Deniz Bey, ne olacak bu Lüksemburg'un hali?
Merhaba Deniz Bey. Ne olacak bu Lüksemburg'un hali? - Lüksemburg da nereden çıktı?
- Sizin şaşkın halinizden çıktı.
- Anlamadım.
- Lüksemburg diyorum…
- Ne Lüksemburg'u yahu?
- Lüksemburg'da değil miyiz?
- Saçmalamayın kardeşim. Burası Türkiye.
- Demek farkındasınız.
- Türkiye'de olduğumuzun mu?
- Evet.
- Tabii ki farkındayım.
- Gerçekten mi?
- Ne demek “gerçekten mi”? Dalga mı geçiyorsunuz benimle?
- Estağfirullah.
- Öyleyse nedir bu Lüksemburg muhabbeti?
- Onu benim size sormam gerekiyor. Burası Lüksemburg değil de Türkiye ise, son gelişmelere niye Lüksemburglu bir siyasetçi gibi yaklaşıyorsunuz?
- Anlamadım.
- Anlamanıza yardımcı olayım. Burası Türkiye, değil mi?
- E herhalde.
- Türkiye birçok askeri darbeye sahne oldu, değil mi?
- Evet.
- 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997…
- Orada durun bakalım! 28 Şubat'a darbe diyemezsiniz!
- Darbecilerin kendileri “post-modern” darbe demedi mi? “Darbe” tabirini bizzat kendileri kullanmadı mı 28 Şubat için? Ben niye kullanmayayım?
- Kem-küm.
- Neyse… Türkiye'nin birçok askeri darbeye sahne olduğunu inkâr edemezsiniz, değil mi?
- İnkâr edemem.
- Yarım kalan askeri darbe teşebbüslerinin olduğunu da inkâr edemezsiniz.
- Onu da inkâr edemem.
- Türkiye siyasetinde 1960'tan bu yana en çok konuşulan konulardan birinin askeri darbe konusu olduğunu, aydınların en çok üzerinde durdukları konulardan birinin askeri darbe konusu olduğunu, basının en çok işlediği konulardan birinin askeri darbe konusu olduğunu, halkı en çok tedirgin eden konulardan birinin askeri darbe konusu olduğunu, Türkiye'nin neredeyse 50 yıldır askeri darbelerle veya askeri darbe ihtimalleriyle düşüp kalktığını kabul ediyorsunuz, değil mi?
- Biraz abarttınız yani…
- Hiç abartmadım, ama abarttığımı farz edelim; askeri darbe konusunun neredeyse 50 yıldır şu veya bu şekilde hep gündemde olduğu veya kısa aralıklarla tekrar tekrar gündeme geldiği bir gerçek midir, değil midir?
- Bu bir gerçektir, evet.
- Son yıllarda “Ayışığı” ve “Sarıkız” kod adlı iki darbe planının gündeme geldiği de bir gerçektir, değil mi?
- Evet, ama…
- Amasını-mamasını boş verin şimdi. Böyle iddialar var mı, yok mu?
- Var.
- Bu iddiaları destekleyen veriler var mı, yok mu?
- Var, ama bunlar çok tartışmalı.
- Tartışmalı-martışmalı. Var mı, yok mu?
- Var.
- Nümayiş literatürümüzde “Ordu Göreve!” diye bir slogan var mı, yok mu?
- Var.
- “AKP böyle devam ederse askeri darbe olur” deyip duran sayısız yazar, akademisyen, siyasetçi ve saire var mı, yok mu?
- Var.
- 'Bu sefer ordu 20 sene iktidarda kalır, gerekirse milyonlarca kişi öldürülür' diyenler bile çıkıyor, değil mi?
- Evet.
- 'Darbe yapmalıyız, cumhurbaşkanını ve başbakanı da asmalıyız' gibi laflar eden 'zinde kuvvetler'in bulunduğunu da youtube sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz, değil mi?
- Nereye varmak istiyorsunuz? Bütün bunların Lüksemburg'la alakası ne?
- Şu: Askeri darbelerin, askeri darbe teşebbüslerinin, askeri darbe söylentilerinin neredeyse 50 yıldır vakayı adiye olduğu bir ülkenin siyasetçisinin tam da askeri darbe söylentilerinin ayyuka çıktığı bir dönemde 'Darbeye hayır mitingi nereden icap etti, hiç anlamıyorum. Ne darbesi yahu?' deyip durması pek tuhaf kaçıyor. Nedir bu şaşkınlığınız? 'Pardon, burası Lüksemburg değil miydi? Lüksemburg'da askeri darbe mi olurmuş?' diye sorar gibisiniz.
- Ne münasebet? Lütfen gerçekleri saptırmayalım! Asıl darbeyi AKP yapıyor. Muhalif sesleri susturmak için önüne geleni 'darbeci' diye gözaltına alıyor, tutukluyor, hapse tıkıyor.
- Gözaltı ve tutuklama kararlarını savcılar, hakimler veriyor. Bu bir yana… Uygulamadaki haksızlıklar ve tatsızlıklar da bir yana… Darbe iddialarının yargıya intikal etmesine ve bunun gereğinin yapılmasına karşı mı çıkıyorsunuz?
- Ne darbesi yahu? Bırakın bu ayakları!
- Peki, başa dönelim öyleyse: Ne olacak bu Lüksemburg'un hali?
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT