Demirel'in temsil ettiği 'öldüren devlet'
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine başvurarak “devlet adam öldürüyor” diyen ve duruma müdahalesini isteyen Hakkâri Milletvekili Esat Canan’a “devlet adam öldürmez” cevabını verdiğini kabul etti. Bu tutumunu da şu sözlerle savundu: “Ne diyecektim? ‘Devlet, adam öldürür mü?’ diyecektim. Bugün de devletin öldürdüğü ispatlanmış değil. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir.”
Süleyman Demirel, bu sözleriyle ne demek istiyor? “Devlet bir siyasetin gereği olarak adam öldürürse bu cinayet kapsamında değerlendirilemez. Ancak başka türlü adam öldürülürse buna cinayet denir” gibi bir şey mi söylemek istiyor? Anlaşıldığı kadarıyla, Demirel, geleneksel kavramları ve geleneksel hukuku tamamen altüst eden bir tanımlama girişiminde bulunuyor.
Sorulması gereken soru şu: “Sayın Demirel sizin Cumhurbaşkanlığınız döneminde binlerce faili meçhul cinayet işlendi ve devlet güçleri eliyle yargısız infazlar gerçekleştirildi. Bunlar devlet kararıyla mı oldu, yoksa bazı devlet görevlilerinin bireysel kararlarıyla mı?”
Demirel buna cevap vermiyor. Vermesi de mümkün değil. Çünkü o dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “Elimde PKK’ya yardım eden işadamlarının listesi var, hesabını soracağız” anlamına gelen sözler söylemişti. Çiller’in bu sözlerinin ardından, bazı Kürt işadamları, bazı Kürt avukatlar kaçırıldılar ve cesetleri dağlara tepelere atıldı. Bunlar, Ankara ve İstanbul gibi merkezlerde herkesin gözü önünde gerçekleştirildi.
Güneydoğu’da, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak gibi illerde ise daha büyük çapta cinayetler işlendi. Şimdi Demirel’e bazı şeyleri yeniden sormak gerekiyor:
Tansu Çiller’in elindeki listeden sizin haberiniz var mıydı? Çiller böyle bir açıklama yaptığında, “Ver bakalım şu listede kimlerin adı var?”dedi mi? Yoksa Çiller’in sözünü ettiği liste sizin başkanlık yaptığınız Milli Güvenlik Kurulu’nda mı konuşuldu? O dönem işlenen cinayetlerin, Demirel’in değerlendirmesine göre “devlet kararı” niteliği taşıdıkları söylenebilir mi? O dönemin sorumlularından Mehmet Ağar, “Ne yaptıysam devletin kararıyla yaptım, fazla üstüme gelirseniz bu kararların nasıl alındığını açıklarım” imasında bulunurken Demirel ve Çiller yönetimini mi kastediyordu?
***
Süleyman Demirel, son 40 yılımıza damgasını vuran ‘işler’in en önemli karakutusudur. Ergenekon davasından hoşlanmadığını ifade etmesi bu bağlamda tabii ki son derece normaldir. Demirel, Ergenekon davasının mecrasında yürüdükçe kendisinin sorumlu olduğu dönemlere doğru da ilerleyebileceğinden korkuyor. Anlaşıldığı kadarıyla, bunları da hesaba katarak, “devlet bazı hallerde adam öldürür” anlamına gelecek değerlendirmelerde bulunarak, bir dönem yaşananlara meşruiyet sağlamaya çalışıyor.
Süleyman Demirel’in siyasi yolculuğunda bugün geldiği nokta, Türkiye’de sağda siyaset yapan herkesin etüt etmesi gereken bir ders konusu gibi.
Süleyman Demirel, 27 Mayıs 1960 darbesiyle devrilen ve darbeciler tarafından idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşlarının mirasına sahip çıkarak, bir anlamda sivil siyasetin temsilcisi olarak siyasi yaşamına başlamıştı. O dönemin anti-komünizm esaslı sağ siyasetleri , Demirel’in kısa sürede militarist statüko ile ittifak yapmayı seçmesini beraberinde getirdi. 12 Mart 1971 askeri müdahalesi kendi iktidarına karşı gerçekleşmesine rağmen, darbeye adapte olmasını bildi ve Deniz Gezmişlerin idamında darbecilerin baş destekçisi olarak ortaya çıktı.
Onun siyasi tarihine Denizlerin idamıyla kan bulaştı. “Devlet adam öldürür” derken bu tür uygulamaları da kastettiği düşünülebilir. Demirel, demokrasiyi hiçbir
zaman içine tam olarak sindirmeyen bir siyasetçiydi. Her askeri darbe onun daha fazla derin devletle işbirliği yapmasını beraberinde getirdi. Seçimlerin ortaya çıkardığı bir siyasetçi olduğu halde, siyasi meşruiyeti savunmak yerine, militarizmle uzlaşmayı yeğledi. Güneydoğu’yu, Türkiye’yi kana bulayan militarist tercihlerin payandalığını yaparak, başladığı yerden çok farklı yerlere geldi. Darbeler onun iktidarını hedef aldıkça, o yeni duruma adapte olmayı başarıyordu.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, kendisinin siyasetimizin son 45 yılına damgasını en çok vuran isimlerden birisi haline gelmiş olması, elbette ki şaşırtıcı görünmüyor.
Birlikte siyaset yaptığı Aydın Menderes’in onun hakkında yaptığı çarpıcı bir değerlendirmeyi aynen aktarıyorum: “Bugün kim demokrasiyi, hukuk devletinin gereklerini ve egemenliğin kayıtsız şartsız millette ait olduğunu savunmuyorsa o kişilerin geçmişleri ne olursa olsun, hangi kesimlerde bulunmuş olurlarsa olsunlar, kişiliklerinin bir yeri demek ki hep CHP’li kalmış. Aslına rücu etmişler.”
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT