Derin devlet Öcalan'ı kullanıyor mu?
Geçen mart ayında çıkan bir yazımda şöyle diyordum: "Kürt kimliğinin inkarının bir ürünü olan PKK, otuz yılı aşan varlığından sonra Kürt sorunundan ayrı, kendi başına bir sorun haline geldi.
Giderek daha açık bir şekilde görülüyor ki, Kürt sorunundan ayrı bir PKK sorunu olduğu gibi, bir de bundan da ayrı, 11 yıldır İmralı'da tutuklu olan PKK'nın doğal lideri 'Abdullah Öcalan sorunu' var. (13.03.2010.) Ne demek istediğimi, en iyi açıklayanlardan biri, Neşe Düzel'e verdiği mülakatta, bir zamanlar PKK'nın avukatı ve yandaşı olan, halen İsveç'te mülteci Hüseyin Yıldırım oldu. (Taraf, 26-28 Temmuz.) Herkesin, hele BDP'lilerin mutlaka okuması gereken mülakatta Yıldırım'ın söyledikleri şu şekilde özetlenebilir:
Öcalan, otoritesini silah zoruyla ve şiddetle kabul ettirdi. Kendisine muhalefet edenlerin kimi örgütten kaçtı, kimi öldürüldü. Öcalan, hayatını kurtarmak için İmralı'da derin devletle anlaştı. Bugün Öcalan PKK'ya, "derin devlet" de Öcalan'a hakim. Öcalan'ın eline bir program verdiler, uyguluyor. Öcalan'ın İmralı'dan sonra derin devlete teslim olduğu açık. Kandil'in Ergenekon'la ne kadar ilişkisi var diye sorarsanız, bir şey diyemem. Öcalan, İmralı'dan 'PKK savaşabiliyorsa savaşsın' diyor. O zaman Reşadiye baskını oluyor. Ama Murat Karayılan'ın söylemleri çok farklı. O, Reşadiye baskını için 'Merkezi bir kararımız değil, niye yaptılar araştırıyoruz...' dedi. Derin devlet, silahlı mücadele sürsün istiyor. Hedefinde AK Parti var... Buna alet olan kim? Öcalan emir veriyor, Kandil alet oluyor... Dağdaki insan zor durumda; Öcalan'ı bir ilişki kanalı olarak, çözüm üretebilecek bir yer olarak görüyor.
Belki hatırlatmak gerekir ki, Türkiye'nin liberal Kürt aydınlarının öteden beri, Kürt kimliğini inkar politikalarının bir ürünü olan PKK'nın "derin devlet" tarafından, Kürtlerin en değerli evlatlarının öldürülmesi, yurtlarının yakılıp yıkılması ve insansızlaştırılması için kullanıldığına inandıklarını biliyoruz. Onlar, Hüseyin Yıldırım'dan farklı olarak, Öcalan'ın başından itibaren "derin devlet"in denetimi altında olduğu kanısındalar.
Kürt isyanını sona erdirmek isteyenlere, Kürt sorunu ile PKK'yı birbirinden ayırmak gerektiği gibi PKK ile Öcalan'ı da aynı kefeye koymamak gerektiği konusunda bir uyarı da yakınlarda bizzat Kandil'den geldi. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan, geçen yaz Hasan Cemal'e yaptığı, diyalog yoluyla silahları bırakma teklifini yineledi. BBC'ye yaptığı açıklamada, eğer Ankara bir ateşkese yanaşır ve belirli koşullara uyacak olursa, Birleşmiş Milletler gözetiminde silahları bırakmaya hazır olduklarını söyledi. "Kürt sorunu diyalog yoluyla çözülecek olursa silahları bırakacağız..." dedi. Şart olarak "sivil Kürtlere karşı saldırıların durmasını ve Doğu Türkiye'deki Kürt siyasilerin serbest bırakılmasını" istedi. "Ama Türk hükümeti bunu kabul etmeyi reddederse, bağımsızlık ilan etmek zorunda kalırız..." tehdidini savurmayı da ihmal etmedi. BBC muhabirinin altını çizdiği üzere Öcalan'ın serbest bırakılmasının Karayılan'ın şartları arasında yer almaması dikkat çekiciydi. (21 Temmuz)
Benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu: "Artık analar ağlamasın..." diyen, çözüme kararlı bir hükümet, dizginleri eline alarak, doğrudan veya dolaylı Kandil'i muhatap alarak, Kürt kimliğini bütün gerekleriyle tanıyarak, PKK militanlarına kapsayıcı bir afla barışçı siyaset yolunu açarak silahlı Kürt isyanına son verebilir. Bunun için ABD, Irak ve Kürdistan Bölge Yönetimi ile siyasi işbirliği elbette gerekir. Her durumda anti-gerilla yöntemler uygulayan özel birlikler de kurulmalıdır. Ama PKK'ya karşı sadece askeri önlemlere bel bağlamak kesinlikle çare değildir. Çeyrek yüzyıllık tecrübeden çıkan başlıca ders herhalde budur. PKK'yı veya yerini alabilecek silahlı örgütleri etkisizleştirmeyi ancak ve ancak, silahın hak arama aracı olmaktan çıkmasını isteyen Türkiye Kürtleri başarabilir. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT