Dehşetli Bir İtiraf, İthamdan da Öte ve de Belden Aşağı..
’Harb hiledir’ sözünü, her türlü insan ilişkilerine de indirgeyerek kendisini mâzur göstermeye çalışanlar kervanına müslümanların şu veya bu şekilde katılmaları, en çok da İslam’a bühtan edenlerin ekmeğine yağ sürmeyecek midir?
Selahaddin E. Çakırgil; "dershane" tartışmaları ile birlikte söylemleri iyice sertleşen Fethullah Gülen cemaatini değerlendiriyor:
Mes’ele, ‘dershanelerin pratik açıdan bir fayda getirip getirmediği ve kapatılmasının gerekip gerekmediği’ konusunu çoktan aştı. Konunun onlarca, hattâ yüzmilyarlarca lirayı bulan bir rant kaynağıyla ilgili olduğu şeklindeki iddialar bile neredeyse geride kaldı. Bir taraf, siyasî iktidar ve ülke yönetimi üzerinde, görünmeyen bir el ile tutmak tutuyor gözükmeye çalıştığı şemsiye ile söz sahibi olduğunu hissettirmekte ısrar ederken ve bu tavrından, bu merhaleden sonra, geri adım atamıyacağı havasını kamuoyuna zerketmeye çalışılırken.. Siyasî iktidar da, özellikle (İsrail rejiminin, ilk tayin edildiği günlerden beri Amerikan makamlarını da etkileyerek değiştirilmesi konusunda, hakkında olumsuz bir kamuoyu oluşturmaya çalıştığı) MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bile bir takım manipulasyonlarla yargılanmak istenmesi günlerinden sonra daha bir gerilmiş olan sinirlerin de yönlendirmesiyle, bıçak sırtında, her gelişmeyi etkisiz hale getirmeye ve kendi üzerinde görünmez bir el ile tutulmaya çalışılan şemsiyeyi, fonksiyonunu yapamaz hale getirme dikkatinde..
Yani, konu dershanelerin ve o dershaneler üzerinde büyük çapta bir kontrol kurduğu söylenen ve kısaca ‘Cemaat’ diye anılan sosyal kesimin ilgi alanlarını taa baştan aşmış ve uluslararası istihbarat merkezlerinin ilgi alanına gelmiş bir konuydu..
Birileri de bilerek veya bilmeyerek bu oyuna geldi..
Anlaşıldığı kadar, Tayyîb Erdoğan ise, ülkenin ve devletin en temel istihbarat teşkilatının başına güvendiği ve başkalarının özellikle ülke dışındaki MOSSAD ve CIA gibi önemli istihbarat odaklarının ve karar merkezlerinin ise, kuşku ile baktığı bir kişiyi getirmekle çok iyi bir iş yaptığı ve onun harcanması konusunda verilen bir gizli savaşı yitirmemek dikkatinde.. (S. Demirel’in, -1965-80 arasında başbakanlı yaptığı dönemlerde- MİT Müsteşarları’nın kendisine, Afrika’da meselâ Burkinofaso’da bir askerî darbe yapılacağını önceden bildirecek kadar istihbarî bilgi sahibi olduklarını, ama, Ankara’da burnunun dibinde neler olduğundan hiç bir haber veremediklerine dair sözlerini bu noktada bir daha hatırlamakta fayda vardır.)
‘Bu gibi konularla ‘Cemaat’ denilen bir sosyal kesim veya hareketin ilgisi ne?’ denilebilir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için, 16 -17 sene öncelere gitmekte de fayda olsa gerek. O zamanlar ‘Cemaat’in baş ismi F..G.’nin en yakınındaki birisi durumunda gözüken ve Zaman’ın o günlerdeki kanûnî sahibi de olan Alaeddin Kaya’nın Tempo dergisine verdiği bir röportaja bakmakta fayda vardır. Sanki, bu konudaki ilk uluslararası adımlar, o zamanlarda atılmış gibidir.
Kısaca özetleyeyim:
F.G., o zamanlar tedavi olmak için B. Amerika’ya gider. Tedavisinin sona ermek üzere olduğu günlerde bir kişi gelir ve kendisine ‘dünyada dinî düşüncenin canlandırılmasında üstün hizmet gösterenler’e verildiği bildirilen bir ödülü, kendisine de vermek istediklerini söylerler. Bu ödülün 250 bin dolar kadar bir malî tarafı da vardır. Ancak Kaya, o ödülün malî tarafını F.G.’nin almak istemediğini belirtir.
Bir süre sonra, aynı adam tekrar gelir ve Papa 2. Juhannes Paulus’la ile görüşmek isteyip istemediklerini sorar. F.G., ‘tedavinin sona ermesini takiben Türkiye’ye döneceklerini, bu konuyu o zaman düşüneceklerini’ belirtir. Ve, o kişi, dönüş takvimini gözönüne alarak, Papa’yla görüşmek için belirlenen randevu tarihini getirir. Kaya, bu arada, nice ünlü dünya liderlerin bile Papa’yla görüşmek için aylarca beklemek zorunda kaldıklarını hatırlatır.
Ülkeye dönüldükten sonra, F.G., aralarında A. Kaya’nın da bulunduğu bir heyetle belirlenen tarihte Vatikan’a gider ve Papa’yla görüşür.
Bu görüşmeden sonra, bir gün, Patrikhane’den telefon gelir ve Patrik Barthalemeos’un F. G. ile görüşmek istediği belirtilir.
Kaya, bu durumu telefonla Millî Güvenlik Kurumu (MGK) Gen. Sekr. Org. İlhamî Kılıç’a bildirdiğini; Org. Kılıç’ın da kendisine, ‘Onlar sizden Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için yardımcı olmanızı isteyebilirler, siz de onlardan Selanik’de bir İmam- Hatib Okulu açılması için yardımcı olmalarını isteyiniz..’ gibi bir zımnî ‘olur’ verir. (O günlerde, ülke içinde, İmam-Hatib Okulları’nın kapatılması için her yolu deneyen bir görüşün uygulayıcılarından olan bir Org. Kılıç’ın bu teklifi ilginç değil mi?)