Denizimiz ABD’ye, göğümüz İsrail’e
Kafkaslar’da ciddi bir krizin yaşandığı sırada ABD ve NATO savaş gemilerinin “insanî yardım” taşıma iddiasıyla Türkiye’nin boğazlarını kullanarak Karadeniz’e taşınmalarının ve Rusya sahillerine yanaşarak tehdit oluşturmalarının Türkiye’yle Rusya arasında ciddi krize sebep olduğu biliniyor. Her ne kadar Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Türkiye’ye gelerek bu mesele üzerinde görüşmeler yaptı ve bir yakınlaşma olduysa da sorunun tam olarak aşıldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü Türkiye’nin boğazlarını ve kara sularını kullanan savaş gemileri tehdit oluşturmaya devam ediyor.
Karadeniz’e taşınan savaş gemilerinden kaynaklanan sorun devam ederken Konya semalarında İsrail işgal devleti ve ABD ile birlikte askerî tatbikat yapılması ciddi şekilde üzerinde durulması gereken ve Türkiye’nin son dönemde dış politikada sergilemeye çalıştığı tutumla da büyük çelişki oluşturan bir yanlıştır.
Bir yandan ikili sorunların aşılması ve bir uzlaşma zemini oluşturulması için Ermenistan ile yakınlaşma gerçekleştirmeye çalışan Türkiye’nin tüm bölge açısından ciddi tehdit oluşturan işgalci Siyonist devlete semalarını açıp askerî tatbikat gerçekleştirmesine fırsat vermesi ciddi çelişkiler ve tutarsızlıklar içeren bir tutumdur.
Tatbikat işin gerçeğinde İsrail işgal devletinin hatırına ve onun Türkiye’nin imkânlarından yararlanabilmesi için planlanmıştır. ABD ve Türkiye ortaklığı büyük ölçüde örtü amaçlıdır. Stratejik açıdan risk oluşturan İsrail ortaklığına Türkiye’nin ihtiyaç duyacağını sanmıyoruz. ABD’nin iştirak etmesinde de birinci hedefin İsrail iştirakini kısmen kamufle etmek olduğu kanaatindeyiz.
İslâm coğrafyasında bir ur niteliği taşıyan ve on milyon kişilik bir Müslüman toplumun yarısını vatanını terk etmeye mecbur eden, diğer yarısını da ağır şiddete maruz bırakan İsrail işgal devleti ne kadar ilginçtir ki eksiklerini yine İslâm ülkelerinden tamamlıyor. İşgal altında tuttuğu toprakların sınırlarını emniyet altına alma konusunda Mısır ve Ürdün’ün imkânlarından yararlanıyor. Hava sahası konusundaki eksiklerini de ne yazık ki Türkiye karşılıyor. İhtiyaç duyduğu petrolü Arap ülkelerinden alıyor. Ama aldığı petrolü Gazze’ye satmayarak o bölge ahalisinin ciddi sıkıntılara maruz kalmasına sebep olabiliyor. İsrail’i petrole boğan ülkeler Gazze’ye bir litre benzin vermiyorlar.
Bundan önceki muhtelif tatbikatlarında da Türkiye’nin hava sahasını kullanan İsrail işgal devletine böyle bir dönemde yine aynı imkânın tanınması stratejik açıdan yeni sorunlar içermektedir. Çünkü bilindiği üzere Siyonist devletin bu sıralarda İran’a yönelik tehditleri arttı. Gerçi biz onun İran’a saldırı cesareti gösteremeyeceği yönündeki kanaatimizi değiştirmiş değiliz. Ama burada önemli olan sergilenen tutumun yansımalarının ne olacağıdır. Siyonist devletin böyle bir tatbikatı psikolojik savaş ve tehdit politikasında değerlendireceği kesindir. Dolayısıyla ona İran karşısında kullanabileceği psikolojik savaş ve yıldırma imkânları verilmiş olmaktadır. Bu da komşularıyla ve bu çerçevede İran’la iyi ilişkilerini geliştirme çabası içinde olduğunu ortaya koymaya çalışan Türkiye’nin sergilediği tutuma tamamen terstir.
Böyle bir tatbikatın Kafkaslar’daki krizin ardından gelmesi de ilave bir olumsuzluk oluşturmaktadır. Çünkü söz konusu krizde ABD ve İsrail’in payının olduğuna, bu iki devletin Gürcistan’ı İran ve Rusya’ya karşı silahlandırdığına dair bilgiler kamuoyuna yansıdı. Bu durum karşısında ister istemez “Gürcistan’la ilgili hesaplarında başarılı olamayan İsrail ve ABD, İran’a yönelik psikolojik savaş ve yıldırma politikalarında Türkiye’nin imkânlarından mı yararlanıyor?” sorusu sorulacaktır.
Türkiye’nin İsrail işgal devletiyle Suriye arasındaki arabuluculuğunda da İsrail ve ABD siparişlerinin birinci derecede rol oynadığını tahmin ediyoruz.
Kendi çekim merkezini oluşturmaya başladığı söylenen ve bir bölgesel güç olmaya çalışan Türkiye’nin bu çabasını ABD ve İsrail dayatmalarına itiraz ederek de ortaya koyması gerekmez mi? Stratejik açıdan kendi hesaplarına ve menfaatlerine tümüyle aykırı olmasına rağmen denizlerini ABD’nin, semasını da İsrail’in hizmetine sunan, bu yüzden komşularıyla ya da çekim atmosferi içinde bulunması gereken ülkelerle sorunlar yaşayan Türkiye’nin kendi çekim merkezini oluşturması ve bölgesel güç olması zordur. Çünkü ABD’nin gemileri ve İsrail işgal devletinin uçakları Türkiye’nin kontrolündeki alan içinde çekim merkezi değil, itim merkezi oluşturmaktadır. Bu işten kârlı çıkan ise sadece ABD ve İsrail’dir.
SABAH
YAZIYA YORUM KAT