Derdimiz bölmek değil, insanca yaşama hakkına sahip çıkmak."

Son söz şu olsun: Şu anda Türkiye'nin kardeşliğe herkesin sahip çıktığı ve içi gerçek bir kardeşlik projesi ile dolmuş bir zihin duruluğunu kazanması gerekiyor.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT