Deprem bölgesinden izlenimler
Hatay Narlıca’da Fetih Vakfı ve Özgür-Der işbirliği ile kurulan çadır kent için yola çıktık. Ulaştığımızda, uzman askerlerinde desteğiyle yardımsever derneklerin yoğun bir çadır kurma hazırlığı vardı. Reyhanlı’nın bereketli arazilerinin arasında kurulan bu çadır kent deprem mağdurları için bir vahaydı.
Amik ovasına yakın yerde kurulan çadırlar bölgedeki mağdurlar için mesken olacak. Çalışmaların arasında her detayı düşünen, her açığı kapamak için didinen öyle yardım gönüllüleri var ki. Onların isimleri belki bilinmeyecek ama her biteni denetleyen her yenisine alan açıp çalışan bu insanlar, bu arkadaşlar ile kurulan beraberlik, ahenk ve ruh pırıldayacak.
Narlıca kısa bir süre önce mahalle statüsüne kavuştu. 400 çadırlık bu alan artık bir çadır mahallesi. Trafolar, aşevi, temizlik ve çok amaçlı konteyner destek evleri ile bir mahalle için gerekli olan temel şeyler sabahtan-akşama bir hızla hazır ediliveriyor.
Mahallenin sağında ve solunda tek katlı da olsa yumuşak alüvyon topraklar üzerine yükselen evler, çadırlar arasında deprem yıkımını simgeleyen unsurlar olarak belki uzun bir süre kalacaklar. İnsanların deprem korkusu ile evlerine giremediği bir vasatta çadır hayatı insanlara korkmadan uyuyabilecekleri fiziki ortamı sağlıyor.
Çadırlar insanlar arasındaki sosyal ekonomik farkları silen bir mecburu birliktelik hali getiriyor. Yeni yaşamlar buradan yükselmek zorunda. Temel altyapıları sağlandıkca kitaplıkları, dersaneleri ve oyun alanları, temel düzeydeki sağlık odalarıyla normala dönebilir. İş hayatı başta olma üzere hayatın normal ritmini tutturması ise zaman alacak.
Kırıkhan
Ziyaretimizin bir sonraki etabı Kırıkhan idi. Özgür-Der Batman şubesinin gıda dağıtım organizasyonu diğer yıkım alanlarında göre daha ücrada kalmış bu bölgedeki mağduriyetleri alenen gösteriyordu. Yer yer bölgede çalışan kamu çalışanlarının da talep ederek teveccüh gösterdiği bu yardım faaliyeti sırasında günlük yemek dağıtımı yapanlar da bir günlük mola verme fırsatı bulmuştu. Uzayan kuyruk, yükselen hayır duaları... Kuyrukta beklerken ayakta zor duran insanlar. Ailesi hasta ve sakat olduğu için onlar için de yemek tahsisatı ricasında bulunanlar. Yapılanlar dudaklardaki kuruluğu, karınların açlığını bir nebze olsun gidermeye namzet. ‘İyiliği çoğalt ki, sen de büyüyesin’ kulaklarımızda.
Maraş
Maraş ziyaretinde ana caddelerindeki tahribatı yakından görmek mümkün oldu. Işıl ışıl devinimi o alanlardan en meşhur olanları sukuta bürünmüş. Özgür-Der Maraş şubesindeki yıkımı yerinde görme fırsatını Celal Kurşun bize sağladı. Binanın birinci katında dernekte kalan bir kardeşimiz yaralı kurtarılırken son sağlık durumunun iyi olmasına sevindik.
Şehirde 200 bin ila 400 bin arasında göç yaşandığı söyleniyor. Bu rakamlar dinamik. Dönenlerin de sayısı az değil. Genellikle hane halkının en yetişkin ve işbitirici kişisi bölgeye dönerek çeşitli haklardan yararlanmak istiyor. Devletin sunduğu imkanlar çeşitli ve doğrusu biraz kafa da karıştırıcı. Deprem bölgesi ilan edilen şehirlerdeki yıkım ve zarar oranı aynı değil ama devlet kaynaklarına ve katkılarına en kolay bu en rahat kesim ulaşabiliyor. Hakları olanlar ise Kırıkhan gibi bölgelerde açık ATM’ler olmaması yüzünden nakdi desteklere ulaşamıyor ve aşırı muhtaç durumda kalıyorlar. Orada deprem bulutu kalkmak bilmiyor.
Hatay Maraş hattına ilişkin bir gözlemim adı medyada pek geçmeyen Şekeroba gibi beldelerde de esaslı hasarın olduğu yolunda. Deprem nasıl bir evi çökertirken diğerini es geçmişse beldeden beldeye de değişen dalga boylarında gelmiş ve çarpmış.
Maraş’ta yaşayan bir arkadaşımız ‘Deprem her zaman binaların yumuşak noktasını bulur ve oradan vurur’ dedi.‘Nasıl yanyana iki binada yani aynı şiddette yaşanmıyorsa, deprem dalgalarının da dağınık dağılımından ötürü aynı binada bile eşit etki olmayabiliyor’ diye düşündüm. Dağılan saçmalar gibi, nereye hangisi rastgelirse gibi çarpan saçma sağanağı gibi. Bazen de bir binayı gövdesinden dut silkeler gibi yakalamıştı. Üst katları yıkmadan silkim silkim silkeleyip dağıtmıştı. Lakin altkattaki dükkanlarda görünen bir bozulma yoktu. Hatay Belen’deki şehre ilk girişte bunu gördüğümde bir olaya yerinde parça parça ve bütünlüklü bakmanın ne kadar farklı bir tecrübe olduğunu anladım bir kere daha.
Depreme Maraş caddesi üzerinden sanki yatay bir çizgide kesmiş ve vurmuş şehri. Set set yükselen şehrin yüksek kesimlerinde enkaz göze çarpmıyor. Hatta kentsel dönüşüme direnen bir mahallede hemen hiç hasar yok. Az katlı bu eski mahalleler yere yakın mimarinin ve yüksek kesimdeki zemine sahip olmanın avantajını yaşıyor olmalılar. Yukarı Maraş aşağı, Maraş ayrımının bir önemli toplumsal sonucu var. Kent sadece dışarıya göç almıyor şehir içinde yukarı eğilimli bir akrabalık hukukuyla insanlar misafir ediliyor. Bu boyutta bir felaket akraba komşuluk ilişkileri bu denli dayanışmacı formlara sahip olmayan toplumlarda yaşansaydı, zarar ve insan faturası açık ara daha büyük olurdu. Toplumun kendi yaralarını tıpkı ekonomik krizlerdeki gibi aile içi ve akraba dayanışmasının sıkılığıyla sarıveriyor.
Muhalif kesimlerin mevcut hükümeti çökertmek için kullandığı bir esaslı nokta müdahalede geç kalması. Bu bir vakıa olmakla beraber sivil toplumun ve İslami teşekküllerin boşlukları kompleksiz kapatması ve bu konuda bugünden yarına kalıcı adımlar atması önemli. Ne hükümetin savunma psikolojiile güllük gülistanlık bir ortam ne de muhalefetin hizmetleri külliyen yok saymaya programlı haşin propogandası gibi bir durum var ortada. Yardımda yarışan kişi ve kurumların desteği o kadar güzelki. Her damlası bereket bu manzarayı kaçırmak büyük haksızlık olur. Deprem yaralarını sarma çabalarındaki sevap ve gayretler hataların, eksiklerin fevkinde. Dahası bu temayül var gücüyle yeni hayırları çağırıyor.
Maraş’ın merkezinde Kızılay, Afad ve Büyükşehir belediyesi ile etkili ve iyi yönetilen hizmetler veriliyordu. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin etrafındaki bu hizmet ağının zamanında devlet ile çeşitli yabancılaşmalar yaşayan halka yeni bir dokunuş ve etkileşim imkanı getirip getirmediğini sorduğumda arkadaşım bana şunu söyledi:
‘Hayır bunu hala görmeyenler ya da kabul etmeyenler çoğunlukta. Onlar muhalf medyadan ne duyarlarsa ona inanıyorlar!’
Bu cevap bana hem şaşırtıcı hem enteresan geldi. Deprem gibi müthiş bir imtihandan geçip uzak yakın türlü türlü badirelerden geçen bu insanların algı dünyasını yaşadıkları değil, silme medya süzgecinden geçen söylemler mi belirliyordu yani?
Yüksek bina ve çalan, sorumsuz müteahhit tartışmaları arasında büyük şirketlere ait az katlı dükkan ve tesislerin de önemli hasar almasına rağmen nedense hiç öne çıkmamıştı. Evet marka değerleri zarar görmesin için bir gölgeleme çalışması mı yapılıyor olabilir. Evvel emir ultra modern ve ışıltılı bu binaların ödediği bedel deprem tedbirlerinin sadece ‘yatırım- korunma’ ilişkisinden ibaret olmadığını gösteriyor.
Tahribatın boyutları ne kadar derin olursa olsun insanların ayağa kalkıp yürüme istidatları var. Ya ders tarafı? Bakmasını bilenlerden kılsın Rabbımız. Zorluklardan çok kolaylıklar veren alemlerin Rabbine hamdolsun.
YAZIYA YORUM KAT